Mehmet Barlas |
Sabah gazetesi Başyazarı Mehmet Barlas, Zaman gazetesi
Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın “Medyanın siyasetle imtihanı” başlıklı
yazısında “Ayıp ki ne ayıp” ara başlığı altında kendisine yönelik eleştirilere
cevap verdi.
Barlas, yazısında, “genç ve nispeten az deneyimli” olarak
nitelendirdiği Dumanlı’nın, Rasim Ozan Kütahyalı’nın imasına cevap verdiği
bölümdeki “bazıları ne katılımcı demokrasiyi kavramış; ne de sivil toplum
örgütlerinin, medyanın ve kanaat önderlerinin demokrasideki rolünü” ifadesine, “Cemaatler
sivil toplum örgütü değildir” diyerek karşılık verdi.
Barlas, “Mesela sivil toplum kuruluşuna veya bir siyasî
partiye üye iseniz, lideri de eleştirebilirsiniz. Ama bir cemaate mensupsanız
sadece başbakanı eleştirebilirsiniz. Cemaatin yayın organlarında Başbakan’a “Diktatör”
diyebilirsiniz, ama “Gülen neden ülkesine dönmüyor?” diye soramazsınız (...) “Gülen Cemaati”ne “Hizmet” denilirken Başbakan Erdoğan’ın ülkeye yaptığı “Hizmet”leri görmezden gelip, onu hedef alanlara kucak açılmasını anlamak kolay değil” diye
yazdı.
Cemaatler sivil toplum örgütü değildir
Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı dünkü
yazısında Cemaat'i ve Fethullah Gülen'i bana karşı savunmak gereğini
hissetmişti. Bu yazı gereksiz ve anlamsız bir polemiğe de neden olabilecek
nitelikteydi.
Genç ve nispeten az deneyimli Dumanlı, Sayın Gülen'i ve
Cemaat'i gereksiz polemiklerin odağına oturtacak üsluptan kaçınması gerektiğini
herhalde zamanla öğrenecektir.
Örneğin “Bazıları”nın demokraside “Sivil Toplum
Örgütleri”nin rolünü anlamadıklarını yazmış. İşin alfabesinden başlarsak dini
cemaatler demokratik sivil toplum örgütleri değildir. Siyasi parti hiç
değildirler. Mesela sivil toplum kuruluşuna veya bir siyasi partiye üye iseniz,
lideri de eleştirebilirsiniz. Ama bir cemaate mensupsanız sadece başbakanı
eleştirebilirsiniz. Cemaatin yayın organlarında Başbakan'a “Diktatör”
diyebilirsiniz, ama “Gülen neden ülkesine dönmüyor” diye
soramazsınız.
İleri gidenler
Turan Güneş “Partilerin ileri gelenleri ve ileri
gidenleri vardır” demişti bana... Demek aynı durum dini cemaatler için söz
konusu. “Gülen Cemaati”ne “Hizmet” denilirken Başbakan Erdoğan'ın ülkeye yaptığı “Hizmet”leri görmezden gelip, onu hedef alanlara kucak
açılmasını anlamak kolay değil.
“Cemaat”in tabanındaki bazı kesimlerin Cemaat'i angaje
edebilecek siyasi davranışlar sergilemeleri yüzünden, Cemaat dışı kesimlerde
Sayın Gülen'in de eleştirilere hedef olduğunu görmezden gelmek mümkün mü? Pazar
günkü Yeni Şafak'ta Cem Küçük'ün “7 Şubat Tarihin Kırılma Anıdır” başlıklı
yazısındaki iddialar yenilir yutulur gibi miydi?
Erbakan ve Cemaat
Ya da 28 Şubat döneminde rahmetli Erbakan'a karşı
izlenilen tutumu, Milli Görüş mensupları hâlâ hatırlamıyorlar mı?
Dumanlı'nın bana yönelttiği eleştirilere gelince...
Örneğin benim bir Rus gazetesine verdiğim demeçte Gülen'i
Soros'a benzettiğimi yazmıştı bu genç meslektaşım. Oysa bu konuya kendi köşemde
açıklık getirmiştim. Gülen'i Soros'a benzeten kişi ben değildim. Bu benzetmeyi
yapan Komsomolskaya Pravda'nın muhabiri Daria Aslamova'ydı... Benim dışımda
görüştüğü bazı diğer Türk gazetecilere de “Gülen Müslüman Soros mu” diye
sormuştu. Yani mesele benim Sayın Gülen'i bir kişiye benzetmem meselesi değil,
Sayın Gülen'in dış dünyaya verdiği imajla ilgiliydi. Ben yazımda bu meseleye
parmak basmıştım.
Sözcü gibiymişim
Dumanlı benim Cemaat gazetelerinde Sabah'ı ve Başbakan
Tayyip Erdoğan'ı hedef alan yorumlara yönelttiğim eleştiriye de şöyle
yaklaşmıştı:
“- Bir partinin sözcüsü gibi yazılar döşenen üstat, acaba
başka yazarların sansürlenmesini mi ya da derhal susturulmasını mı istiyor?
Belki de işten atılmalarını mı temenni ediyor? Başyazarlığını yaptığı gazetenin
ombudsmanı kovuluyor; ona bir kelime ile itiraz etmiyor.”
Dumanlı'nın bu suçlamalarına karşı sevgili Hüseyin
Gülerce'nin Zaman'da yayınlanan yazısındaki şu satırları okumasını tavsiye
edebilirim:
Gülerce'nin cevabı
“- Yıllarca yüksek ücretler aldıkları halde seslerini
çıkarmayıp, sonra etkisiz kaldıklarını gördüklerinde patronlarını aşağılayıcı,
karalayıcı, suçlayıcı yazılar yazıp kendilerine yol verilmesinin zeminini
hazırlamamalıdır. Sonra da bunu 'Türkiye'de basın özgürlüğü bitti' diye
yabancılara jurnallememelidir...”
Ben haksız eleştiriler ve yıpratma kampanyaları
karşısında Turgut Özal'ı savunduğum gibi, bugün de komploculara karşı Başbakan
Erdoğan'ı savunuyorum. Ne bir partinin ne de bir cemaatin sözcüsüyüm. Özgür,
bağımsız ve özerk olmayı Cemaat görevlisi bir gazetecinin anlaması kolay
değildir. Attığı bir tweetle aforoz edilen Ergun Babahan da herhalde hâlâ anlayamıyor
bu durumu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder