27 Şubat 2011 Pazar

“Ordu, işler yoluna girmesin diye müdahale etti”

“1961 Anayasası’nın dibacesindeki, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ‘vatanı koruma ve kollama’ amacıyla müdahale ettiği ibaresi çıkarılmalıdır. Bu yüzden her on yılda bir, asker müdahale ediyor. Eğer 12 Eylül olmasaydı, bir parti tek başına iktidara gelecekti ve anarşi duracaktı. Eğer ordu müdahale etmeseydi işler yoluna girecekti. Generaller, bunu bildikleri için müdahale ettiler.”

Bu sözler, 12 Eylül darbesinden sonra tutuklanan Alparslan Türkeş’in, tutukevinde bir sohbet sırasında gazeteci Oral Çalışlar’a söylediği sözler.

Ankara Merkez Komutanlığı’na bağlı Ordu Dil ve İstihbarat Okulu, darbeden sonra tutukevi olarak kullanılmış ve siyasî tarihe “Liderler Hapishanesi” olarak geçmişti. Bugün Radikal gazetesi yazarı olan Oral Çalışlar, o dönemde Aydınlık dergisinin Genel Yayın Müdürü idi. “Liderler Hapishanesi”nde Bülent Ecevit, Necmeddin Erbakan ve Alparslan Türkeş’le birlikte tutuklu kalmış ve burada tuttuğu günlükle, yaşananları gün gün kayda geçirmişti. Bu dönemde tuttuğu günlükler, “Liderler Hapishanesi” başlığıyla Milliyet gazetesinde 15 gün boyunca bir yazı dizisi hâlinde yayınlanmıştı. Bu günlükler, 2003 yılında kitap olarak da yayınlandı.

Gendaş Kültür’den çıkan “Ecevit, Türkeş ve Erbakan’la Cezaevi Günleri / Liderler Hapishanesi” isimli kitapta, Alparslan Türkeş’in günlük sohbetler esnasında Oral Çalışlar’a yaptığı açıklamalar da yer alıyor.

Kitabın “Türkeş- Soysal, darbecilik” başlıklı bölümünde, Alparslan Türkeş’le İlhami Soysal’ın darbelere dair kanaatleri yer alıyor.

İlhami Soysal, TİKP kurucusu ve Merkez Komite Üyesi Durmuş Uyanık’la oynadığı satranç oyununu kaybedince bir daha oynamak istemez ve Alparslan Türkeş’le sohbet etmeye başlar.

Türkeş’in azarladığı er kendini astı,
Libyalı komutan o eri postası yaptı


Soysal: “Atatürk’le ilgili bir kitap hazırlarken gözüme ilişti, hayret ettim. Kurtuluş Savaşı’na Bulgar subaylar da katılmak istemişler. Bize Okullarda bunu öğretmemişlerdi.”

Türkeş de bu bilgiye şaşırdı: “Allah Allah… Ben de duymamıştım. Eskiden bizde yabancı subaylar olurdu. Mesela benim Libyalı zenci bir komutanım, albay vardı. Daha sonra generalliğe terfi etti. Benim komuta ettiğim birlikteki Denizlili bir asker, çok dalgacı ve kaytarmacıydı. Askeri azarladım. Olaydan birkaç saat sonra, postam koşarak geldi. Azarladığım askerin kendisini depoya astığını söyledi. O zamanlar teğmendim. 300 kişilik bir birlikti. Depoya koştum. Askeri, hemen ipi keserek aşağı indirdik. Kurtuldu. Durumu Libyalı zenci albayıma anlattım. O da bana, ‘Her insanın kendisine has huyları ve psikolojisi vardır. Bu psikolojiyi iyi bilmek gerek. Kimin ne zaman ne yapacağı belli olmaz’ dedi. Çok iyi bir insandı, yönetmeyi iyi biliyordu. Kendini asan çocuğu yanına aldı ve postası yaptı.”

Türkeş, bir vesileyle İnönü ve II. Abdülhamit dönemini kıyasladı: “Abdülhamit dönemiyle İnönü döneminde savaşsız yıllar oldu, insanlar rahat ettiler.”

İlhami Soysal da, İnönü dönemine ilişkin bir soru ortaya attı: “Peki… İnönü döneminde İkinci Dünya Savaşı’na girmedik. Ancak buna rağmen, bir tahribata uğramadığımız halde, bu durumdan yararlanıp ilerleyemedik. Neden sizce?”
Türkeş’in cevabı ilginçti: “Japonya ve Almanya ordu beslemediler. Polis devleti olarak işlerini yürüttüler, masrafları az oldu. Savunma harcaması yapmadılar. Bu yüzden kalkındılar.”

Soysal: Darbeciliğin çıkmaz olduğunu gördüm

Soysal da bu arada ilginç bir itirafta bulundu: “Ben 12 Mart gelinceye kadar, ordunun müdahalelerinin yararlı olacağını düşünürdüm. Baktım askerler ‘her şeyi biz biliriz’ havası içindeler, darbeciliğin çıkmaz olduğunu gördüm.”

Türkeş bunu duyar da bırakır mı, eline geçen demokratlık fırsatını iyi değerlendirdi: “1961 Anayasası’nın dibacesindeki, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ‘vatanı koruma ve kollama’ amacıyla müdahale ettiği ibaresi çıkarılmalıdır. Bu yüzden her on yılda bir, asker müdahale ediyor. Eğer 12 Eylül olmasaydı, bir parti tek başına iktidara gelecekti ve anarşi duracaktı. Eğer ordu müdahale etmeseydi işler yoluna girecekti. Generaller, bunu bildikleri için müdahale ettiler.”

İnönü dönemi, jandarma sultası dönemiydi

Türkeş, askerlik anılarını başka örneklerle sürdürdü: “Teğmenken Şırnak civarında bir yere gidiyorduk. Bir köyde konaklamak zorunda kaldık. Eve girdim ki ne göreyim, bizim jandarmaların biri ayaklarını leğene sokmuş, köylü karı-kocanın biri bir ayağını, öbürü diğer ayağını yıkıyor. Ben de bir şey diyemedim.

Yine bir gün o civarda dolaşıyoruz, bu kez de ne göreyim, iki asker, iki köylünün sırtına binmiş yürüyüp gidiyorlar. Yanlarına gidip, ‘Ne oluyor böyle’ diye sordum. Askerler: ‘ Komutanım bizi zorla sırtlarına aldılar.’ Köylülere döndüm, ‘Doğrudur’ dediler. Korkularından böyle söyledikleri belliydi. ‘İnin’ diyerek askerleri azarladım. İnönü dönemi, jandarma sultası dönemiydi. Demokrat Parti, bu sultayı kırdı. Türkiye’de bir değişiklik oldu. Ancak ondan sonra, emperyalizmin oyunu hiç hesap edilmeden, büyük devletlerin dümen suyuna girildi…”

(Yozgat Muhabir)

1 yorum:

Tekin TAŞDEMİR dedi ki...

SADECE KINIYORUM SİZLERİ , BU YAZIYI YAZANLARIN SOYUNDA İSMET İNÖNÜ GİBİ KAHRAMAN VATAN PERVER ŞEREFLİ KİŞİLER VARMIYDI ? BİTMİŞ BİR İMPARATORLUGU TEKRAR YAPILANDIRMIŞ SAVAŞLAR YAPMIŞ BİR DEVLET KURMUŞ KİŞİLERE ŞİMDİ BU ÇİRKİN KELIMELERI YAZANLAR GERÇEK VATAN HAİNLERİDİR BUNLARI YAYINLAYAN ADMIN BUNA NASIL MÜSADE EDİYOR, YOKSA ÇOK MU CAHİL TARİH Mİ BİLMIYOR YOKSA BİRİLERİNİN KUKLASIMI????????