4 Kasım 2009 Çarşamba

Kimse saklanmasın, hepimiz suçluyuz

Yorum / Sürur Öztürk

“Açılım muhalefeti”ni şehit aileleri üzerinden yapıp, onların içindeki yakıcı ateşi daha da körükleyenler, 30 Ekim Cuma günü onları Cumhuriyet Meydanı’nda neden yalnız bıraktılar? Madem yalnız bırakacaklardı, şehit ailelerini neden o kadar tahrik ettiler?

Kimse saklanmasın, hepimiz suçluyuz. Basınıyla, MHP’lisi ile, BBP’lisi ile, AK Parti’lisi ile, sivil toplum kuruluşlarıyla hepimiz, bu miting konusunda kendi payımıza düşen hatayı kabul edebilmeli, kendimizi hesaba çekebilmeliyiz. Daha soğukkanlı olmalı, daha sağduyu ile hareket etmeliyiz… Kimse kısa yoldan kahramanlığa soyunmamalı, cengâverlik yapmaya kalkmamalı, yangına körükle gidip, ortalığı kızıştırmamalıdır.


***

“Nüfusuna göre en fazla şehit veren il” olmakla övünen Yozgat’ta şehit ailelerinin içine sürüklendiği hazin durum, herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesini gerektiriyor.

Tarafların hepsi, konuya siyasî kâr hesaplarıyla yaklaşarak, “karşı taraf” olarak gördüğü kesimi suçlayıp kendisini aklamaya çalıştıkça konu daha da siyasallaşıyor ve olan ciğeri yanan şehit ailelerine oluyor. Siyasî hesaplar sağduyunun önüne geçince, bir tarafın yaptığı hata diğer tarafın da hata yapmasını tetikliyor ve partiler üstü kalması gereken bir konu fazlasıyla siyasallaşıyor, adeta zincirleme trafik kazasına dönüşüyor.

Pek çok trafik kazasında olduğu gibi, Yozgat Şehit Aileleri Derneği’nin de karıştığı bu trafik kazasının sebepleri de aynı: Aşırı hız, hatalı sollama, kurallara riayet etmemek ve saire…

“Açılım” tartışmalarında tarafların hangisi “aşırı hız” yapmadı ki? Siyasî bakımdan “kötü hava şartları”nda bu kadar gaza basılırsa, trafik kazası da kaçınılmaz olur… Çünkü zemin oldukça kaygan bir zemin… Üzerinde gidilen yol da, daha önce çok sayıda “kaza”nın meydana geldiği bir yol… Kendilerine kuralları hatırlatan “Trafik işaret ve işaretçileri”ni dikkate alan da olmadı. Sonuç: Hazin bir trafik kazası, başta şehit aileleri olmak üzere, çok sayıda yaralı…

“Açılım muhalefeti”ni şehit aileleri üzerinden yapıp, onların içindeki yakıcı ateşi daha da körükleyenler, 30 Ekim Cuma günü onları Cumhuriyet Meydanı’nda neden yalnız bıraktılar? Madem yalnız bırakacaklardı, şehit ailelerini neden o kadar tahrik ettiler?

Diyelim ki, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, daha önce bir genelge yayınlayarak bütün parti teşkilatlarını provokasyonlara karşı uyardığı ve parti tarafından organize edilmeyen hiçbir programa katılmamaları talimatı verdiği için MHP seçmenleri de Yozgat Şehit Aileleri Derneği’nin mitingine katılmadılar… O halde, MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin o mitingde ne işi vardı?

Mitinge katılanlardan bir kısmının, miting esnasında AK Parti İl Başkanlığı önünde protesto sloganları atmış olmaları, şehit ailelerini siyasallaştıran bir hata değil miydi? Bu, şehit ailelerinin yanı sıra, o ülkücü gruba da zarar vermedi mi?

Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan protestocu grubu, Yozgat Belediyesi’nin internet sitesindeki web kamerası görüntülerinden İstanbul’da canlı olarak izledim.

Mitingden önceki günlerde, siyasî açıklamalarla şehit ailelerini önce harekete geçirip sonra da “meydanın ortasında bir avuç kalabalık” olarak kalmasına sebep olanlar, şehit ailelerinin “yalnız ve sahipsiz” oldukları duygusuna kapılmalarına sebep olduklarının farkındalar mı?

Katılımın azlığını “siyasî baskı”ya bağlama çabası sergileyenler olduğu da görülüyor. Fakat mitingden önce ilin Valisi de dâhil olmak üzere, mülkî âmirlerden baskı gördüklerini iddia eden Sarıkaya İlçesi Şehit Aileleri Derneği Başkanı Yakup Ergen’in bizzat kendisi miting günü oradaydı... Üstelik, mitingde “olaylara siyasî rant, küçük çıkar gözüyle bakılmaması gerektiğini” belirten bir konuşma yaparak…

“Nüfusuna göre en fazla şehit veren il” olan Yozgat’ta, Yozgat Şehit Aileleri Derneği’nin hayli ses getirmesi ümidiyle düzenlediği miting, oldukça cılız bir ses olarak kalınca, dernek Başkanı Zübeyir Altunok da oldukça kızmış olmalı. Kızmış olmalı ki, normal şartlarda söylemeyeceği sözler sarf etmiş.

Yozgat’ın mahallî basınına yansıdığı şekliyle Altunok, mitingden sonra Kur’ân-ı Kerîm okuyacak bir din görevlisi göndermediği gerekçesiyle, “Müftülük’ten şikâyetçi” olduklarını söylemiş. Altunok’un suçlaması bu kadarıyla kalmamış, suçlamasını, “para vermediğimiz için göndermediler” diyecek kadar ileri götürmüş. Basında yer alan habere göre, Altunok’un suçladığı tek kişi Müftü de değil. Altunok, “Şehit Ailesi Başkanı kasasını sıfır olarak aldım. Zamanında başkanımız oraya buraya bol bol vererek bitirmişler” şeklinde, başkalarını da suçlayan dikkat çekici sözler sarf etmiş…

Ben, Altunok’un normal şartlarda bu üslûpla konuşacağını hiç zannetmiyorum. Onun bu derece kızmasının sebeplerinden birisi de hiç şüphesiz mitingde “yalnız bırakıldıkları” duygusuna kapılmış olması. Muhtemeldir ki, kendisini bir anlamda ihanete uğramış gibi hissediyor… Onu anlamak gerek. Zübeyir Altunok, bir siyasî aktör olarak değil, bir “şehit babası”, “ciğeri yanık bir amca”, “gönlü kırık bir dede” olarak görülmeli… Acısı, isyanı, tepkisi anlaşılmalı… Fakat kendisi de bütün bu yaşananlardan kendince bir sonuç çıkarmalı, “Ah bir çıngar çıksa, ah şu Yozgat bir karışsa!” diye pusuda bekleyenlere fırsat vermemeli, sağduyuyu elden bırakmamalıdır.

Hiç şüphe yok ki, AK Parti Yozgat Milletvekili Abdülkadir Akgül’ün miting hakkındaki değerlendirmesi de affedilmez bir hatadır. Talihsiz bir beyandır, maksadını aşan bir ifadedir. Neden “maksadını aşan bir ifade” olarak değerlendirdiğime gelince;

Elimdeki ses kaydına göre, Akgül’ün basında tepki gösterilen sözleri şöyle:

“Bugün Türkiye’nin bazı kesimlerinde, bazı yörelerinde yürüyüşler yapılıyor. Dün de Yozgat’ta yapıldı. ‘Neyin yürüyüşü?’ diye sorsanız oradakilere, hiçbiri bunun ne anlamını bilir, ne de yürüdüğünün farkında. ‘Efendim, Türkiye’ye gelişlerde yapılan haksızlıklar, yapılan gösteriler, şovlar… Bunun için.’ Bunun için en büyük tepkiyi Başbakanımız koymadı mı, Grup Başkanvekillerimiz koymadı mı? Gazetelerde, televizyonlarda bunu dile getirmediler mi? Bugün yapılanlar Türkiye yararına, Türkiye’nin geleceklerine, Türkiye’nin çocuklarının daha iyi bir ortamda yetişmesiyle ilgili çalışmalar. Milliyetçiliğin en iyisini AK Parti zaten ülkeye çalışarak gösteriyor.”

Akgül’ün bu ifadelerinde, şehitlerin yürüyüş gerekçesi de var. Yani, “niye yürüdüklerini bilmezler” dese de, niye yürüdüklerini bizzat kendisi söylüyor. Yürüyüşün, teslim olan PKK’lıları karşılamak için DTP tarafından Habur’da düzenlenen törene karşı bir tepki olduğunu bizzat kendisi söylüyor. Ardından da, buna en büyük tepkiyi kendi partisinin gösterdiğini belirtiyor…

Muhtemel ki, Akgül, “onları yürüyüşe teşvik edenlerin maksatları başka ama yürüyenler bunun farkında değil” demek istemiş, fakat bunu son derece hatalı bir şekilde ifade etmiş. Bu ifade biçimi, bir siyasetçiye, bir milletvekiline yakışmamıştır. Akgül, şehit ailelerini çok rencide edecek, kırık gönüllerini daha da kıracak, acılarını artıracak bir cümle kurmuştur. Söylemek istediğinin o olmadığını ve o sözün bu sebeple “maksadını aşan bir ifade” olduğunu düşünüyorum. Ancak, böyle oluşu, Akgül’ün hatasını ortadan kaldırmıyor ve bence bu hatasını en kısa zamanda düzeltmelidir. Bunu, Yozgat Şehit Aileleri Derneği’ne gidip, bizzat Zübeyir Altunok’la konuşarak yapabilir…

Kimse saklanmasın, hepimiz suçluyuz. Basınıyla, MHP’lisi ile, BBP’lisi ile, AK Parti’lisi ile, sivil toplum kuruluşlarıyla hepimiz, bu miting konusunda kendi payımıza düşen hatayı kabul edebilmeli, kendimizi hesaba çekebilmeliyiz. Daha soğukkanlı olmalı, daha sağduyu ile hareket etmeliyiz…

Kimse kısa yoldan kahramanlığa soyunmamalı, cengâverlik yapmaya kalkmamalı, yangına körükle gidip, ortalığı kızıştırmamalıdır.

Her kavga, her gürültü-patırtı bir süre sonra biter. Geriye kimin ne yaptığı, ne söylediği, ne yazdığı, nerede nasıl durduğu kalır. Olan, evlâtlarını kaybetmiş şehit ailelerine oluyor. Onların duyguları istismar edilmemeli, saygısızlık da yapılmamalı…