
Anayasa Değişikliği Teklifi’ndeki maddeler içerisinde sadece, herhangi bir partinin kapatılmasını Meclis’te kurulacak bir komisyonun iznine bağlayan, yani partilerin kapatılmasını zorlaştıran madde(ler) 330’un altında oy alarak paketten düşmüştü.
8. madde ve ona bağlı geçici 18. madde 330 oy alabilseydi, Yargıtay Başsavcısı, eskiden olduğu gibi ‘pat diye’ kapatma davası açamayacak, dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi de ‘şak diye’ kapatamayacaktı.
Bu maddenin paketten düşmüş olmasını, AK Parti içindeki bazı milletvekillerinin milliyetçi eğilimlerinden kaynaklanan hassasiyetlerinin bir sonucu olarak değerlendirmek, bu durumu açıklamaya yeter mi?
Acaba BDP, partilerin kapatılmasını zorlaştıran maddeye neden destek vermedi? Oysa, bugüne kadar kurduğu her partisi kapatılmış olan bir siyasî çizginin son partisi olarak BDP’nin, bu maddeye bütün milletvekilleriyle destek vermesi gerekmez miydi?
Acaba, AK Parti kapatılmak isteniyor da, onun için bu maddenin paketten düşmesi sağlanmış olabilir mi?
Gündem şimdilik tamamen, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a ait olduğu ileri sürülen gizli kamera kayıtlarına ve Baykal’ın bu sebeple istifa etmiş olmasına odaklanmış durumda.
Ben, gizli kamera görüntülerinde, CHP’li bir bayan milletvekili olduğu ileri sürülen bir kadınla uygunsuz bir şekilde görülen adamın gerçekten Baykal olup olmadığıyla hiç ilgilenmiyorum. O ya da değil. Siyasî bakımdan önemli olan, bu görüntülerin hangi güç odağı tarafından ve ne amaçla kullanıldığı. Önemli olan, Baykal’ın tasfiyesine karar verilmiş mi, verilmemiş mi?
Basının tavrı oldukça manidardı. Baykal’ın çok uzun zamandan beri “yandaş medya” olmakla suçladığı gazeteler ve televizyon kanalları, söz konusu görüntüleri gündeme taşımazken, Baykal’ın kendisini daha yakın hissettiği “CHP medyası”, Baykal’a açıktan istifa çağrısı yaptı.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “mütareke basınından daha hain” olmakla suçladığı, Baykal’ın da “yandaş medya” yaftası vurduğu basın, Baykal’a yönelik “kaset operasyonu”na karşı dururken, “Atatürkçü, Kemalist, laik ve solcu medya”, Baykal’ı zora sokacak görüntüleri manşetlerine çekti, Baykal’ı istifaya zorladı.
Sizce bu işte bir tuhaflık yok mu? Ne oldu da, “yandaş medya” ile “mütareke basını” adeta yer değiştirdi?
Benim bütün bunlardan çıkardığım sonuç şu: Bu bir AB operasyonu ve AB, CHP’yi değiştirmek için önce ABD ittifakı içerisinde yer alan Genel Başkanını değiştirmeye karar vermiş.
Nitekim, Baykal da bunun farkında. Farkında ki, istifasını açıkladığı basın toplantısında şöyle söyledi:
“Benim istifa kararım, hem Türkiye siyasetini ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni yeniden tanzim etmek isteyenlere bir imkân tanıyacak, hem de Cumhuriyet Halk Partisi’ne bu komployla hesaplaşma fırsatı verecektir.”
Bu mesajın muhatabı AB değilse neresi?
Peki, AB’nin değiştirmek istediği parti sadece CHP midir? AK Parti’de hiçbir çalkantı, hiçbir değişim olmayacak mıdır?
Ankara kulislerinde aylardan beri, AK Parti hakkında yeni bir kapatma davası açılacağı fısıldanıyordu. Bu fısıltı zaman zaman basına da yansıdı. Anayasa değişikliği teklifinin, partilerin kapatılmasını zorlaştıran maddesi Meclis’te kabul edilmedi ve değişiklik paketinden düştü. Eski Danıştay Başkan Vekili Tansel Çölaşan da, önceki gün Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlediği bir programda, “AK Parti mutlaka kapatılacak” deyiverdi…
Türk siyaseti yeniden şekillendiriliyorsa, bu sadece CHP ile sınırlı kalmayacaktır.
Önümüzdeki dönem, AB ittifakını benimseyenlerle ABD ittifakını benimseyenlerin mücadelesine sahne olacak gibi gözüküyor. Bu süreç, tabii olarak pek çok ayrışmayı da beraberinde getirecektir. Bu ayrışma sadece siyasî partilerde değil, medyada, sivil toplum kuruluşlarında ve dinî gruplarda bile görülebilir… Dün yan yana duranlar, önümüzdeki dönemde karşı karşıya gelebilirler…
Bu arada, Türk Silahlı Kuvvetleri de, uzun süre kalmak üzere Irak’a girmenin hazırlıklarını yapıyor galiba…
Önümüzdeki seçim sürecinin oldukça çalkantılı, sürprizlerle dolu ve hayli gergin geçeceğini tahmin etmek zor değil.
(surur-ozturk@hotmail.com)