22 Eylül 2009 Salı

Başbuğ’dan demokratik açılıma tam destek

Haber – Analiz / Sürur Öztürk

En sonda söyleyeceğimi en başta da söyleyeyim:

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Mardin’in Nusaybin ilçesinde yaptığı konuşmayla, Demokratik açılıma tam destek vermiştir. “Demokratik açılım” bir devlet projesidir ve bu projeye karşı karalama kampanyası yürütenler, akıllarını başlarına almak zorundadırlar. Yozgat’ta yayın yapan bazı gazetelerin patronları da, gerçekleri çarpıtarak, akıllarınca bu süreci engellemeye çalışmalarının beyhude bir çaba olduğunu anlamalı, bu yanlışta devam etmeleri hâlinde, mahcup olmanın da ötesinde rezil olacaklarını bilmelidirler. Bunu, Org. Başbuğ “açılım”a destek verdiği için değil, “demokratik açılım”ın Türkiye’nin kalkınmasına büyük ölçüde katkı sağlayacağına inandığım için söylüyorum.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Mardin’in Nusaybin ilçesindeki Sınırtepe Karakolu’nu ziyaret ettikten sonra, terörle mücadele konusunda aönemli açıklamalarda bulundu.

Org. Başbuğ’un, konuşmasını önceden hazırladığı bir metne dayalı olarak yapmış olması, tartışmalı bir gündem maddesi hakkında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin durduğu yer konusunda topluma mesaj vermek istediğini gösteriyor.

Org. Başbuğ, her ne kadar “açılım” kelimesini telâffuz etmiş olmasa da, verdiği mesajların doğrudan “Demokratik açılım” hakkında olduğu son derece açık.

Bana göre, Org. Başbuğ, Mardin-Nusaybin’de yaptığı konuşmayla, Türk Silahlı Kuvvetleri olarak “Demokratik açılım” projesinin içinde yer aldıklarını açıkça ilân etmiştir.

Her şeyden önce, bu konuşmayı bir Güneydoğu Anadolu şehrinde ve kendi ifadesiyle, “bölücü terör örgütünün en fazla katliam gerçekleştirdiği” Mardin’de yapmış olması, başlı başına bir mesaj teşkil ediyor.

İnsan odaklı mücadele

Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, ‘her şeye rağmen’, bölücü terör örgütüne karşı yürüttüğü mücadeleyi “insan odaklı” olarak yürüttüğünü vurguladı. Bu “insan odaklı mücadele” vurgusu, terörle mücadelenin sadece askerî değil, aynı zamanda siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarına da işaret eden bir vurgudur ki, zaten “demokratik açılım” da bu gerçeğe istinaden geliştirilmiş bir projedir.

Bölge insanının ezici çoğunluğu bölünmek istemiyor

Başbuğ, terör örgütünün “Aslında kendi insanını, bölgedeki insanı katlettiğini” ifade etmiş olmakla, bölge insanı ile terör örgütünü birbirinden ayırmış, böylelikle de, bölge insanına “teröre destek veren bir halk” olarak bakmadıklarını dile getirmiş oldu. Başbuğ, “Cumhuriyet’in ilk gününden beri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ezici bir çoğunluğu birlikte yaşamak istiyor” cümlesiyle de, bölünmek isteyen kitlenin aslında çok küçük bir grup olduğunu, dolayısıyla da bölge halkını “bölücü” olarak görmediklerini açıkça beyan etmiş oldu.

Devlet, bütün vatandaşlarına fırsat eşitliği sağlamalı

Başbuğ, “Elbette herhangi bir vatandaşımızın, nerede olursa olsun, kendini ezik hissetmesi de bizim sorunumuzdur. Bu konuda üzerimize düşenleri de yapmamız lâzım” sözüyle, “Demokratik açılım”ın en fazla öne çıkan sosyal hedeflerinden birisine işaret etmiştir. Bu, açık bir destektir. “Devlet, aldığı tedbirlerle vatandaşlarına daha müreffeh ve daha mutlu bir hayat vermek zorundadır. Devlet, fırsat eşitliğinden daha fazla yararlanabilme, kendilerini her alanda geliştirme imkânlarını bütün vatandaşlarına sağlamalıdır” cümleleri de Başbuğ’a ait…

Teröristlerin anne babalarının acısını anlamak

Başbuğ’un, “Özellikle terör örgütüne karşı çıkmalarına rağmen evlâtlarını terör örgütüne kaptıran ve bu acıları yaşayan o anne ve babaların da acılarını anlamak zorundayız” cümlesi de son derece önemli. Bu cümle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı “teröristlerin anneleriyle şehitlerin annelerini bir tutmak”la suçlayan milliyetçi söylemin yanlışlığını teyid etmesi bakımından da önem taşıyor. O çevreler, Başbakan Erdoğan ile aynı şeyi söyleyen Genelkurmay Başkanı Başbuğ’u da aynı sebeple ve aynı şekilde suçlayabilecekler mi, doğrusu merak ediyorum…

Teröre bulaşmamış örgüt mensuplarının affedilmesi

Başbuğ, “Büyük devletler, güçlü uluslar adildir, şefkatlidir” dedikten sonra, “2005-2008 yılları arasında, bölücü terör örgütünden 221’nci Madde’den yararlanmak üzere 870 kişi müracaat etmiştir. Bunlardan 638’ine ceza verilmemiştir” kaydını düştü. Bu ifade, terör örgütüne katılıp da, terör eylemlerine karışmamış ve pişmanlık duyan örgüt mensuplarının topluma kazandırılması projesine destek verdiklerinin bir ifadesidir.

Siyaset ve terör ağaları kimler?

Başbuğ’un, bölge halkının “siyaset ve terör ağalarından muzdarip” olduğunu ve halkın bunlardan kurtarılması gerektiğini söylemesi, önümüzdeki döneme dair son derece önemli bir ipucu niteliğinde. Ben, Başbuğ’un bu ifadesinden, bölgedeki feodal yapının, aşiret yapısının ortadan kaldırılmasının da devletin “açılım” hedeflerinden birisi olduğu sonucunu çıkardım. Başbuğ’un, “siyaset ağaları” ifadesiyle, başta DTP’nin terörden nemalanan kanadı olmak üzere, bölgedeki feodal yapıyı ve aşiret reislerini; “terör ağaları” ifadesiyle de terörü bir sektör hâline getirip, bu sektörden nemalanan menfaat şebekelerini kastettiğini düşünüyorum. (Bu “ağalık” konusunu ayrıca değerlendireceğim.)

İşsizlik, geçim sıkıntısı ve eğitim eksikliği

Başbuğ, bölgenin en önemli 2 meselesinin ekonomik sıkıntılar ve eğitim olduğunu dile getirmek suretiyle de, yeni teşvik planlamasında bölgeye avantajlar sunulmasının gerekçesini de açıklamış ve bunun isabetini tasdik etmiş oldu. Başbuğ, böylelikle, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne yatırım yapılması ve yatırımların teşvik edilmesinin bir “bölge meselesi” olmanın ötesinde, bir “ülke meselesi” olduğunu da ortaya koymuş oldu.

DTP'nin talebine cevap

Başbuğ’un bazı mesajları da, Özellikle DTP’den yükselen “Operasyonlar durdurulsun” talebine cevap teşkil ediyor. Başbuğ, akan kanın durmasını herkesten çok Türk Silahlı Kuvvetleri’nin istediğini, ancak kan akıtanın terör örgütü olduğunu söyledi. “Devletin ülkede meşru güç kullanma hakkına sahip tek otorite olduğunu, terör örgütlerinin de her zaman her fırsatta bu otoritenin sarsılmasını istediklerini” ifade ederek, operasyonları durdurmayacaklarını ilân etmiş oldu. Nitekim Başbuğ, “Silahla, kanla bir yere varılamaz. Tek çıkar yol, bölücü terör örgütünün silahlarını bırakmasıdır” demek suretiyle, operasyonların durmasının ancak PKK’nın silah bırakmasıyla mümkün olacağını ifade etmiştir.

Bölünme korkusu özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor

Başbuğ’un “Tedirginlik duyanlar merak etmesin. Türk Silahlı Kuvvetleri, milletimizden aldığı güç ve azimle, görevinin başındadır” sözüyle de, “demokratik açılım sebebiyle Türkiye’nin bölüneceği” iddiasıyla yapılan propagandanın doğru olmadığını beyan etmiştir. Başbuğ’un, “Güçlüyüz çünkü özgüvenimiz tam” ifadesi de, “bölüneceğiz” korkusu taşımanın bir “özgüven eksikliği”nden kaynaklandığının dile getirilmesidir.

Türkçe vurgusu ne anlama geliyor?

Başbuğ’un Türkçe’ye yaptığı vurgunun, bazı çevreler tarafından çarpıtılmaya çalışılacağından eminim; ancak peşinen belirteyim ki, böyle bir çarpıtma yaparlarsa, bir kere daha yanılmış olacaklar.

Başbuğ, “Türkçe okuma-yazma bilmeyenlerin oranının bölgede % 20 olduğunu, Türkçe’nin; resmi dil oluşunun yanında aynı zamanda ekonomik bir dildir, ortak iletişim aracı” olduğunu söyledi.

Bölge insanının % 20’sinin Türkçe bilmediklerini söyleyen bir Genelkurmay Başkanı, elbette bu % 20’lik kitleye ulaşmanın ancak Kürtçe yayınlarla mümkün olacağını da biliyor demektir. Bunu ifade etmiş olması da “Demokratik açılım”a verilmiş bir destektir. Diğer taraftan Başbuğ, “Türkçe; resmi dil oluşunun yanında aynı zamanda ekonomik bir dildir, ortak iletişim aracıdır” demekle de, sonraki aşamanın, bu vatandaşlarımıza Türkçe’nin öğretilmesi olduğunu ifade etmiş oldu. Aynı şeyi, Yozgatlı Dernekler Federasyonu yöneticilerinin ziyaretinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de ifade etmiş, bu vatandaşlarımıza Türkçe’nin öğretilmemiş olmasının “devletin bir eksiği” olduğunu dile getirmiştir.

Yozgat’taki bazı gazeteler utandılar mı?

Görüldüğü üzere, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Mardin-Nusaybin’de yaptığı konuşmayla, “demokratik açılım”a tam destek vermiştir.

“Demokratik açılım” bir devlet projesidir ve bu projeye karşı karalama kampanyası yürütenler, akıllarını başlarına almak zorundadırlar. Yozgat’ta yayın yapan bazı gazetelerin patronları da, gerçekleri çarpıtarak, akıllarınca bu süreci engellemeye çalışmalarının beyhude bir çaba olduğunu anlamalı, bu yanlışta devam etmeleri hâlinde, mahcup olmanın da ötesinde rezil olacaklarını bilmelidirler.

Bunu, Org. Başbuğ “açılım”a destek verdiği için değil, “demokratik açılım”ın Türkiye’nin kalkınmasına büyük ölçüde katkı sağlayacağına inandığım için söylüyorum.