30 Mayıs 2011 Pazartesi

Üç konu, üç yazı, üç görüş… Ve dördüncüsü…

Yorum - Sürur Öztürk

Pazar gecesi ‘Merhaba Yozgat’ gazetesinin internet sitesinde Recai Büyüksoy’un, Çetin Mermertaş’ın ve Yakup Salman’ın yazılarını okudum. Üç yazı da ilgimi çekti; çünkü bu üç yazıda ele alınan üç konu da ilgi alanıma giriyor.

Bu üç konu hakkında kısa kısa da olsa ben de görüşlerimi kaydetmek istiyorum.

Recai Büyüksoy, “Yozgat’ın kültür merkezine ihtiyacı var” diyor yazısının başlığında. Ne kadar da haklı. Bütünüyle katılıyorum. Geçen sene 30 Eylül’de yayınladığım “Miralay Şerif Bey Konağı’nı ziyan etmeyin” başlıklı yazımda, Sakarya Anaokulu olarak kullanılan bu tarihî binanın bir kültür merkezi olarak değerlendirilebileceğini ifade etmiştim. Doğrusu, binanın iç yapısı buna müsait midir, bilmiyorum; ama müsait değilse bile – eğer kanunî bir engel yoksa- gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra bir kültür merkezi olarak kullanılmaya uygun hâle getirilebilir. Recai Bey’in bu konudaki düşüncelerini de okumak isterim doğrusu…

Sevgili Çetin Mermertaş da, “Türkiye’nin göbeğindeki kent” başlıklı yazısında, herkesin muzdarip olduğu “Yozgat’ın tanıtımı” konusunu ele almış. Bütün teşebbüslere rağmen bu konuda başarı sağlanamamış olmasından duyduğu samimi üzüntüyü dile getirmiş. Yozgat’ın “kendini hapseder hâle getirilmiş” bir şehir olduğunu yazmış. Ne kadar isabetli bir tespit. “Potansiyelleriyle gizli bir kent” diyor Yozgat için. Ne güzel bir özet. “Vatandaşa çıkıp, ‘kendini, kentini, sorunlarını, çözümlerini anlat’ deseler, bir şeyler çıkacağına ihtimal vermiyorum” diyor. Bu da bir Yozgat gerçeği. Açıklama da getirmiş: Yaşadığı kenti bilmeyenin, kentini anlatması da abes düşüyor. (…) Önce içeridekilerin yaşadığı bölgeyi tanıması lâzım.”

Çetin Bey’in yazdıklarına katılıyorum. Benim bu konudaki görüşümü şöyle özetleyebilirim:

1- Takip edebildiğim kadarıyla, Yozgat’ın mülkî âmirleri ve sivil toplum kuruluşları, ‘tanıtım’ ile ‘eğlence’yi birbirine karıştırıyorlar. Aslında eğlence programı düzenliyorlar, ama ‘tanıtım programı düzenledik’ diyorlar. Bu konuyu daha ayrıntılı olarak yazacağım…

2- Yozgat’a turistik ziyaretler yapılabilmesi için, önce Yozgat’ta turistik alanlar ve mekânlar oluşturmak gerekir. Her biri bir cennet köşesi gibi duran onca tatil yöresi varken, insanlar neden oraları değil de Yozgat’ı tercih etsin? Ayrıca, Yozgat Valiliği’nin ve Yozgat Belediyesi’nin muhtemel turistlere yönelik özel bir organizasyonu var mı? Valilik, Belediye ya da varsa özel kuruluşlar, Yozgat’a gelen turiste hangi hizmetleri sunuyorlar? Daha sonra bu konuyu da tartışalım…

Üçüncü yazı, Yakup Salman’ın “Hızlı tren” başlıklı yazısı. Yakup Bey, Yozgat’tan da geçecek olan hızlı trenin avantajlarını sıraladıktan sonra, endişelerini de sıralamış ve şöyle yazmış:

“Vatandaş ne yapacak… Atlayacak hızlı trene… Ortalama 1 saat sonra Ankara’da olacak…Bizim insanımız bi acayiptir… Bir bardak çay içmeye Ankara’ya gider… Havasını atar gelince de…Ankara’ya çay içmeye gittim diye…”

Ben bu konuda Yakup Bey gibi düşünmüyorum. Bence Yozgat insanına biraz haksızlık etmiş. Şu sebeple: Bir şehir düşünün ki, küçücük… Her şey rutin, her şey monoton, tek düze… Her sabah kalktığınızda aynı şeylerle karşılaşıyorsunuz. İnsanlar aynı, konuşulanlar aynı, şikâyetler aynı, çözümsüzlükler aynı… Yeni hiçbir şey yok. Neredeyse her gün aynı şeyleri yaşayan bir şehir… Bunalmaz mı insan? Arada sırada bu kasvetli havadan kurtulmak, tanımadığı insanlarla karşılaşmak, hatta tanınmamak, bilinmemek istemez mi? ‘Beni tanıyan hiç kimseyle karşılaşmayacağım bir yere gideyim” diye düşünmez mi? Buna ihtiyaç duymaz mı? Küçük ve geri kalmış şehirlerde yaşayan bunalmış insanların, arada sırada o şehirden kaçmak istemelerini anlamak gerekir. ‘Tebdil-i mekânda rahatlık vardır’ demiş atalarımız. Kısa süreli bir hava değişimi, bir nefes alma, rahatlama, ferahlama imkânı sağlar insana. Sadece Yozgat’ta değil, İstanbul gibi bir ‘marka şehir’de bile insanlar, zaman zaman kaçıp başka şehirlere günübirlik seyahate çıkıyorlar… Bunu Yozgat’ta yaşayan insanımıza çok görmemek gerekir…

Üçüncü konumuz da bu olsun ve bunu da tartışalım… Bu üç konu da çok önemli bence… Takdir makamında değilim ama kendi adıma ve bütün samimiyetimle Recai Bey’i de, Çetin Bey’i de, Yakup Bey’i de tebrik ederim, bu üç konuyu gündeme taşıdıkları için…

Fakat bir de dördüncü konu var ki, hepsini içine alıyor. O da, Yozgat’ta bir “tartışma kültürü” tesis edilememiş olması. Yozgat kamuoyu hiçbir konuyu baştan sona tartışmıyor, sadece tartışıyormuş gibi yapıyor.

Ne en büyük meselesi olduğu söylenen işsizlik bütün boyutlarıyla tartışılmıştır, ne göç meselesi, ne tarım, ne hayvancılık… Her şey, sürekli tekrarlanan birkaç slogandan ibaret…

“Tartışma kültürü”nü tesis edecek olan kurum, basındır; fakat ne yazık ki, tartışma zemininin oluşturulmasının önündeki en büyük engel de maalesef mahalli basının bizzat kendisi…

Dört konuyu da tartışabiliriz…

Selâm ve hürmetlerimle…

(surur-ozturk@hotmail.com)

Hiç yorum yok: