6 Ağustos 2013 Salı

Barlas’tan Dumanlı’ya cevap:
Cemaatler sivil toplum örgütü değildir

Mehmet Barlas
Sabah gazetesi Başyazarı Mehmet Barlas, Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın “Medyanın siyasetle imtihanı” başlıklı yazısında “Ayıp ki ne ayıp” ara başlığı altında kendisine yönelik eleştirilere cevap verdi.

Barlas, yazısında, “genç ve nispeten az deneyimli” olarak nitelendirdiği Dumanlı’nın, Rasim Ozan Kütahyalı’nın imasına cevap verdiği bölümdeki “bazıları ne katılımcı demokrasiyi kavramış; ne de sivil toplum örgütlerinin, medyanın ve kanaat önderlerinin demokrasideki rolünü” ifadesine, “Cemaatler sivil toplum örgütü değildir” diyerek karşılık verdi.

Barlas, “Mesela sivil toplum kuruluşuna veya bir siyasî partiye üye iseniz, lideri de eleştirebilirsiniz. Ama bir cemaate mensupsanız sadece başbakanı eleştirebilirsiniz. Cemaatin yayın organlarında Başbakan’a “Diktatör” diyebilirsiniz, ama “Gülen neden ülkesine dönmüyor?” diye soramazsınız (...) “Gülen Cemaati”ne “Hizmet” denilirken Başbakan Erdoğan’ın ülkeye yaptığı “Hizmet”leri görmezden gelip, onu hedef alanlara kucak açılmasını anlamak kolay değil” diye yazdı.

Mehmet Barlas’ın yazısı şöyle:

Cemaatler sivil toplum örgütü değildir

Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı dünkü yazısında Cemaat'i ve Fethullah Gülen'i bana karşı savunmak gereğini hissetmişti. Bu yazı gereksiz ve anlamsız bir polemiğe de neden olabilecek nitelikteydi.

Genç ve nispeten az deneyimli Dumanlı, Sayın Gülen'i ve Cemaat'i gereksiz polemiklerin odağına oturtacak üsluptan kaçınması gerektiğini herhalde zamanla öğrenecektir.

Örneğin “Bazıları”nın demokraside “Sivil Toplum Örgütleri”nin rolünü anlamadıklarını yazmış. İşin alfabesinden başlarsak dini cemaatler demokratik sivil toplum örgütleri değildir. Siyasi parti hiç değildirler. Mesela sivil toplum kuruluşuna veya bir siyasi partiye üye iseniz, lideri de eleştirebilirsiniz. Ama bir cemaate mensupsanız sadece başbakanı eleştirebilirsiniz. Cemaatin yayın organlarında Başbakan'a “Diktatör”
diyebilirsiniz, ama “Gülen neden ülkesine dönmüyor” diye soramazsınız.

İleri gidenler

Turan Güneş “Partilerin ileri gelenleri ve ileri gidenleri vardır” demişti bana... Demek aynı durum dini cemaatler için söz konusu. “Gülen Cemaati”ne “Hizmet” denilirken Başbakan Erdoğan'ın ülkeye yaptığı “Hizmet”leri görmezden gelip, onu hedef alanlara kucak açılmasını anlamak kolay değil.

“Cemaat”in tabanındaki bazı kesimlerin Cemaat'i angaje edebilecek siyasi davranışlar sergilemeleri yüzünden, Cemaat dışı kesimlerde Sayın Gülen'in de eleştirilere hedef olduğunu görmezden gelmek mümkün mü? Pazar günkü Yeni Şafak'ta Cem Küçük'ün “7 Şubat Tarihin Kırılma Anıdır” başlıklı yazısındaki iddialar yenilir yutulur gibi miydi?

Erbakan ve Cemaat

Ya da 28 Şubat döneminde rahmetli Erbakan'a karşı izlenilen tutumu, Milli Görüş mensupları hâlâ hatırlamıyorlar mı?

Dumanlı'nın bana yönelttiği eleştirilere gelince...

Örneğin benim bir Rus gazetesine verdiğim demeçte Gülen'i Soros'a benzettiğimi yazmıştı bu genç meslektaşım. Oysa bu konuya kendi köşemde açıklık getirmiştim. Gülen'i Soros'a benzeten kişi ben değildim. Bu benzetmeyi yapan Komsomolskaya Pravda'nın muhabiri Daria Aslamova'ydı... Benim dışımda görüştüğü bazı diğer Türk gazetecilere de “Gülen Müslüman Soros mu” diye sormuştu. Yani mesele benim Sayın Gülen'i bir kişiye benzetmem meselesi değil, Sayın Gülen'in dış dünyaya verdiği imajla ilgiliydi. Ben yazımda bu meseleye parmak basmıştım.

Sözcü gibiymişim

Dumanlı benim Cemaat gazetelerinde Sabah'ı ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ı hedef alan yorumlara yönelttiğim eleştiriye de şöyle yaklaşmıştı:

“- Bir partinin sözcüsü gibi yazılar döşenen üstat, acaba başka yazarların sansürlenmesini mi ya da derhal susturulmasını mı istiyor? Belki de işten atılmalarını mı temenni ediyor? Başyazarlığını yaptığı gazetenin ombudsmanı kovuluyor; ona bir kelime ile itiraz etmiyor.”

Dumanlı'nın bu suçlamalarına karşı sevgili Hüseyin Gülerce'nin Zaman'da yayınlanan yazısındaki şu satırları okumasını tavsiye edebilirim:

Gülerce'nin cevabı

“- Yıllarca yüksek ücretler aldıkları halde seslerini çıkarmayıp, sonra etkisiz kaldıklarını gördüklerinde patronlarını aşağılayıcı, karalayıcı, suçlayıcı yazılar yazıp kendilerine yol verilmesinin zeminini hazırlamamalıdır. Sonra da bunu 'Türkiye'de basın özgürlüğü bitti' diye yabancılara jurnallememelidir...”

Ben haksız eleştiriler ve yıpratma kampanyaları karşısında Turgut Özal'ı savunduğum gibi, bugün de komploculara karşı Başbakan Erdoğan'ı savunuyorum. Ne bir partinin ne de bir cemaatin sözcüsüyüm. Özgür, bağımsız ve özerk olmayı Cemaat görevlisi bir gazetecinin anlaması kolay değildir. Attığı bir tweetle aforoz edilen Ergun Babahan da herhalde hâlâ anlayamıyor bu durumu.

Hiç yorum yok: