Gülay Göktürk |
Bugün gazetesi yazarı Gülay Göktürk, Emniyet-Yargı
operasyonunu değerlendirdiği “Şimdi de siyaset konuşalım” başlıklı bu günkü
yazısında, devlet içindeki denetlemeyen yapının bütün toplum için bir tehdit
teşkil ettiğini belirterek, en kısa sürede tasfiye edilmesi gerektiğini ifade
etti.
Gazeteci Ahmet Taşgetiren’in Bugün’den ayrılmasının
ardından Gülay Göktürk’ün bu muhtevada bir yazı yayınlaması dikkat çekti.
“Bugün Türkiye’de başını kuma gömmemiş herkes gibi ben de
son operasyonun dikkatle planlanmış, zamanlanmış, hedefi belli, siyasî bir
operasyon olduğunu düşünüyorum” diyen Göktürk, ‘bu olayın artık devlet içinde,
kendi siyasî hedefleri olan, ortak bir irade gösteren, ortak hareket eden
otonom bir oluşumun varlığını görmezden gelinemeyecek bir hâle getirdiğini’
belirtti. Göktürk, “Yani Başbakan haklıdır. Bu bir siyaset mühendisliğidir ve
hedefi de Erdoğan hükümetine seçim öncesinde ağır hasar vermektir” dedi.
Önce, Büyük Yolsuzluk Operasyonu ile ilgili yazdığım ilk
yazıdan bir bölüm: “Şu anda başlatılan bu büyük operasyonun siyasi anlamı ve
hedefi de elbette üzerinde durulması gereken, ayrıca değerlendirilmesi şart
olan bir konudur.
Ama bu konu, hiçbir zaman işin aslının önüne
geçmemelidir. Operasyonun amacı ile ilgili spekülasyonların yolsuzluk iddiasını
gölgelemesine, ikinci plana atmasına izin verilmemelidir.”
Olayın sıcağı sıcağına yazdığım bu yazıdan sonra, olup
bitenlere baktığımda gördüklerim şunlar:
Soruşturmaya iki yeni savcının eklenmesi son derece
doğal. Gelinen noktada taraflar arasında güvenden söz edilemeyeceğine göre,
soruşturmanın sağlıklı yürümesini garantiye almak için böyle bir önlem alınması
normaldir. Ama soruşturmada görev alan 5 şube müdürünün alelacele görevden
alınmaları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu tasarrufun kamuoyu vicdanında “yolsuzluğun
üstü mü kapatılıyor” endişesi yaratması kaçınılmazdır.
Öte yandan “Başbakan’ın haberi nasıl olmaz; İçişleri Bakanı’nın
oğlunun takipte olduğunu basından öğrenmesi olacak iş midir” tarzındaki
itirazların herhangi bir hukuki dayanağı olmadığı, savcılığın bu soruşturmayı
tamamen gizli bir şekilde yürütmeye hakkı olduğu yasa maddeleri gösterilerek
kondu ortaya. Bu da zor anlaşılabilecek bir durum değil ve zaten yargının
yürütme ve yasamadan bağımsız üçüncü bir güç olmasının anlamı da bu...
Gelelim büyük resme...
Buraya kadar hukuk konuştuk, şimdi biraz da siyaset
konuşalım. İlk yazımda “Başlatılan bu büyük operasyonun siyasi anlamı ve hedefi
de elbette üzerinde durulması gereken, ayrıca değerlendirilmesi şart olan bir
konudur” demiştim ya; artık sıra bu konuya geldi sanırım.
Bugün Türkiye’de başını kuma gömmemiş herkes gibi ben de
son operasyonun dikkatle planlanmış, zamanlanmış, hedefi belli, siyasi bir
operasyon olduğunu düşünüyorum. Bu olay artık devlet içinde, kendi siyasi
hedefleri olan, ortak bir irade gösteren, ortak hareket eden otonom bir
oluşumun varlığını görmezden gelinemeyecek bir hale getirmiştir. Yani Başbakan
haklıdır. Bu bir siyaset mühendisliğidir ve hedefi de Erdoğan hükümetine seçim
öncesinde ağır hasar vermektir.
Hepimiz için
tehdit
Bu oluşumun varlığını sadece siyasi iktidar için tehdit
olarak görmek de yanlıştır. Böyle bir tablo sadece hükümet ya da muhalefet
partileri ya da Meclis’te değil, bütün toplumda ürküntü ve korku yaratır. Bu
yapı tasfiye edilmeden hiç kimse kendini güvende hissedemez. Oylarımızla
getirdiğimiz iktidarın ne zaman nasıl bir operasyonla götürüleceğini bilememek,
böyle bir ülkede yaşamak, istikrarı da güvenlik duygusunu da yok eder.
Şu son olayda bu oluşum devlet içinde kazandığı mevzileri
hayırlı bir iş için kullanmış olabilir; eğer iddialar doğrulanırsa bu sayede
biz de büyük bir yolsuzluk ağını öğrenmiş oluruz. Ama bu da bir şeyi
değiştirmez. Yarın öbür gün bu gücün hangi amaçla kullanılacağını, neler
yapacağını bilemeyiz. Hangi araçlar kullanılarak hükümet politikaları üzerinde
baskı oluşturulacağından; bakanların ya da milletvekillerinin iradelerinin
hangi araçlar kullanılarak teslim alınacağından emin olamayız.
Çünkü karşımızda elimizle tutamadığımız, gözümüzle
göremediğimiz, yasalara bağlı olma zorunluluğu olmayan bir yapı var.
Seçilmişler yanlış bir şey yaptıkları zaman hesap sorabiliriz ama bu yapıdan
soramayız. O yapıyı dizginleyemez, denetleyemeyiz.
Hukuk içinde
kalarak tasfiye edilmelidir
İşte bu yüzden de, hükümetin bu yapıyı tasfiye etmek gibi
acil bir görevi vardır. Böyle bir tasfiye hareketinin meşruiyetine demokratik
hukuk devletini savunan hiç kimse karşı çıkamaz.
Burada püf nokta, tasfiyenin hukuk devleti anlayışı
içinde yapılmasıdır. Bizim devletin çatışmaların kızıştığı ortamlarda “rutin
dışına çıkma” alışkanlığını birçok örneğiyle biliyoruz. Şimdi yeni ve çok
şiddetli bir çatışmanın ortasında olduğumuza göre, yine “rutin dışına çıkma” ve
bir cadı avı başlatma tehlikesine karşı baştan uyarmak isterim.
Bu yapılanmanın tasfiyesi mutlaka hukuka uygun bir
şekilde; insanlar sırf kimlikleri yüzünden mağdur edilmeden; devletin
hiyerarşik işleyişine aykırı davranıldığı ve otonom grup tavrı gösterildiği
ortaya konularak yapılmalıdır.
Zor olduğunu biliyorum. Ama devlet olmak da böyle bir şey
işte...
(Yozgat Muhabir)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder