21 Ağustos 2013 Çarşamba

Erdoğan, surda gedik açmaya çalışıyor

Başbakan Erdoğan 'Rabia' işareti yaparken
Sürur Öztürk

Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes;
Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..

Bu beyit, merhum Necip Fazıl Kısakürek’e ait. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında yaptığı konuşmayı dinleyince, bu mısralar aklıma geldi. Zira Başbakan, bu konuşmasında hem Mısır’daki darbenin arkasında İsrail’in olduğunu söyleyerek, hem “Mısır ordusunun inançlı mensuplarına”, ‘hukuka aykırı emirlere uymayın’ çağrısı yaparak, hem de darbeye destek veren Arap ülkelerini “Hazreti Yusuf’u kuyuya atan kardeşler”e benzeterek, Mısır’daki darbe yönetiminde çatlak oluşturmaya, bir başka ifadeyle surda bir gedik açmaya çalışıyordu...

Başbakan’ın bu çıkışlarının uluslar arası etkisinin farkında olmak gerekir. Başbakan’ın bu sözleri, gerçekten de Mısır’ın surlarını döven ağır gülleler olarak değerlendirilebilir.

Hatırlayınız; Nobel Barış Ödülü sahibi Muhammed El Baradey, darbe yönetimi tarafından Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atandıktan sonra Başbakan Erdoğan, “Barış ödülü alan Baradey, şu anda Mısır’da askerî darbeyi gerçekleştiren hükümetin cumhurbaşkanı birinci yardımcısıdır. Ben şimdi Nobel’e sesleniyorum: Ey Nobel, sen nasıl barış ödülleri dağıtıyorsun ki, bu kişiler, askerî darbe yapanların yanında yer alıyor” diye seslenmişti.

Daha sonra Baradey, istifa etti. Bu istifa, Mısır darbe yönetimini ve arkasındaki koalisyonu o kadar rahatsız etti ki, “ulusal emanete ihanet” suçu işlediği iddiasıyla Baradey aleyhine dava açıldı.

Başbakan Erdoğan, partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda Mısır surlarına üç gülle daha ateşledi.

Önce, Mısır’daki darbenin arkasında İsrail’in olduğunu söyledi ve ‘elimizde belgesi var’ dedi. Başbakan’ın ‘belge’ diyerek atıfta bulunduğu video kaydı da web sitelerinde yayınlandı.

Tzipi Livni - Bernard Henri-Levy, söz konusu panelde
Video kaydı, Fransız Yahudi entelektüel Bernard Henri-Levy ile eski İsrail Dışişleri Bakanı ve eski MOSSAD ajanı Tzipi Livni’nin katıldığı bir paneldeki konuşmalarını ihtiva ediyor. Burada söylenen sözler şöyle:

Moderatör: Benim sorum Bay Levy’ye. Ahlâkî ve reel politika arasındaki seçimi nasıl yaparız? Diyelim ki Eylül ayındayız ve Mısır’da seçimler var. Müslüman Kardeşler’in (İhvan-ı Müslimîn’in) mecliste çoğunluğu ele geçirdiğini varsayalım. Sizin pozisyonunuz ne olur? Cezayir’de olduğu gibi Mısır Ordusu’nun Müslüman Kardeşler’in iktidar olmasını engellemesi gerektiği fikrini mi benimsersiniz? Yoksa Gazze’de Hamas’a olduğu gibi, demokrasinin kuralları gereği Müslüman Kardeşler’in kazanmasına izin verilmeli mi?

Bernard Henri-Levy: 1992’de Cezayir’de seçim sürecinin kesintiye uğramasına (askerî darbeye) olumlu baktım. İslâmî grup GIA ve İslâmî Selâmet Cephesi’nin iktidara gelmesi, demokrasiye aykırıydı. Gazze’de olanlar için de (Hamas’ın seçimlerdeki galibiyeti konusunda da) aynı duyguları taşıyorum. Bana göre o da bir darbeydi. Demokratik bir darbeydi ama darbeydi. Hitler’in 1943’te iktidara gelişi de bir darbedir. Mısır’da da Müslüman Kardeşler iktidara gelirse, ‘Demokrasi bunu istiyor’ diyemem. Elbette hayır!.. Montesquieu’dan sonra Barak Obama’nın dediği gibi, demokrasi sadece seçim değildir; demokrasi, değerlerdir. İkisinin de olması gerekir. Eğer benim neye inandığımı bilmek istiyorsanız, burada bunu söylerken risk alıyorum, Mısır uzmanı değilim, ben de hepiniz gibi neler olduğuna bakıp iddialarda bulunuyorum; benim iddiam, Mısır’da etkili olacak yeni atmosfer, Müslüman Kardeşler için iyi bir rüzgâr getirmeyecek. Müslüman Kardeşler’in durumdan faydalanmak için organize olan tek güç oldukları teorisini kabul etmiyorum.

Moderatör: Eğer doğru anladıysam, Müslüman Kardeşler meşru seçimleri kazanırsa, onların iktidara gelmelerini engellemek için orduyu (darbeye) teşvik edeceğinizi mi söylüyorsunuz?

Bernard Henri-Levy: Teşvik edeceğim, evet. Onların iktidara gelmemesi için orduyu (darbeye) teşvik edeceğim.

***

Başbakan Erdoğan, bu diyalogları dikkate sunmakla, Araplarla İsrail arasındaki tarihî husumeti alevlendirebilecek bir kıvılcım çıkarmakla kalmadı, gezi eylemleri sürecinde gündeme oturan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de telaffuz ettiği “Demokrasi sadece seçim / sandık değildir” sözünün masum ve isabetli boyutunun yanı sıra, hiç de masum olmayan uluslar arası bir arka planı olduğunu da ortaya koymuş oldu.

“Ama biz diyoruz ki, demokrasinin yolu sandıktan geçer. Sandık, millî iradenin ta kendisidir” diyerek de siyasî duruşunun altını çizdi.

Erdoğan, konuşmasında “Mısır ordusunun inançlı mensuplarına sesleniyorum” diyerek şöyle seslendi:

“Siz o Müslüman kardeşlerinize nasıl silah doğrultuyorsunuz? Nasıl onlara bomba yağdırıyorsunuz? Sizin zerre kadar inancınızda, imanınızda bir titreme yok mu? Hiçbir zaman hukuka uygun olmayan talimata uyulmaz. Burada size böyle bir talimat veriliyorsa siz kalkıp da o insanları öldüremezsiniz.”

(Hatırlayınız; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, gezi eylemleri sırasında polislere, ‘amirlerinizin emirlerine itaat etmeyin’ çağrısında bulunmuştu…)

Belli ki, Sayın Başbakan’ın bu sözleri, Mısır ordusunda bir bölünmeyi tetiklemeye yönelik siyasî bir teşebbüsü. Karşılık bulup bulmayacağı ayrı bir konu ama Başbakan’ın stratejisi gayet açık…

Başbakan Erdoğan, konuşmasında Mısır darbe yönetimine destek veren Arap ülkelerini de, bütün Müslümanların bildiği o tarihî vakaya atıfta bulunarak “Hazreti Yusuf’u kuyuya atan kardeşler”e benzetmek suretiyle, bu ülkeleri Müslüman dünya halklarının nezdinde itibarsızlaştırma ve yalnızlaştırma teşebbüsünde bulundu.

Bu sözlerin, bir parti toplantısında öylesine söylenmiş sözler olmadığını, bir stratejinin ürünü olduğunu görmek gerekir.

Tepkiler

Başbakan Erdoğan’ın bu sözlerinin, muhatapları üzerindeki sarsıcı etkisini, verdikleri tepkilerden de anlamak mümkün.

İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yigal Palmor, Associated Press haber ajansının bir sorusu üzerine, “Bu, üzerine yorum yapmaya değmeyecek o açıklamalardan biri” diyerek gûya Başbakan Erdoğan’ı ciddiye almadığı kanaati oluşturmak istedi. Ancak sonraki tepkiler, duydukları rahatsızlığın boyutlarını ele verir nitelikteydi.

Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, “Erdoğan’ın sözleri saldırgan, delilsiz ve yanlış” derken, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ismi gizli tutulan bir danışmanı, Reuters’a yaptığı açıklamada Erdoğan’ın sözleri için “saçmalık” ifadesini kullandı.

İsrail Adalet Bakanı Tzipi Livni’nin bir sözcüsü de, “İsrail ve Livni ile Mısır’ın içişleri arasında bir bağ kurma yolundaki her çaba temelsizdir” dedi.

Başbakan Erdoğan’ın mesajının en etkili hedefinin ne olduğunu en iyi Mısır yönetimi anlamış gözüküyor.

Mısır resmi haber ajansı MENA’nın haberine göre Mısırlı bakanlar, Erdoğan’ın sözlerinin Mısırlıları bölmeyi amaçladığını iddia ettiler…

Bunlar da bizim İsrailliler…

Benim asıl dikkatimi çeken ise, bu dış tepkilerden çok, Türkiye içerisinden yükselen tepkiler oldu.

‘ulusalcı’ bir web sitesinin, İsrail’in tepkisini ‘Ciddiye bile almadılar’ üst başlığıyla vermesi, bir Türk gazetecinin de twitter’da ABD’nin Erdoğan’ın ipini çektiği yorumu yapması, pek çok örnekten sadece ikisi…

İsrail’in ve ABD’nin tepkisini alkışlayıp, kendi ülkesinin Başbakanını itibarsızlaştırmaya çalışan ‘Türk gazeteciler’…

Allah, hem içeride hem dışarıda yedi düvele karşı adeta tek başına çarpışan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yardımcısı olsun…

(sururozturk@gmail.com) 

Hiç yorum yok: