16 Ağustos 2011 Salı

TOKİ evlerinde medeniyetten eser var mı?

Ali Çolak

‘Şehir Bakanlığı kuruldu’ diyor arkadaşım. ‘Güldürme beni diyorum. Şehir Bakanlığı, Turgut Cansever’i tanır mı? TOKİ evlerinde, terk ettiğimiz o büyük medeniyetten, o cennet fikrinden eser var mıdır? Kuşları geri getirebilir mi Şehir Bakanlığı?

Barbarları kim durduracak?

Ala sabahta balkona çıkıyorum. Sitenin karşısında nazarlık gibi kalakalmış yokuşun aşağısındaki ağaçlarda bir kuş yumağı, yeri göğü cıvıltıya boğuyor.
Kendilerini göremesem de güneşi çağıran şarkılarına katılıyorum. Kuşlar, sabahın mucizesi... Neden, diyorum onlara, şu bizim sitenin yeni yetme top akasyalarına, kavaklarına, meşelerine değil de o minik ormandaki dutlara, armutlara, çitlembiğe konuyorsunuz? Neden bize bu soğukluğunuz?

Sorumun cevabını bilmiyor değilim. Kuşlar, yapay ağaçlara konmuyor. Balkana, ormana, hüdâ-yı nâbit meyve ağaçlarına gidiyor, onlarda eğleşiyorlar. Kuşlar, şehirleri cetvelle tasarlanmış ucubelere dönüştüren insanlara küseli çok oldu. Onların yaşadığı mekânlardan kopup, şehrin dışına, kuytulara, nefes alacakları boşluklara doğru kaçıyorlar. Bu yüzden, artık evlerinizde, balkonlarınızda oturup kuş seslerini dinleyemeyeceksiniz. Dinleyebiliyor musunuz?

Kabul edelim, modern olma iddiasıyla kurduğumuz şehirler, barbar şehirlerdir artık. Buralarda kedilere, köpeklere, kuşlara, kelebeklere, sümüklüböceklere hayat hakkı tanınmaz. Hayvanlar bir yana; yaşlılara, gariplere, delilere de yer yoktur. Modern şehir, çalışanlar ve üretenler içindir. Daima bir yarışa koşanlar için...

Şimdi son kalıntılarını da yok etmekte olduğumuz geleneksel şehirler, ‘merhametli’ şehirlerdi. Ağaçlar, orada evlerle iç içe yaşardı. Tabiatı yok ettikten sonra bir vicdan arındırma çabasıyla kurulan parklara hapsedilmemişti. Evlerin, bahçelerin ve sokaklarındı ağaçlar. Merhametli şehirlerde kuşlar, kediler, deliler ve garipler de mekânların asli varlığıydı. İnsanlar kadar onlar da hak sahibiydi şehirde. Merhum Turgut Cansever Hoca, “Osmanlı şehri, insanlık tarihinin müstesna bir kültürel aşamasıdır.” derken, geleneksel şehirlerin bütünlüklü yapısı kadar, tabiatla ve canlılarla olan bu uyumunu da düşünmüş olmalıdır.

Bugünün vahşi ve barbar şehri tabiatı, hayvanları ve insanın bütün insani yanlarını kapı dışarı ediyor. Şehirler bütünüyle barbarların insafına terk edilmiş durumda. Yeşil alanları, ağaçları, bir karış toprağı bile yok edip yerine apartman ya da AVM dikmeye kararlı açgözlülerin. Bu barbarlığın üstünde, doğal hayatı, insanın insani yanlarını ve kültürü korumaya niyetli bir irade ne yazık ki bulunmuyor. Bu yüzden, hemen bütün şehirlerimizde geleneksel yapılar, benzeri görülmemiş bir gözüdönmüşlükle yıkılıyor. Bir zamanlar o yerlerde başka insanların, başka hayat tarzları ile yaşadıklarına dair bütün izler siliniyor.

Bunlar olup biterken, “Osmanlı şehri, insanlık tarihinin müstesna bir kültürel aşamasıdır.” diyen bilge mimarın kemikleri sızlıyor. “Bizim kültürümüz bir tarım kültürü değil, bir şehir kültürüydü.” demişti Osmanlı Şehri’nde (Timaş Yayınları). “Bizimkisi tam bir şehir kültürüydü. İnsanlar aralarındaki münasebeti kendileri düzenliyordu. Bu şehirler, Paris gibi, Hıristiyan Ortaçağ şehirleri gibi tabiattan kopuk değildi. Tabiatla bütünleşmiş bir şehir kültürü vardı. (...) Tabiatla insan elinin meydana getirdiği ürünün dengesinden oluşuyordu. Tabiatın içinde kaybolduğunuz zaman dünyayı güzelleştirme ve düzenleme bakımından sorumluluklarınızın bir kısmını terk edersiniz. Halbuki Osmanlı İslam şehirleri tabiatı içine almakla beraber tabiata, her ağaca, her çalı parçasına, her çiçeğe yüce bir değer kazandıracak şekilde insanın düzenlediği bir dünyanın ürünü idi; insanın dünyayı nasıl güzelleştirdiğinin örneği idi.”

Turgut Hoca, “İnsanın dünyadaki esas vazifesi, dünyayı güzelleştirmektir.” derdi hep. Bir yeryüzü cenneti idealiydi bu. O merhametli şehirleri kuran insanların, ‘Cennet idealini bütün unsurları ile gerçekleştirme iradesi’ vardı. Herkes, bir ev kurarken, “Allah’ın yarattığı güzel dünyayı sonsuz bir saygı ile koruyup güzelleştirmeyi asli vazife” sayıyordu. Artık kimse böyle cümleler kurmuyor. Böyle şehirler ve evler düşlemiyor kimse. Peki barbarları kim durduracak? Kuşların ötüştüğü son ağaçları kim kurtaracak? Geleneksel evlerin durmaksızın yıkıldığı Anadolu şehirlerinde, bir zamanlar insanların yaşadığına nasıl inandıracağız çocuklara?

‘Şehir Bakanlığı kuruldu’ diyor arkadaşım. ‘Güldürme beni diyorum. Şehir Bakanlığı, Turgut Cansever’i tanır mı? TOKİ evlerinde, terk ettiğimiz o büyük medeniyetten, o cennet fikrinden eser var mıdır? Kuşları geri getirebilir mi Şehir Bakanlığı?

(Ali Çolak – Zaman - 13 Ağustos 2011 Cumartesi)

Hiç yorum yok: