6 Ocak 2015 Salı

Gülerce’den Cemaate: Çiller, Ecevit, Demirel, Yılmaz dönemlerinde hiç yolsuzluk olmadı mı?

Hüseyin Gülerce
Eski Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, 17-25 Aralık operasyonlarının bir ‘darbe’ değil ‘yolsuzluk’ operasyonu olduğunu iddia eden Cemaat yazarlarına, "Çiller, Ecevit, Demirel, Yılmaz dönemlerinde hiç yolsuzluk olmadı mı?" diye sordu. Gülerce, “Yaa insanların gözü yaşarıyor ama sizin bu dürüstlüğünüz, cesaretiniz karşısında!..” diyerek, Paralel Yapı’nın iddialarını alaya aldı.

Sarıgül’ün siyasî hayatı biter

Şişli Belediyesi’nde yaşananları da değerlendiren Gülerce, Mustafa Sarıgül’ün Hayri İnönü’ye zorla istifa dilekçesi yazdırdığı iddiasının doğru olduğunun ortaya çıkması hâlinde Sarıgül’ün siyasî hayatının biteceğini söyledi.

Eski Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, güncel siyasî gelişmeleri ve Paralel Yapı ile mücadele çalışmalarını, Beyaz TV’de yayınlanan “Ortak Akıl” programında değerlendirmeye devam ediyor.

Gülerce, geçen hafta sonu yayınlanan programında, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer’in açıklamalarını ve Şişli Belediyesi’nde yaşananları değerlendirdi.

TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer, Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği mülâkatta, “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. TÜSİAD’ın muhatabı zaten cumhurbaşkanı değildir, TÜSİAD’ın muhatabı başbakandır. Bizim çalışma alanlarımızla ilgili bakanlardır. Bizim ilişkilerimiz artık Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden devletin başı ve Türkiye’nin özgür, bağımsız, etkili bir iş dünyası örgütü ilişkisidir.” demiş, ortaya çıkmış bir Paralel Yapı da görmediğini ifade etmişti. Bu açıklama üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Madem biz muhatap değiliz, bundan sonraki davetlerine katılacak bir muhatap bulurlar” diyerek tepkisini dile getirmişti.

Hüseyin Gülerce, TÜSİAD’ın geçmişte de çeşitli tarihlerde siyasete müdahale ettiğini, hükümetlere istifa çağrısının ve koalisyon önerilerinin yer aldığı gazete ilânları verdiğini hatırlattı. Bu tür girişimleri, “Eski Türkiye’ye dair TÜSİAD gelenekleri” olarak nitelendiren Gülerce, Türkiye’de geçmişte medya, üniversite, yargı ve bürokrasi ayaklarından oluşan bir vesayet rejimi olduğunu, bu yapının ne ölçüde ortadan kaldırıldığının henüz belli olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisinden sonra TÜSİAD’dan herhangi bir düzeltme gelmediğine işaret eden Gülerce, bu açıklamayı, TÜSİAD’ın önümüzdeki seçimlere dair duruşunu yansıtan bir açıklama olarak değerlendirdi. TÜSİAD’da “Bu günleri de mi görecektik!” tavrı olduğunu belirten Gülerce, uluslar arası sermaye ile iş yapan ve Türkiye’de işverenlerin en büyük kesimini temsil eden TÜSİAD’ın, her seçimde oylarını artıran AK Parti gerçeğini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halk oyu ile seçilen ilk Cumhurbaşkanı olduğunu, yani “yenilenen Türkiye’yi” anlamak ve kabullenmek istemediğini ifade etti.

Cemaat de TÜSİAD da AK Parti’nin biteceğine inanıyor

Hüseyin Gülerce, TÜSİAD’ın da Gülen Cemaati’nin de, mevcut siyasî durumun geçici olduğuna, 2015 seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da AK Parti’nin de biteceğine inandığını söyledi. Gülerce, CHP’li Şişli Belediyesi’nde yaşananların ve TÜSİAD’ın açıklamasının, Haziran ayında yapılacak seçimlerle ilgili olduğunu ileri sürdü. 2015’ten sonra 2019 yılına kadar seçim olmadığını belirten Gülerce, “Asıl 2015’ten sonra Türkiye’de taşlar yerine daha iyi oturur. Bu “Paralel Yapı” ile ilgili mücadele de 2015 yılı içerisinde, benim kanaatim, seçimlerden sonra bilhassa, en çok 2016’nın ortalarına doğru da bitmiş olur” dedi.

TÜSİAD, bu cüreti nereden alıyor?

Asıl sorgulanması gerekenin, TÜSİAD’ın neden böyle bir çıkış yapmaya ihtiyaç duyduğu olduğunu belirten Gülerce, “Halkın ilk turda % 52 oyla seçtiği bir Cumhurbaşkanına ‘Ben seni muhatap almıyorum, sen bizim muhatabımız değilsin’ demek, haddi aşmaktır, en kibar ifadesiyle. Yani siz kimsiniz ki muhatap almıyorsunuz? Yani size ‘kimler’ derler? Siz, böyle bir gücü, cüreti nereden alıyorsunuz? Burada hem bir cüret var, hem de bir güç gösterisi var. Siz bunu kimden alıyorsunuz? Yani neye dayanarak?” diye sordu.

“Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?”

Gülerce, Cemaat’in, hem Paralel Yapı ile ilişkileri olmadığını iddia edip hem de Paralel Yapı soruşturmalarında gözaltına alınan emniyet ve yargı mensuplarına sahip çıkmasının bir çelişki olduğunu ifade etti. Gülerce, “İşte, Başbakan iken Sayın Erdoğan’a hakaret eden Savcı Zekeriya Öz var. Meselâ bunun eleştirilmesi lâzımdı. Yani hiçbir savcının Başbakan’a Kaddafi’nin başına geleni hatırlatmasının kabul edilemez olduğunu söylemeleri gerekirdi. Böyle bir şey yok. Sürekli müdafaa var. Böcek meselesi çıkıyor, oradaki yanlışları devamlı söylüyorlar; ama bir dakika! Yargıya intikal etti. Yani tek taraflı bir duruş var, sahiplenme var” diye konuştu. Gülerce, Cemaat’e, Ziya Paşa’nın Terkib-i Ben’indeki “Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?” mısrasıyla seslendi. Gülerce, “Paralel Yapı diye HSYK’ya el koymuş. Bunu da inkâr edecek halleri yok ya. Yani 13 kişi girmiş buraya. 9+4. 4’ü Danıştay ve Yargıtay’dan gelmiş, 9 kişi de seçimle gelmiş. Burada bir kandırmaca da var; 3 kişi ‘müsaade ederseniz’ denmiş Adalet Bakanı’na, 13 kişi konulmuş. Toplantı yaptılar, yönetmelikle ilgili itirazlarını, daha iş Danıştay’da görülürken karar verilmemişken, yani yargıya müdahale ederek açıkladılar” diye konuştu.

Paralel Yapı, emniyet istihbaratta akrabalık bağları olanlarla kadrolaştı

Hüseyin Gülerce, bir kişinin kendisine naklettiği bir bilgiyi de paylaşarak, şöyle konuştu:

“2005’den sonra Emniyet İstihbaratına sadece birbirleriyle akrabalık bağı olan, hısımlık bağı olan, yani çok ketum kalacak, asla ağzından laf kaçırmayacak kişilerin tercih edildiğini söylüyor. Bunlar, yargılama safhasında ortaya çıkar mı, çıkmaz mı, bilmiyorum; ama onu hissediyorsunuz. On binlerce dinlemeyi yapan yüzlerce kişiden, polisten, emniyet mensubundan dışarıya hiçbir şey çıkmıyor. Adam, Başbakan’ı dinlemiş, bundan rahatsızlık duymamış. Yani kim olabilir, bundan rahatsızlık duymayan? Normal bir devlet memuru olamaz, hayatın normal akışı içinde.”

TÜSİAD, kendi üyelerinin dinlenmesine neden tepki göstermiyor?

TÜSİAD Başkanı Dinçer’in, Paralel Yapı konusunda “Benim gördüğüm sadece bazı usulsüz dinlemelerle ilgili olarak bazı emniyet mensuplarının tutuklanması; ama bu, Paralel Devlet tanımına tam uymamaktadır herhalde” dediğini nakleden Gülerce, Dinçer’in bu sözlerine şöyle tepki gösterdi:
“Yaa insaf et! Ne ‘bazı dinlemeler’i yaa? ‘Bazı dinlemeler’ dediği, yüz binlerce dinleme, ne ‘bazı’sı? Şimdi üç-beş tane dinleme olur, buna ‘bazı dinlemeler’ dersin. Senin burada kendi üyelerinle ilgili dinlemeleri dile getirmen lâzımdı. Burada bir koruma var.”

‘Ananas’ bir meyve değildi iması…

Programda “Paralel Yapı, TÜSİAD’a da talimat veriyor olabilir mi?” sorusunu da cevaplayan Gülerce, şunları söyledi:

“Bence doğru değil. Neden doğru değil? TÜSİAD, gücü itibariyle bu yapıyla işbirliği yapabilir; ama oradan talimat almaz. İşine geldiği için. Meselâ Afrika’ya açılan okullar vasıtasıyla TUSKON iş tutmaya başladı. Bu, TÜSİAD’ı rahatsız etmiş olabilir ve bir ilişkiye girmiş olabilir. Bir ‘ananas’ meselesi çıktıydı meselâ bir telefon dinlemesinde. Yani onu hiç kimse de o telefon konuşmasında, meselâ çıktılar dediler ki, ‘o (gerçekten de meyve olan) ananastır’ dediler.”

Hukukî olmayan dinlemeleri kılıfına uydurup ‘yasal dinleme’ diyorlar

Cemaat’in yayın organlarında, hükümete yönelik telefon dinlemelerinin ‘yasal dinlemeler’ olduğu savunması getirildiğine dikkat çeken Gülerce, “Kanunî diyorlar. Tabi, senin savcın, senin emniyet mensubun, senin hakimin… Şimdi algı bu; bu üçlü sac ayağı ile dinleme kararı almışsınız. İBDA-C üzerinden, terör örgütü Hizbullah, Tahşiye, her neyse; şimdi sen bunlara ‘kanunî’ diyorsun. Tabi, işin içinde emniyet mensubu, savcı, hakim var. Kanunî, ama hukukî değil. Sen, beni İBDA-C’den, organize suç örgütünden dinleyemezsin! Bunu kılıfına uydurursun ama insanî de değil, hukukî de değil.

“Cebrail parti kursa desteklemem” açıklaması

Fethullah Gülen’in “Cebrail parti kursa desteklemem” sözüne büyük tepki gelince “Kastettiğimiz, işte Zaman’da çalışan bir arkadaş var… Deniyor ki, ‘O sohbeti dinlerken bizim Cebrail (isimli) arkadaşımız da vardı, onu kastetti’. Yani şimdi bünyeyi tanıyan insanların… Yani bu çok acı bir şey yani. Çünkü bir daha dinliyorsunuz, Cebrail Aleyhisselâmın adının geçtiği o sohbeti, ‘büyük melek’ diyor yani şimdi… Bizim (Zaman çalışanı) Cebrail, ‘büyük melek’ değil ki, tövbe haşa yani… Soyadını söylemek istemiyorum, o arkadaşla benim de hukukum var.

Kendileri dinleyince yasal, başkaları dinleyince suç

Şimdi, yapılan yanlışlara öyle cevaplar veriliyor ki, bu kabul edilemez. Meselâ telefon dinlemelerine karşı mahkemeye koşuyor Sayın Gülen’in avukatları, ve haklılar; yani telefon dinlemesini ne delil kabul etmek lâzım ne de bunu savunmak lâzım; ama insaf yaa! Zaman gazetesi, o gizli konuşmaları, telefon dinlemelerini, hukuksuz dinlemeleri, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, partisinin grup toplantısında konuşuyordu (açıklıyor, dinletiyordu) ve onu alıp Zaman gazetesi, sayfalar dolusu, iki sayfa, üç sayfa “Kılıçdaroğlu’nun konuşması” diye veriyordu. Bakın, bunu yaptığınız zaman siz, güvenilirliğinizi, inandırıcılığınızı kaybetmiş oluyorsunuz ve buz gibi takıyye yapmış oluyorsunuz. Kendin için olunca şikâyete gidiyorsun yargıya, ‘Bu telefon dinlemeleri kanunsuz’ diyorsun, ama ötede kanunsuz bir sürü dinlemeyi, hukuksuz bir sürü dinlemeyi sayfa sayfa şeyin üzerinden (Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları üzerinden) yayınlıyorsun!.. Bir zamanlar önce Taraf yayınlıyordu, Taraf’tan alıp Zaman yayınlıyordu. Şimdi, dürüst olmak lâzım, ilkeli olmak lâzım. Zaten benim sigortamın attığı yer neresi oldu? Demokrasiyi savunuyorsun, demokratik yoldan iktidara gelmiş partinin kadrolarına, emniyetine, yargısına, devlet kadrolarına yani, onların tayin edeceği kadrolara siz, bir şekilde giriyorsunuz ve ondan sonra hükümete karşı operasyonlar yapıyorsunuz.”

Cemaat kadrolaşmasının itirafı

Cemaat’e yakın bir web sitesinde yayınlanan bir yazıda, ‘Hizmet hareketinin (Cemaat’in) yetiştirdiği dürüst insanların, emniyette, yargıda, devlet kadrolarında gördükleri yolsuzlukların, rüşvetin üzerine gitmelerine neden karşı çıkıyorsunuz?’ şeklinde cümleler yer aldığını belirten Gülerce, bunun, öncelikle devletteki inkâr edilen Cemaat kadrolaşmasının bir itirafı olduğunu kaydetti. Gülerce, bu teze karşılık şunları söyledi:

Çiller, Ecevit, Demirel, Yılmaz döneminde hiç yolsuzluk yok muydu?

“Bu sizin ‘dürüst’ arkadaşlarınız, bundan önceki hükümet dönemlerinde, AK Parti’nin ilk 10 yılında bu dürüstlüğü, bu cesareti neden hiç göstermemişler? Neden sizin medyanızda hiç AK Parti’nin ilk 10 yılıyla ilgili yolsuzluk, rüşvet, haberleri çıkmamış? Neden? Ondan önceki hükümetler döneminde, Çiller döneminde hiç Türkiye’de yolsuzluk olmamış, öyle mi? Ecevit döneminde olmamış! Mesut Yılmaz döneminde olmamış! Demirel döneminde hiç olmamış! Siz, 1986’dan’beri Zaman gazetesini çıkartıyorsunuz. Çünkü o zaman, meselâ ben de Genel Müdürlüğüm, Yayın Yönetmenliğim döneminde bu olayların üzerine gitmiyorduk. Şu söyleniyordu: ‘Bizim daha büyük bir meselemiz var. İnsanların gönlüne gireceğiz. Şimdi bunlarla ilgilenemeyiz. Bizim meselemiz değil’. Böyle ikna olduk, böyle ikna ettik. ‘Suya sabuna dokunmuyorlar’. ‘Evet, biz suya sabuna dokunmayacağız. Biz, büyük fotoğrafa bakarak çalışıyoruz. Dünyaya, insanlığa hizmet götürmek istiyoruz’. Tamam. Yaa şimdi ne oldu da, son 3 senede biriktirmişsiniz bu dosyaları, biriktirmişsiniz! Yaa insanların gözü yaşarıyor ama sizin bu dürüstlüğünüz, cesaretiniz karşısında!..

Şimdi meselâ Şişli (Belediyesi’nde) bir şey oluyor, değil mi? E biz (Cemaat medyasında) hiç göremiyoruz o haberi!.. Hürriyet gazetesi bile birinci saygadan görüyor da… Ama siz bir defa inandırıcılığınızı, güvenilirliğinizi kaybetmişsiniz. Onun için ne olur siz, alemi kör herkesi sersem mi zannediyorsun?.. Bakın insanlar artık bir tavır koyuyorlar, yani sizin söyledikleriniz, artık bir teraziye vuruluyor.

TÜSİAD’ın açıklaması, Cumhurbaşkanına seçim mesajı

TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’in, “17 Aralık’da organize bir şeyler olduğunu görüyoruz tabi” sözüne “Görüyorsunuz da niye tavır koymuyorsunuz?” diye soran Gülerce, yine Dinçer’in “Arka arkaya 4 tane bakanla ilgili ve Cumhurbaşkanıyla ilgili bazı tapelerin (dinleme kayıtlarının) eş zamanlı servis edilmesi, bunun arkasında organize bir şey olduğunu gösteriyor; ama bunlar kimdir, nedir, bilmiyoruz” şeklindeki sözlerine de şöyle tepki gösterdi: “Sizin bilmemeniz mümkün değil. Siz, biliyorsunuz; ama bilmemeye yatıyorsunuz, çünkü önümüzde bir seçim daha var. Bu seçimde siz, şimdiden bir duruş sergiliyorsunuz ve bu duruş, AK Parti’nin lehine değil. Zaten Sayın Cumhurbaşkanı bunu hissetmese, bunu böyle anlamasa, ki anlamasa bile bakınız bir daha söyleyeyim, üçüncü oluyor; Sayın Cumhurbaşkanı, bunu ‘muhatap almama’ kabadayılığı olarak gördüğünü ve bir daha TÜSİAD toplantılarına katılmayacağını söylediği zaman, bir açıklama yapmanız gerekirdi. ‘Sayın Cumhurbaşkanım, ifadelerimize bakınız; biz, tam da onu söylemek istemedik. Ne demek sizi muhatap almamak? Biz, böyle bir şey yapar mıyız?’ tarzında bir açıklamaları yok; çünkü üstüne basa basa 2 defa söylüyor; ‘Bizim muhatabımız da Sayın Cumhurbaşkanı değildir. Herhangi bir eleştiride, bir politika ötesinde ya da bir raporda muhatabımız, Sayın Cumhurbaşkanı değildir, Hükümettir’. Bence, verecekleri mesajı verdiler. Bu, bir mesaj.”

TÜSİAD’ın da yaptığı işler var…

Gülerce, Koç’undan Sabancı’sına kadar bütün TÜSİAD üyelerinin en büyük kârlarını AK Parti döneminde elde ettiklerini de kaydetti. Gülerce, “Türkiye için önemli bir şey TÜSİAD üyeleri; fakat anlaşılamayan şey, bu tavrın sebebi ne? Bırakın artık bu işleri! Bakın, sizin de yaptığınız işler var; bırakın artık bu işleri! Hem nasihat ediyorsunuz ‘otoriterleşiyor’ diye, hem de siyasete burnunuzu sokuyorsunuz, neden? Şu açık: Türkiye’de herkes, demokrasiyi kendisi için istiyor, başkası için istemiyor. Yani demokrasi ‘demokrasi’ dediği zaman, kendisiyle ilgili olanını söylüyor. Tasvib etmediği insanlarla ilgili olanları hiç söylemiyor. Kardeşim, sen, kendin için bunu söylüyorsan, şimdi iyi mi oldu yani, ülkenin Cumhurbaşkanı, ülkenin Başbakanı, sizin toplantılarınıza katılmayacak. Kendiniz çalın, kendiniz oynayın. İyi bir şey mi? Türkiye için iyi bir şey mi? Durduk yerde neden böyle bir şey yaparsınız? Durduk yerde!.. Ben bu işin içinde (röportajda verilen mesajda) bir hesap olduğunu düşünüyorum. O zaman, kendi düşen ağlamaz…Rahmetli babam, ona bir şey daha ilâve ederdi; ‘Kendi düşen ağlamaz, seni gidi mini mini yaramaz!’ Böyle yaramazlıklar yaparsanız, evet böyle tepkiler görürsünüz.”

Görevi bırakırken şov yapma geleneği

Haluk Dinçer’in bir süre sonra TÜSİAD Başkanlığı görevinden ayrılacağını da belirten Gülerce, “Türkiye’de de böyle bir adet vardır; Anayasa Mahkemesi Başkanları ayrılırken, Genelkurmay Başkanları ayrılırken, yüksek yargı organlarının başkanları ayrılırken böyle, seçilmişlere karşı atanmışlar olarak çok sert beyanatlar verirler. Bir gösteri yaparlar, bir şov yaparlar, öyle giderler” dedi.

Cemaat, TÜSİAD gazete ilânlarıyla hükümet devirip hükümet kurmak isterken hiç tepki vermedi

Hüseyin Gülerce, 12 Eylül askerî darbesinden önce 13 Mayıs 1979-13 Haziran 1979 tarihleri arasında Bülent Ecevit’in Başbakanlığı döneminde TÜSİAD’ın 7 gazete ve 1 dergiye 24 kere yayınlanan ilânlar vererek Ecevit’i istifaya davet ettiklerini de hatırlattı. Gülerce, “12 Eylül öncesine dikkat ediniz yalnız. 12 Eylül öncesinde ve Nejat Eczacıbaşı’nın Sıkıyönetim Komutanlığı’ndan aldığı özel izinle yayınlandı bu ilânlar. Ecevit, ‘TÜSİAD’ın Hükümeti yabancılara haksız yere jurnal ettiklerini’ söyledi, bir televizyon programında. 7 Şubat 1994 akşamı TRT 1’deki ‘Ateş Hattı’ programında Reha Muhtar’ın programında söylüyor ve Türkiye’den Rusya’yı gözetlemek için Amerikan casus uçaklarının havalanmasına müsaade etmediğinden, Amerikalıların kendisine kızdığını anlattı o programda, rahmetli Ecevit. Dönemin güçlü adamı Brezinski’nin Washington’da TÜSİAD yöneticilerine gazete ilânları yoluyla kendisini düşürme talimatı verdiği şeklinde duyumlar aldığını da söyledi o programda. Tabi rahmetli Ecevit’in en çok kızdığı şey şu olmuştu: ‘Tam Ankara’da IMF temsilcileri ile görüşürken TÜSİAD, hükümeti arkadan bıçakladı’ ifadesi. Yani, TÜSİAD’ın geçmişinde böyle bir olay var. Bir tane daha var: 24 Aralık 1995 seçimleri sonrasında TÜSİAD, Refah Partisi’ni hiç istemediğinden dolayı, seçimlerden sonra yine gazetelere ilân verdi. Bak, TÜSİAD, 24 Aralık 95 seçimlerinden sonra, Refah-Yol Hükümeti kurulmasın diye, DYP-ANAP koalisyonu kurulmasını istedi bu gazete ilânlarıyla. Ama maalesef, biliyorsunuz, bu ANA-Yol Hükümeti 4 ay sürdü, ondan sonra Refah-Yol… Şimdi, yani sen, nasıl oluyor da Türkiye’de kiminle, hangi partinin hangi partiyle hükümet kuracağını ilânla istiyorsun yaav? Sen, ‘İşadamlar Derneği’ değil misin? Ama eski Türkiye’de, bakın, o gün meselâ; şu anda ‘otoriterleşmeye karşı demokratikleşme için, özgür basın için’ ayağa kalkan insanlar var, değil mi? TÜSİAD için bunlar hiçbir şey demediler o zaman; veya çok cılız sesler çıktı. Yani bugün böyle yeri göğü inlettikleri gibi bir tepki vermediler.”

Şişli Belediyesi’nde yaşananlar

Hüseyin Gülerce, “Ortak Akıl” programında, CHP’li Şişli Belediyesi’nde yaşanan çalkantıları ve basına yansıyan iddiaları da değerlendirdi.

Programda yayınlanan VTR’de, “Şişli Belediyesi’ndeki kavganın, Başkan Hayri İnönü’nün, Emir Sarıgül’e bağlı 12 müdürü görevden almasıyla kamuoyuna yansıdığı, Sarıgül’ün istifasıyla devam ettiği” belirtildi. Programın yorumuna göre, “Gün geçtikçe buz dağının görünmeyen yüzü de ortaya çıkıyor. Kavganın büyüğü, kapalı kapılar ardında yaşanmış. Şişli Belediyesi’nde yaşananların ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, olaya el koymuş, İnönü çifti, ifadeye çağrılmıştı.”
Programda, Hürriyet gazetesinde Hayri İnönü’nün, “Hayri İnönü: İhsan Özkes istifamı yırttı ve yaktı” başlığıyla yayınlanan haberde yer alan şu ifadelerine de yer verildi:

Hayri İnönü: İhsan Özkes istifamı yırttı ve yaktı

“4 Kasım Salı günü Ankara’ya gidip CHP’nin grup toplantısına katıldım. Toplantı öncesi Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştüm. O gece halamın evi olan Pembe Köşk’te kaldım. CHP Milletvekili Aydın Ayaydın’ın aracılık etmesiyle 5 Kasım gecesi Mustafa Sarıgül’ün gönderdiği arabaya binip Sarıgül’le Angora Evleri’ndeki evinde buluştuk. Ayaydın, geleceğini söylediği halde gelmedi. Sarıgül’ün isteği üzerine telefonlarımı dışarıda bıraktım. Karşılıklı çay içtik.

Zorla istifa dilekçesi imzalattı

Sarıgül ‘Bana çok pahalıya mal oldunuz. 750 bin dolara New York’ta kiralık mafya tuttum. Senin, eşinin, çocuklarının ve yakınlarının kemiklerini kimse bulamayacak’ dedikten sonra çocuklarımın Detroit’teki işyerlerinin adreslerini gösterdi. Beni ve ailemizi takip ettirdiğini anladım. Çok korktum. Sarıgül, eline kâğıt kalem aldı. ‘Şişli Kaymakamlığı’na hitaben rahatsızlığım sebebiyle yarın itibariyle istifa ediyorum, diye yazıp imzalayacaksın’ dedi. Ben de ‘27 Aralık’ta oğlum evleniyor. Hiç olmazsa nikâhını kıydıktan sonra istifa etmiş olayım’ dedim. Kabul etti. Söylediklerini yazıp 5 Ocak itibariyle istifa ettiğimi yazıp imzaladım. Evde 20-25 dakika kadar kaldıktan sonra İstanbul’a döndüm.

İstinyepark’ta buluştuk

Belediyede görev değişiklikleri yaptıktan sonra CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’le beraber kasım ayı ortasında Mustafa Sarıgül’le İstinyePark’ta buluştuk. O toplantıda benden belediyede 15 gün hiçbir değişiklik yapmamam istendi. Kabul ettim. Bunun üzerine Özkes, Ankara’da Sarıgül’e verdiğim istifa mektubunu cebinden çıkarıp yırttı ve yaktı.”

Şişli Belediyesi’nde yaşananlara dair bu gelişmeleri ve iddiaları değerlendiren Gülerce, “Düğmeye mi basıldı?” sorusuna, “Düğmeye basıldıysa, Sayın Mustafa Sarıgül, kendisi basmış” dedi.
Bu olayın, Türkiye’nin siyasî tarihinde bir örneği bulunmayan bir olay olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

Sarıgül’ün CHP’ye Genel Başkanlık hayali

“Cumhuriyet Halk Partisi’ne Genel Başkan olmak istiyor Sayın Sarıgül. Bu(nun yolu) da nereden geçebilir? Kurultay’da denedi bunu, Sayın Baykal’ın karşısında, netice alamadı. ‘İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan geçebilir’ diye düşündüler ve biliyorsunuz aday oldu bu son seçimde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına. Ama Şişli, onun kontrolünde bir yerdi. Dolayısıyla oğlunu açıktan aday yapsa bu, eleştiri de alabilirdi, sıkıntıya da sokardı CHP’yi. (Başkanlık) babadan oğula geçiyor gibi olurdu. Kendisine göre, anlaşılan, bir formül bulmuş.”

İhsan Özkes’in ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması lâzım

İhsan Özkes’in söz konusu dilekçeyi görüp görmediğini ve yırtıp yırtmadığını açıklaması gerektiğini vurgulayan Gülerce, “Bu, çok önemli bir şey; çünkü böyle bir dilekçe varsa, ortada tam bir kumpas var. Halkın seçtiği bir belediye başkanına, ‘Biz, seni zaruretten dolayı aday gösterdik. Şişli, bize ait bir yer. Buranın başkanlığına, sen istifa edince, Belediye Meclisi üyelerinin oylarıyla benim oğlum gelecek ve ‘elde var bir’ olacak. Şimdi, yahu demokrasilerde hiç kabul edemeyeceğiniz bir şey. Yani sen, birisini, yerine oğlunu geçirmek üzere aday gösteriyorsun. Buna Genel Merkezi de alet ediyorsun. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu konuda konuşmaması da enteresan. Yaa bir şey olmuş burada. Sizin konuşmanız lâzım.”

Sarıgül ile görüşmeden 1 gün önce Ankara’da Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştüğünü iddia eden Hayri İnönü’nün, Kemal Kılıçdaroğlu’nu söz konusu dilekçeden haberdar edip etmediğini de soran Gülerce, şöyle konuştu:

Böyle bir dilekçe varsa Sarıgül’ün siyasî hayatı biter

“Sayın Kılıçdaroğlu, bunu (istifa dilekçesi konusunu)  biliyor muydu? Bilme ihtimali kuvvetli. Neden? Kimi aracı yapıyor bakınız Sayın Kılıçdaroğlu? Herhalde Sayın İhsan Özkes, kendiliğinden ‘Ben bu işe aracı olayım’ dememiştir. Onu görevlendiren, Genel Başkandır. Zaten Sayın İhsan Özkes de Sayın Kılıçdaroğlu’ndan habersiz yaptıysa bu işi, çek ipini gitsin yani CHP’den. E o zaman Sayın Kılıçdaroğlu, bu dilekçeden haberdar, istifa dilekçesinden. Kılıçdaroğlu haberdarsa, Sayın İhsan Özkes’e, ‘O dilekçeyi yırt at’ talimatını vermiştir. Dilekçe de yırtılınca bunun anlamı nedir? Sayın Hayri İnönü, istifa etmemiş oluyor, değil mi? Eee, o zaman ne yapacak Sayın Sarıgül? Eğer hazırladığı, eğer doğruysa, bu bir katakulli, ki İhsan Özkes çok önemli burada, bir daha söyleyelim; Sayın Özkes’in çıkıp ‘Böyle bir dilekçe vardı, evet; ben, Sayın Hayri İnönü’nün dediği gibi, bunu yırttım, yaktım’ demesi lâzım. Böyle bir dilekçe varsa zaten, Sayın Sarıgül’ün siyasî hayatı bitti, bana göre. Yani ayrı parti de kursa, CHP’den de ayrılsa, demokrasi içerisinde böyle bir katakulli yapan kişiye artık kimse güvenmez. Belki de Sayın Sarıgül’ün önünü kesme adına, öncesinde bu tür şeylere göz yumdular, CHP içerisinde. Orada da yılların kurtları var CHP içerisinde yani. Sarıgül giderken, bunlar dönüyorlardı, bana göre. Yani Sarıgül de çok tecrübeli de, CHP geleneğinde öyle tecrübeli isimler var ki, Sayın Sarıgül giderken onlar, üçüncüye dönüyorlardı, belki dördüncüye. Onun için bu iş, Şişli’de olan biten, CHP’nin başını çok ağrıtacak. Yavaş davrandığı sürece CHP, bu konuda, yani bunu zamana yaydığı taktirde, zaman 2015 Haziran seçimleri olduğu için, zamanın sonunda en önemli tarih o. Zaten şu anda olan biten de, bu şimdi ortaya çıkartıldıysa, yırtma dilekçeyi falan, o da Sayın Sarıgül’le ilgili seçim hesaplarının önünü alma adına CHP’de olabilir. CHP, buradan Sarıgül’ü harcayabilir, hatta hükümete, AK Parti’ye mesaj da verebilir; ‘Bak biz, kendi içimizde yanlış yapanları nasıl acilen ayıklıyoruz’ diye. Siyaseten seçim öncesi köşeye de sıkıştırabilir.”

(Radyo Muhabir)

Hiç yorum yok: