23 Ocak 2009 Cuma

Önce ilân ettiniz, sonra ‘karışmayın’ diyorsunuz

Yozgat’ta yayınlanan 2 gazete arasında yayın yoluyla yapılan tartışma, bu konuda benim de düşüncelerimi kaleme almamı gerekli hâle getiren bir aşamaya geldi.

Yozgat basınını takip edenlerin bildiği üzere, Yozgat Haber gazetesi ile İleri gazetesi arasında resmî ilânların paylaşımı konusunda bir tartışma yaşandı. Yozgat Haber gazetesi ve İleri gazetesinin Genel Yayın Yönetmenlerinin yanı sıra, her iki gazetenin bazı yazarları da bu tartışma hakkında birbirlerini ağır iddialarla suçlayan yazılar kaleme aldılar.

Tartışma, her iki gazetenin sütunlarında, herkesin okuyabileceği açıklıkta kamuoyuna yansıyınca, Yozgat haberleri yayınlayan bir “blog” olarak biz de bu tartışmayı özetleyen bir haber yayınladık. Yozgat gazetesinin internet sitesi de, Yozgat Muhabir’de yayınlanan bu haberi, kaynak göstererek iktibas etti.

Böylece, Yozgat Haber gazetesi ile İleri gazetesi arasında cereyan eden tartışma, bütün boyutlarıyla, hem Yozgat Muhabir’de, hem de Yozgat gazetesinin web sitesinde yayınlanmış oldu.

Ancak, Yozgat gazetesinin Yozgat Muhabir’den iktibas ederek yayınladığı bu haber üzerine, tartışan gazetelerin Genel Yayın Yönetmenleri, Yozgat gazetesinin sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Osman Hakan Kiracı’ya yönelik haksız suçlamalarla dolu hakaret içeren birer yazı yayınladılar.

İşte bu sebeple, ben de bu yazıyı yazma gereği duydum. Zira, Yozgat gazetesi, üzerinde kendince gerekli gördüğü birtakım değişiklikler yapmakla birlikte, o haberi Yozgat Muhabir’den iktibas etmişti. Eğer Sayın Kiracı o haberi yayınladığı için hakarete uğruyorsa, Yozgat Muhabir olarak bizim de bir çift söz söylememiz zarurî hâle gelmiş oluyor. Çünkü, ona yönelik suçlamalar, haberin sahibi olmamız sebebiyle, dolaylı olarak da olsa, bize de cevap hakkı doğurmuş oldu.

Yozgat Haber gazetesinin Yayın Yönetmeni Sayın İnan Soyer ve İleri gazetesinin Yayın Yönetmeni Sayın Yasin Nazım Kayhan, Osman Hakan Kiracı’ya tepki gösterdikleri yazılarında özetle şunu söylüyorlar:

“Bizim aramızdaki tartışma seni ne ilgilendirir?!. Neden bizi birbirimize düşürmeye çalışıyorsun?!”

Bu suçlama, tamamen tutarsız bir suçlama. Çünkü, Yozgat’ta günlük olarak yayınlanan iki gazete arasında açıktan açığa cereyan eden bir tartışma, her şeyden önce “haber değeri” taşıyan bir konudur. Politikacılar arasındaki siyasî tartışmalar nasıl haber değeri taşıyorsa, iki mahallî gazete arasındaki tartışma da aynı şekilde haber değeri taşır. Çünkü, her ikisinin de sokaktaki sade vatandaşa yansıyan boyutları vardır.

İkincisi ve daha da önemlisi, bu konuyu tartışmaya açan ne Yozgat Muhabir’dir, ne de Yozgat gazetesi. Yozgat Haber ve İleri gazetesi arasındaki tartışma, bizzat bu gazetelerin kendi yöneticileri ve yazarları tarafından gazete sütunlarına ve internet ortamına taşınmıştır.

Madem bu konu iki gazete arasındaki “özel” bir tartışmaydı, o halde Sayın Soyer ve Sayın Kayhan, bu “özel” konuyu neden aralarında sessizce tartışmak yerine kendi gazetelerinin sütunlarına ve internet ortamına taşıdılar? Bütün gazeteciler bilirler ki, bir yazar bir konuyu köşesine taşıyor ve herkesin okuyabileceği şekilde yayınlıyorsa, o konuyu kamuoyuna duyuruyor ve tartışmaya açıyor demektir.

Hem aranızdaki tartışmayı bütün açıklığıyla kamuoyuna yansıtacak ve tartışmaya açacaksınız, hem de bunun haber yapılması karşısında, haksız suçlamalarla dolu, hakaret içeren yazılar yazarak, habercilere tepki göstereceksiniz… Siz bir konuyu köşe yazısı olarak yayınlamışsanız, o konunun haber hâline gelmesini de peşinen kabullenmişsiniz demektir. “Biz istediğimizi açıkça yazarız ama hiç kimse bizim yazdıklarımız hakkında bir değerlendirme yapamaz!” anlamına gelen bir tepki göstermek, mantıksızlık ve tutarsızlıktır.

Eğer bu konu sizin için, kimsenin karışmaması gereken “özel” bir konu idiyse, konuyu köşe yazılarınızda cümle aleme duyurmak yerine, bir akşam bir yerde bir araya gelir, meselâ bir akşam yemeğinde testi kebabı yiyerek yüz yüze konuşabilirdiniz. Eğer o tartışma ortamında bu mümkün olmuyorduysa, en azından telefon görüşmeleri yapardınız. Ama siz bunu yapmak yerine, konuyu kendi gazetelerinizde kendi ellerinizle herkese duyurdunuz; yani kamuoyunun bilgisine sunup tartışmaya açmış oldunuz.

Yozgat Muhabir de bu tartışmayı, mümkün olduğunca yorumsuz bir şekilde özetleyerek haber hâline getirdi ve yayınladı. Yozgat gazetesi de haberi kaynak göstererek iktibas edip, kendince gerekli gördüğü bazı ilâvelerde bulunarak (ve bu değişikliği de belirterek), herhangi bir yorum yapmadan web sitesinde yayınladı.

Yozgat Haber Yayın Yönetmeni Sayın İnan Soyer, “Sen ne biçim insansın be adam” başlıklı yazısında, isim vermeden Sayın Osman Hakan Kiracı’ya “Sana ne! Irgalar ne var seni?” (Seni ırgalayan ne var?) diye tepki gösteriyor. Oysa, Yozgat’ta olup biten her şey, bütün Yozgatlıları ve Yozgat’ta yaşayan herkesi ilgilendirir. Basın sektöründe kamuoyunu da ilgilendiren herhangi bir meselenin, aynı sektörde faaliyet gösteren insanları ilgilendirmemesi beklenebilir mi?

Tartışmanın haber yapılmasına bu tepki neden? Kendi meslektaşlarına “bu tür haberler yazmayın” tepkisi gösteren bir gazete, farklı kanallardan kendilerine yönelik bir baskı olduğunda hangi yüzle tepki gösterebilir?

Önce çıkıyor, birbirinizi internetten haber çalmakla suçluyorsunuz. Bu iddianıza delil olarak da, aşırılan haberlerin kaynağı olduğunu öne sürdüğünüz internet linklerini alt alta sıralıyorsunuz. Sonra da bu tartışmayı haber yapan gazetecilere tepki gösteriyorsunuz. Allah aşkına, siz ne yaptığınızın farkında mısınız?

Şimdi, Basın İlân Kurumu adına yetki sahibi olan Yozgat Valiliği, karşılıklı olarak birbirinize yönelttiğiniz ve delillerini de yayınladığınız bu iddialarınızı ciddiye alıp bir araştırma yapsa, bazı haberleri internetten kaynak göstermeden iktibas ettiğinizi tespit etse ve mevzuata dayanarak her ikinizin de resmî ilânlarınızı kesse, bunun suçlusu tartışmanızı haber yapanlar mı olur, yoksa bunu açıkça yazan sizler mi?

Bir gazete, bir başka gazeteyi açıkça, ulusal basındaki beyanatları sanki Yozgat’taki yetkililer tarafından yapılmış gibi uydurma haberlerle yayınlamakla suçluyor, bu iddiaya da herhangi bir tekzip gelmiyor. Sadece bu iddia bile başlı başına bir haber konusu değil midir? Bu iddia doğruysa, bu bir gazetecilik faciası değil midir? Yozgat medyasında böyle facialar yaşanıyorsa, Yozgatlıların bunu bilmeye hakkı yok mudur?

Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ya da basın meslek kuruluşları bu iddiayı araştırmaya kalksa, ya da konu ulusal medyaya yansıyacak olsa ve Basın İlân Kurumu iddiaları bizzat soruşturmak zorunda kalsa, bu durum Yozgat medyası için kara bir leke olmaz mı?

Birbiriniz hakkındaki ağır suçlamaları pervasız bir şekilde açık açık kendi gazetelerinizde yazıyorsunuz, sonra bu vahim durumu haber yapan meslektaşlarınızı suçlu ilân edip üzerine çullanıyor, hakaretler yağdırıyorsunuz. Kimsenin size bir şey yaptığı yok. Siz, birbirinize yaptıklarınızın öfkesini başkalarına yansıtıp günah çıkartmaya, tesellî bulmaya; bu vesileyle de kendi aranızdaki buzları eritmek için ortaklaşa tokatlayacağınız bir şamar oğlanı, bir günah keçisi üretmeye çalışıyorsunuz.

İleri gazetesinin Yayın Yönetmeni Sayın Yasin Nazım Kayhan, “Bu da bize ders olsun” başlıklı yazısında Sayın Kiracı’yı suçlarken, “Kendisi ne günlük baskıya geçebilmiştir, ne de resmî ilân alabilecek vasıfları gazetesinde bulabilmiştir” diye yazmış. Sayın Kiracı’nın yayınladığı haberi ben de yayınladığım için sormak istiyorum: Bir haber yayınlamak ya da bir eleştiride bulunabilmek için günlük bir gazete çıkarmak şart mıdır? Kaldı ki, Yozgat Muhabir’de ve Yozgat gazetesinde yayınlanan haberler, bir eleştiri yazısı da değil, yorumsuz durum tespitinden ibaret haberlerdi.

Gazeteciliği, haberciliği tartışacaksak, günlerce, haftalarca tartışabiliriz… Fakat, eleştirilerimizin ve tepkilerimizin mantıklı, tutarlı ve seviyeli olması, nezaket sınırları içinde kalması gerekir.

Yayınlanan her konu tartışmaya açıktır. Bir dönem Hürriyet gazetesi ile Sabah gazetesi arasında şiddetli ve uzun süren kavgalar olmuştu. Diğer gazeteler bu kavgaya kayıtsız kaldılar mı? Bu iki gazete arasındaki kavga, diğer gazeteler tarafından da hem haber, hem yorum olarak değerlendirilmedi mi? Basın, kendi sektöründe olup bitenlere karşı gözünü, kulağını ve ağzını kapatıp, “görmedim, duymadım, konuşmayacağım” diyen “üç maymun” rolünü oynayabilir mi?

Elbette bunları Sayın Kiracı’yı savunmak adına yazmıyorum. Hiç şüphesiz, yaşı kemale ermiş tecrübeli bir gazeteci olarak, kendisinin benim tarafımdan savunulmaya ihtiyacı da yoktur. Söz konusu haberi (kısmen) ilk kez yayınlayan kişi olarak ben bir tutarsızlığa işaret ediyorum. Önce bir kavgayı gerekçeleriyle birlikte cümle aleme ilân edip, sonra da bunun haber yapılmasına tepki göstermek de ne demek oluyor?!.

“Sen Kiracı’nın avukatı mısın?” şeklindeki muhtemel bir soruya cevap olması bakımından şu açıklamayı da kaydetmeliyim:

Sayın Kiracı’yı daha önce ben de eleştirdim ve eleştirilerimi haber olarak Yozgat Muhabir’de yayınladım. Bunun üzerine Sayın Kiracı o günlerde bana telefon etti ve eleştirilerime cevap verdi; ben de itirazlarımı dile getirdim. Fakat, ne o bana bir saygısızlık etti, ne de ben ona… İkimiz de birbirimize, iyi niyetle yapılan eleştirilerin gazeteciliğin gelişmesine katkıda bulunacağını, eleştirilere açık olduğumuzu ifade edip, tanışmaktan duyduğumuz memnuniyeti dile getirdik… Sayın Kiracı ile irtibatımız da bu vesile ile oldu. Tanışıklığımız çok yeni. Eskiye uzanan bir irtibatımız, uzun süreli bir dostluğumuz da yok. İrtibatımız, sadece Yozgat ve gazetecilik ilgisine dayalı, nezaket sınırları içinde devam eden bir meslekî irtibattan ibaret… Birbirimizi sadece haberlerimizle ve yazılarımızla tanıyoruz. Özetle, Sayın Kiracı’nın avukatlığını yapmam için hiçbir şahsî sebep yok. Buna karşılık, tartışmalarını haber yaptığım gazetelere karşı herhangi bir husumetimin olması da düşünülemez. İnternet sitesi kullanılabilir durumda olmadığı için Yozgat Haber’in yayınlarını takip edemesem de, İleri gazetesini her gün dikkatle okuyorum. Doğduğum topraklarda olup bitenleri Yozgat medyasından takip edebilmenin merak ve heyecanını yaşıyorum. Çoğu zaman haberlere yansımayan ayrıntıları köşe yazarlarının yazılarında bulabilmenin keyfini çıkarıyorum…

Gerek Yozgat’ta, gerekse Türkiye’nin ve dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan yüzbinlerce Yozgatlı’yı ilgilendirdiği gibi, Yozgat’ta olup bitenler beni de yakından ilgilendiriyor. Yozgatlı oluşumun yanı sıra, basın sektöründe faaliyet gösteriyor olmam sebebiyle, Yozgat medyasında olup bitenler beni daha da ilgilendiriyor.

Birbirimizi eleştirebiliriz. Eleştirilerin yanlış olduğunu düşündüğümüzde birbirimize cevap da verebiliriz. Eleştiriler haklı eleştirilerse, farkında olmadığımız hatalarımızı farketmemizi sağlayan eleştirilerden faydalana da biliriz.

Fakat, gazeteciliği asla bir tehdit, şantaj, hakaret ve küfür mesleği hâline getirmemeli, buna fırsat vermemeliyiz…

Anadolu’nun pek çok şehrinde, günlük gazetelerin yanı sıra, haftalık, 15 günlük ve aylık olarak yayınlanan gazeteler de var. Yozgat’ta da öyle. Her biri ayrı bir renk, her biri mahallî basına ayrı bir katkı… Elbette, gazetelerden hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğuna gazete okuyucuları karar verir. Halk, beğendiği, takdir ettiği gazeteye itibar ve iltifat eder; beğenmediği, üslûbunu onaylamadığı gazetelere ise itibar etmez…

Kendimizi övmekten de, birbirimizi dövmekten de vazgeçmeliyiz. Zira, Yozgat’ın kalkınması için, önce medyasının kalite kazanması gerekiyor. Bu da ancak elbirliğiyle olur…

Keşke mümkün olsa da, bir akşam Hayri İnal Konağı’nda, Sayın Valimiz ve Sayın Belediye Başkanımızın şereflendireceği yemekli bir dayanışma toplantısında, Yozgat medyasının çalışanları bir araya gelebilse… Bu konuların konuşulması için değil, sadece bir araya gelmenin tadının alınması için… Geçmişteki husumetleri sıcak çayların buharında dağıtmak, güzel hatıraları çay bardaklarına atılan şekerlerle birlikte eritmek, eski dostlukları gönüllerde yeniden demlemek için…

Yozgat’ı uzun mesafeler ötesinden ama bir o kadar da yakından takip eden bizler de, bu keyifli beraberliğin fotoğraflarını Yozgat medyasından seyredip, çocuklar gibi sevinsek… İşte memleketimin, doğduğum toprakların gazetecileri desek, gururlansak…

Büyük dostluklar, büyük kavgalarla başlar diye bir söz duymuş muydunuz?..

Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim…

Sürur Öztürk-Yozgat Muhabir

1 yorum:

Adsız dedi ki...

İleri gazetesinin 28.01.2009 tarihli internet sayfasında gene aynı köşe yazarlarının haksız yere suçlama ve karalama yazıları yazdığını görüyorum.Sayın Kiracının köşe yazısını okudum adam gayet etik bir biçimde anlatmış olayı.Anlayabildiğim kadarıylada sayın Kiracı Sermayedar dost ifadesiyle gazetesinin günlük olarak yayın hayatını sürdürebilmesi için Resmi İlan Payına gerek görmediğini gazetelerin ancak kendi öz sermayesi ile yaşaması gerektiğini, kendi sermayesinin buna yetmediğini ancak sermayeli bir ortak bulduğu takdirde günlük yayına geçebileceğini vurgulamak istiyor.ileri köşe yazarının biri yazısında diyorki kiracı başkanı olduğu gazeteciler cemiyetine kendilerini yazmadığını cemiyete dahil etmediğini bahsediyor.Tüm bu olanlardan bir okur olarak anladığım şu; demekki kiracı bu insanların gazeteci olmadığını ve olamayacağını taaa ozamandan anlamış.
Diğer bir konu Nazım Kayhan diyor ki bu konuyu biz manşeten vermedik o kadar önemli değildi büyütülecek bir yanı yoktu diyor.Büyüten kendisi ben bir okur olarak manşet haberlerinin büyük haber olduğunu ilkkez bu şahıstan duydum haberi halk büyütür üstelik gazetelerin manşet haberlerinden ziyade köşe yazılarlarının yazıları yargıda dosya bulmuştur kendine. Sizi ve sayın kiracı' yı yalnızca yazılarınızdan tanıyan bir okur olarak bu kısır döngüye ortak olup yayınlarınızda bu tarz haber ve yazıları haber yaparak büyütme erdemini gösterdiğiniz için kınıyorum. Ben bir okurum yazılar okunduğu sürece değerler bulur. Lütfen değerli kaleminizi bu şekilde çapsız ve ilkesiz yayın yapanların haberlerini yaparak kirletmeyiniz.Biz sizi okumaktan zevk alıyoruz. Ama siz haber ve yazılarınızda (Öztürk ve Kiracı)ileri ve Yozgat haber sitelerinin var olduğunu duyurarak çocuk yaşta cahilce kalemleri okumamıza ve bir nevi kurtulduğumuz ama özlemi içerimizde duran o şehirden iğrenmemize sebebiyet verdiniz.Yozgatta gazetecilerle bir araya gelmek yerine sizi takip eden biz okurlarınızla Yozgat' a bir çıkarma yapmayı neden düşünmüyor kendinizi okunmuyor zannediyorsunuz.
Bir yazarı veya gazeteyi başka bir yazar veya gazete asla büyütemez. Sizleri yalnızca biz okurlar büyütürüz.Bakın beyfendi size bir anektot anlatmak istiyorum merhum Abbas Sayar Yozgat'a aşık ulusal basında Madaralı dahil bir çok ödül almış Türk Edebiyatının değerli isimlerinden bir şahsiyetti. Rahmetli öldüğünde çamlığa gömülmeyi çok istemiş ancak hakkın rahmetine kavuştuğunda kanunlar gereği bu mümkün görülmemiş çatak mezarlığına defn edilmişti. Ozaman biz bir gurup okur rahmetlinin vasiyetine azda olsa katkıda bulunmak üzre çamlıktan toprak getirip mezarının içine ve üzerine serperek rahat bulmasını sağlamıştık. Abbas efendi öldü gitti değerli bir kalem ve üstaddı ama kolay kolay bizim basın duayenleri onu ölüm yıldönümlerinde hatırlamak anılarını yaşatmak erdeminde bulunmadılar.Dün ona yarın size umma bu memleketten vefa.Sağlıcakla kalın