21 Aralık 2011 Çarşamba

Köylerimizin betonlaşmasına engel olmalıyız

Sürur Öztürk

Belki pek çok kişi bu sözümü yadırgayacaktır ama ben derim ki, TOKİ konutları köylerimize girmeden, kültürel sorumluluk taşıyan, kültür diye bir derdi olan, ‘mimarî kimlik’ kaygısı taşıyan mimarlar, mühendisler, akademisyenler, gazeteciler, yazarlar köylerimize girmelidir…

***

Bir medeniyetin en önemli yansımaları, o medeniyetin mimarîsidir, musıkîsidir, edebiyatıdır. Mimarî değerlerinizi, musıkînizi, edebiyatınızı yok ediyor ya da yok edilmesine göz yumuyorsanız, farkında olmadan intihar ediyor, topyekûn yok oluyorsunuz demektir.

Köylerimizin, kültür yozlaşmasının en az, en hafif, en yavaş meydana geldiği yerleşim birimleri olması beklenir. Çünkü köylerde millî değerlerimizi tahrip edecek unsurlar, şehirlerdekine kıyasla çok daha azdır ve millî değerler tabiî bir koruma altında sayılır. Eğer köylerimizde de yozlaşma başlamışsa, kültür kaybı tehlike arz eden seviyeye gelmiş demektir.

Köylerimizde eski evlerin yerine inşa edilen evlerde artık taş işçiliğini, ahşap oymacılığını, ahşap mimarinin unsurlarını göremiyorsak; hiçbir mimarî özelliği, güzelliği ve hiçbir mimarî kimliği olmayan beton kümeleri köylerimizi çoktan işgal etmeye başlamışsa, üstelik de biz bu betonlaşmanın bir modernleşme ve gelişme olduğunu zanneder hâle gelmişsek, dostlar, tükeniyoruz demektir…

Yozgat’ın köylerinde, artık düğünlerde davul zurna çalınması, türküler söylenmesi küçümsenir, aşağılanır hâle gelmişse ve kız tarafı düğünden önce “Ben de orkestra isterim” diye tutturuyorsa, üstelik de, beceriksiz gençlerin elinde, adeta hataları gizlemenin bir aracı hâline gelmiş olan bir elektro bağlama ile bir org’u ‘orkestra’ zannediyor, bunun da kendisine bir itibar kazandırdığını zannediyorsa, dostlar, tükeniyoruz demektir…

Köylerimizdeki gençler her geçen gün biraz daha azalıyor ve vefat eden her köylüyle birlikte dualarımız da, beddualarımız da, türkülerimiz de, ağıtlarımız da, ninnilerimiz de, atasözlerimiz de, deyimlerimiz de birer birer toprağa gömülüyorsa, dostlar, tükeniyoruz demektir…

Mimarimizi kaybediyorsak, musıkîmizi kaybediyorsak, edebiyatımızı kaybediyorsak, elimizde kalan son medeniyet kırıntılarını da rüzgârlara savuruyoruz demektir.

Köylerimiz bir harman yerine döndü ki, sormayın gitsin!.. Sapı samanı değil, bize ait olan her şeyi yele veriyoruz…

Tarifsiz bir üzüntü içerisinde hep merak etmişimdir; bir tarafta Yozgat’ın elde kalan son tarihî konaklarını tadilattan geçirip yeniden canlandırmak gibi güzel işler yapılırken, neden yeni binaların projelerini hazırlayanlar, o eski konakların ruhundan ilham almazlar? Neden müteahhitlerimizin, inşaat mühendislerimizin, mimarlarımızın aklına yeni binaları Osmanlı mimarîsi tarzında yapmak gelmez? Üstelik, bence o tarihî konakların mimarîsi bile estetik bakımdan pek de öyle yüksek seviyeli eserler sayılmaz. Neden Hayri İnal Konağı’ndan, Nizamoğlu Konağı’ndan, Karslıoğlu Konağı’ndan daha güzel binalar inşa etmeyelim ki? Bu beton binaların projelerini bize, alnımıza silah dayayarak mı yaptırıyorlar?

Belki pek çok kişi bu sözümü yadırgayacaktır ama ben derim ki, TOKİ konutları köylerimize girmeden, kültürel sorumluluk taşıyan, kültür diye bir derdi olan, ‘mimarî kimlik’ kaygısı taşıyan mimarlar, mühendisler, akademisyenler, gazeteciler, yazarlar köylerimize girmelidir…

Modernizm, bir Batı hastalığıdır. Bu bulaşıcı mikroptan şifa beklemek cehalettir. Bu cehalet, adamı öldürür… Bu cinayete engel olmak zorundayız!..

(sururozturk@gmail.com)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sürur Bey önceliklesesimize kulak vererek derdimizi dert edinerek okuyucunuzla Yozgatlıyla kucaklaştığınız için sonsuz teşekürlerimi sunarım. Yazmış olduğum mektubumu kaleme aldıktan sonra Yozgat Boğazlıyan Hayvan Pazarı uydudan yayın yapan ve tarım ve hayvancılıkla uğraşan tüm herkesin zevkle izlediği Bereket TV ekranlarında 17 aralık 2011 den beri hemen hemen her saatt başı haber bültenlerinden sonra yayınlanmakta bir Yozgatlı ilimizin tanıtımı açısından umut verici. Belki para verseler ilgili kurum ve kuruluş yetkilileri böyle bir programı yaptıramazdı. Dolayısıyla size ve sizin gibilere çok teşekkür eder, etkili yazılarınızın devamını bekleriz. ERCAN