Can sıkıntısı ve muhalefet |
Barlas, “Yeni bir balkon konuşması canları sıkılanları tatmin eder mi?” başlıklı yazısında, “Hani ilk kez helikoptere binen Temel, yerden 1000 metre yüksekteyken pilotu “Şu tepedeki pervaneyi durdur, hava zaten çok soğuk” diye uyarmış ya. Gezi Parkı’ndaki ağaçlardan giderek siyaseti sokakta yapanlar, ‘Şu seçim sandığını demokrasiden çıkartın’ demiyorlar mı?” diye yazdı.
Hukuk Fakültesi’ndeki ilk yılında sınıf arkadaşı olan çok güzel bir kızla gittiği kafeteryada kız arkadaşının, masadaki tuzu ve biberi iki kere masaya döküp, ‘Ne yapıyorsun?’ diye sorduğunda “Hiç, sadece canım sıkılıyor, eylem koyuyorum” diye cevap verdiğini anlatan Barlas, temizlik görevlisinin kendisine “Allah sana sabır versin kardeşim” dediğini kaydettikten sonra şöyle yazdı:
“Acaba Başbakan yeni bir balkon konuşması yapsa, “Çapulcu beyler ve hanımlara saygılar” dese, Sisi’yi ve Esad’ı övse, canları sıkılanların can sıkıntıları geçer mi? Ama ya Başbakan’ın ve seçmenlerin de canları sıkılmaya başladıysa?..”
Yeni bir balkon konuşması canları sıkılanları tatmin eder mi?
Ne kadar çok aklı başında, soğukkanlı, dirayetli yol göstericilerimiz var... Mesela Başbakan Erdoğan bunların sözünü dinlese, yatağını balkonuna sermesi gerekmez mi? Çünkü “Başbakan balkon konuşmasını yine yapsa ortada hiçbir sorun kalmaz” diyorlar. O yakılan otobüsler, iş araçları, ambulanslar, kaldırımlardan sökülüp vitrinlere atılan taşlar meğer hep “Balkon konuşması”na duyulan özlemi yansıtmaktaymış.
Yoldan geçen çapkın, balkondaki güzel kadına “Saksıdaki çiçeği bana atar mısınız” diye harfendazlık edince güzel kadın saksıyı çapkının başına atmış ya... İşte böyle şeyleri düşünüyor insan...
Mazmahor’dan gelip İstanbul’daki evde çalışmaya başlayan kızın evin hanımına koşup “Radyoda duydum, balkonlardan soğuk hava dalgası geliyormuş, ne yapacağız” diye telaş etmesini hatırlıyorum hep.
Balkanlar ve balkonlar
“Balkanlar”ı “Balkonlar” diye işitmek, söyleneni değil algılananı duymak değil midir? Buna benzer bir anı da Antep’ten İstanbul’a göç eden çiftin, Aksaray’daki apartman katındaki ilk gecelerine ilişkin...
Gece yarısı hanım bir ses duyup uyanıyor... Bir bakıyor ki odadaki bir adam kocasının pantolonunun ceplerini karıştırmakta. Yorganın altından kocasının bacağını dürtüyor, adam uykulu uykulu “Ne var hanım” diyor. Kadıncağız fısıldayarak cevap veriyor:
- Uyan artık. Odada hırsız bey var...
Meselâ Başbakan yeni bir balkon konuşmasında “Çapulcu bey” veya “Sayın nefret” diye kendisini yok etmeye çalışanlara hitap etse, ne güzel olurdu değil mi?
Esad’ı ve Sisi’yi övse...
Bunun gibi meselâ Suriye ve Mısır’da olup bitenleri görmese, ne müthiş bir dış politikamız olurdu... Başta Esad ve Sisi olmak üzere herkes bizi severdi. Katliamları kınamak gibi bir diplomatik hataya sürüklenmezdik. Aslında hiçbir şey olmamış gibi davransa Başbakan... Belki de tencere tava çalanların tek dürtüsü can sıkıntısıydı... Ya da siyasetin amatörleri oldukları için AK Parti’nin karşısında iktidar alternatifi olacak bir parti bulamadıklarından ötürü, iktidarı sokaklarda aradılar.
Hani ilk kez helikoptere binen Temel, yerden 1000 metre yüksekteyken pilotu “Şu tepedeki pervaneyi durdur, hava zaten çok soğuk” diye uyarmış ya. Gezi Parkı’ndaki ağaçlardan giderek siyaseti sokakta yapanlar “Şu seçim sandığını demokrasiden çıkartın” demiyorlar mı?
Can sıkıntısı eylemi
Şair “Ya sen ölmedin ya biz yaşamıyoruz” demiş ya... Hukuk Fakültesi’ndeki ilk yılımda sınıf arkadaşım olan çok güzel bir kızla önce Beyoğlu’nda sinemaya gittik, sonra da herkesin kendisine servis yaptığı bir
kafeteryada oturup yemek yedik.
Kız arkadaşım bir ara masadaki tuzluğun ve biberliğin kapaklarını açtı ve tuzları biberleri masaya boşalttı. Yanımızdan geçen servis görevlisi masadaki tuz biber yığınını görünce, süpürge ve faraşla geldi. Bu yığını bezle yere sürüdü ve sonra süpürüp topladı.
Benim arkadaş bunun üzerine kalktı ve yandaki masadaki tuzlukla biberliği aldı. Onların da kapaklarını açıp tuzu ve biberi bizim masaya boca etti. Eylem koyuyormuş...
Kıza “Ne yapıyorsun” diye sordum. “Hiç, sadece canım sıkılıyor, eylem koyuyorum” diye cevap verdi.
Biraz evvel bizim masayı temizleyen görevli yanımıza gelip masanın hâline bakınca, ona “Arkadaşımın canı sıkılıyormuş” diye izahat verdim. Adam bana baktı, sonra “Allah sana sabır versin kardeşim” deyip uzaklaştı.
Acaba Başbakan yeni bir balkon konuşması yapsa, “Çapulcu beyler ve hanımlara saygılar” dese, Sisi’yi ve Esad’ı övse, canları sıkılanların can sıkıntıları geçer mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder