Yozgatlı sanatçılardan müzik araştırmacısı ve ‘Türküler Kalır’ kitabının yazarı Bayram Bilge Tokel, Cumhuriyet döneminde yasaklanan türkülerin rüşdünü ispat ettiğini söylüyor.
Tokel, dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan zamanında Âşık Veysel’in köylü kıyafeti ile Ankara’ya, Ulus’a bile sokulmadığını hatırlatarak, günümüzde ise Neşet Ertaş’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün özel davetlisi olarak Çankaya Köşkü’nde sazıyla ağırlandığını söylüyor.
Eski Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Bayram Bilge Tokel, müzik kültürü üzerine yazdığı yazılar, halk müziği konusundaki kitapları ve araştırmalarıyla biliniyor. TRT için hazırlanan Neşet Ertaş ve abdal geleneğinin anlatıldığı ‘Bozkırın Tezenesi’ belgeseli ve alanında ilk monografi denemesi olan ‘Neşet Ertaş Kitabı’ önemli çalışmaları arasında yer alıyor. Tokel’e göre; erken cumhuriyet döneminde bir ara yasaklanan türküler, son yıllarda ulusal ve uluslararası müzik kamuoyunda en çok ilgi gören müzik türü.
Tokel, ‘Bir milletin kendi sesini, kendi ruh ahengini yasaklamaktan başka bir anlamı olmayan ‘müzik devrimi’ adı altında yapılanların bugün hâlâ sıkıntısını çekiyoruz. Ama cumhuriyet döneminde yasaklanan türküler, zaman içinde rüşdünü ispat etti.’ diyor. Dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan zamanında Âşık Veysel’in köylü kıyafeti ile Ankara’ya, Ulus’a bile sokulmadığını hatırlatan Tokel, günümüzde ise Neşet Ertaş’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün özel davetlisi olarak Çankaya Köşkü’nde sazıyla ağırlandığını söylüyor.
Toplumun, rejimin ve devletin demokratikleşmesinin sanata da yansıdığını belirten Tokel, sözlerine şöyle devam ediyor:
‘Cumhuriyet döneminin katı uygulamaları artık yok; türkülerin yasaklandığı dönemler, Âşık Veysel’in sazının kırıldığı günler çok gerilerde kaldı. Artık bu topraklar üzerinde oluşan kültüre ve müziğe daha sıcak bir yaklaşım ve destek söz konusu. Okumuş yazmışlarımız arasında halka, halkın türkülerine ve değerlerine yakın duranların oranı gittikçe artıyor.’
‘Biz, bedeli ağır ödenmiş ağıtların milletiyiz’
Bayram Bilge Tokel, türkülerin, Osmanlı döneminde ‘avama has kaba nağmeler’ olarak nitelendirilmesinin, saray ve çevresindeki kapıkulu zihniyeti ve seçkinci bir çevre eliyle başladığını kaydediyor. Özellikle, Tanzimat sonrası Batı hayranlığının ileri boyutlara vardığını dile getiren Tokel, türkülerin bu dönemde daha da hor ve hakir görüldüğünü belirtiyor. Tokel, türkülerin kimliğimizin, kişiliğimizin, ruh, düşünce ve inanç dünyamızın oluşmasında önemli bir yeri olduğunu kaydediyor.
Türkülerin binlerce yıllık hafızadan süzülüp gelen rafine eserler olduğunu ifade eden Tokel, ‘Türkülerimizin çoğunda millet olarak yaşadığımız acılar, bozgunlar, kahramanlık ve savaşlarımız var. Bu yüzden türküler sıradan müzik eserleri değil. Biz, bedeli ağır ödenmiş türkülerin, ağıtların milletiyiz.’ diye konuşuyor.
Bu değerlerin hoyratça harcanmaması gerektiğini vurgulayan yazar, bir Yemen, Sarıkamış, Çanakkale ağıtının harcında analarımızın, bacılarımızın gözyaşlarının olduğunu hatırlatıyor. Tokel, aslı ağıt formunda olan türkülerin oyun havasına çevrilmesinden rahatsız. Yazar, Hey On Beşli, Kozanoğlu gibi türkülerin gözyaşları içinde söylenen ağıtlar olduğunu hatırlatarak, özellikle türkülerden ekmek yiyen sanatçıların bu konuda daha dikkatli olmalarını istiyor. Ve ekliyor: ‘Bir türkünün niçin söylendiğini bilmeyenlerin, nasıl söyleneceğini bilmeleri mümkün değildir...’
(Kaynak: zaman.com.tr)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder