Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar |
Ramazan kültürünü anlatırken Ramazan gecelerinin
eğlencelerine de temas eden Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, “Normalde yatsıdan
sonra biten gece hayatı, Ramazan’da bitmiyor. Halk sokağa dökülüyor. Ramazan’da
fenerle çıkmayı gerektirmeyecek kadar sokaklar ışıltılı. Geceleri halkın
eğlenmesi için Karagöz, ortaoyunu ve tiyatrolar başta geliyor. Karagöz, bu
eğlenceler içinde önemli yerdedir. Karagöz tasavvufîdir. Karagöz’ün temsil
ettiği halk, Hacivat’ın temsil ettiği ise aydındır. Bu halleri ile Ramazanları
neşelendirirlerdi. Neşelenmek, Allah için ibadet eden insanın vazgeçilmez
hakkıdır” diye konuştu.
Ramazan medeniyeti
Yozgat’ın yetiştirdiği gazeteci, yazar, şair ve ressam
merhum Abbas Sayar’ın oğlu Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, Türkiye Diyanet Vakfı
tarafından İstanbul Beyazıt Meydanı’nda düzenlenen Türkiye Kitap ve Kültür
Fuarı’nda ESKADER tarafından gerçekleştirilen “Ramazan Sohbetleri”nde Ramazan
kültürünü anlattı.
Sohbetinin başında, belediyelerin oluşturduğu böylesi sohbet
ortamlarının silinmez ve unutulmaz hizmetler olduğunun altını çizen Sayar,
kültür hayatımızda sohbet ve okuma alışkanlığının yaygınlaştırılması konusunda
çalışma yapılması gerektiğini söyledi.
Ramazan kültürü
Müslüman Türklerin Ramazan’ı bir medeniyet hâline getirdiklerini
belirten Prof. Sayar, “Medeniyet, evvelâ zihinde tasavvurdur. Sizin
fiiliyatınız onu kültür hâline getirir. Dolayısıyla Türk Müslümanlığının ortaya
koyduğu bir Ramazan medeniyeti vardır. Le Martine, mahyayı, gökyüzünden
yıldızların alınıp iki minare arasına konması şeklinde tanımlıyor. İlk kez 1580
yıllarında İstanbul camilerinde mahya tecrübesine geçilmiştir. Mahyalar edebî
ve estetik bir anlam taşıyor” diye konuştu.
İstanbul’un Ramazan medeniyetinin iftardan sonra başladığını
söyleyen Sayar, Süheyl Ünver’in son Osmanlılarla bir arada yaşayabildiğini ve
bu sebeple onun anlattığı Ramazan geleneklerinin son derece seçkin olduğunu ifade
etti. Sayar, gezi oturmaları ve mahalledeki hayatın gece faslı konusunda Ünver’in
‘Bir Ramazan Binbir İstanbul’ kitabından bölümler okudu; Ramazan kültürünün,
dünya insanının birbirini aradığı, teselli ettiği, ikram ettiği, sofrasına
buyur ettiği, arkasından sohbet ettiği alanlar oluşturduğunu kaydetti.
Eskilerin kaybolan
sohbet iklimi
Günümüz İstanbul’unda trafik yoğunluğundan dolayı bir semtten
başka bir semte gitmenin bile saatler sürdüğüne işaret eden Sayar, İstanbul
Ramazan kültüründeki o eski gece sohbetlerinin kalmadığını söyledi. Sayar,
sözlerini şöyle sürdürdü:
“İnsan, kitap okumakla da yetişir; ama yüzlerce kitaba
karşılık, o sohbetlerde akan hikmet pınarından dağarcığını doldurarak çok
istifade edebilir. Eskilerin sohbet iklimi buna imkân verirdi. Artık var mı
bilmiyorum. Ben, Osmanlıların son kuşağına yetiştim. Benim doya doya sohbet
ettiğim insanlar, Cumhuriyet kurulduğunda yirmili yaşlarında olanlardı.
Gençlikleri harpler içinde geçmiş. Yani bunların gençlikleri çekiç ile örs
arasında geçmiş.”
Sayar, Süheyl Ünver’in ilk defa 1957 senesinde Vatan
gazetesinde yayımlanan makalelerinin eski Ramazanlar hususunda tam bir hazine
olduğunu söyledi.
Devrin insanlarının günümüz insanları gibi Ramazan
yorgunluğuna maruz kalmadıklarını ve ay boyunca tatil yaptıklarını anlatan Sayar,
Ramazan boyunca her gece yaşanan alışkanlıkları sıralayarak eski Ramazanları
şöyle anlattı:
Neşelenmek, ibadet eden
insanın vazgeçilmez hakkıdır
“Bey veya Paşa konağında gelen davetlilerle birlikte iftar
yapıldıktan sonra teravih kılınıyor. Durum müsaade ediyorsa evin bir odası,
teravih namazını kıldıracak hoca efendiye ayrılıyor. Teravihten ve herkes
birbirini tebrik ettikten sonra şerbet dağıtılıyor. Kahveler ve çubuklar
içilirken teravihten sonra gece oturmasına gelen ziyaretçiler gelmeye başlıyor.
Allah için tutulan oruç, arkasından gelen sohbetle taçlanıyor. Normalde
yatsıdan sonra biten gece hayatı, Ramazan’da bitmiyor. Halk sokağa dökülüyor.
Süheyl Bey’in yetiştiği muhit Şehzadebaşı’ndadır. Tam da Direklerarası eğlencelerinin
olduğu yer. Ramazan’da fenerle çıkmayı gerektirmeyecek kadar sokaklar ışıltılı.
Geceleri halkın eğlenmesi için Karagöz, ortaoyunu ve tiyatrolar başta geliyor.
Bütün İstanbul Şehzadebaşı’na akıyor. Karagöz, bu eğlenceler içinde önemli
yerdedir. Karagöz tasavvufîdir. Hayalhanesidir ve bir ayetten gücünü alır: ‘Dünyada
varlığa ait ne varsa hayaldir ama hakikat de Hak’tır.’ Hz. Mevlâna da der ki: ‘Ne
kadar hayaldir demeyiniz. Hiçbir hakikat yoktur ki hayal olmasın.’ Karagöz ve
Hacivat’ta önemli ayırım, sosyolojik olarak bir alt-üst ayırımıdır. Karagöz’ün
temsil ettiği halk, Hacivat’ın temsil ettiği ise aydındır. Bu halleri ile
Ramazanları neşelendirirlerdi. Neşelenmek, Allah için ibadet eden insanın
vazgeçilmez hakkıdır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder