Sürur Öztürk
Siyasetçiler de, sivil toplum kuruluşları da, mahallî basın da, seçim döneminde çiftçileri unuttu. Çiftçiler adeta ‘kayıt dışı seçmen’ durumuna düştüler… Haberciler, çoğu zaman olduğu gibi, seçim döneminde de ‘protokol haberciliği’ yaptılar. Oysa halk; çiftçiler, köylüler, orada, yanı başlarındaydı. Mikrofon uzatıp birkaç soru sorma gereği bile duymadılar… Önemli olan adayların ne söylediğiydi çünkü… Haberlerde siyasetçiler vardı; ama halk yoktu, köylü yoktu, çiftçi yoktu…
***
12 Haziran Milletvekili Genel Seçimi öncesi propaganda dönemini Yozgat mahallî basınından takip etmeye çalıştım. Bu dönemde en fazla merak ettiğim hususlardan birisi, nüfusunun çok büyük bir kısmının geçimini tarım ve hayvancılıkla sağladığı Yozgat’ta, çiftçilerin sıkıntılarının hangi oranda ve ne şekilde gündeme geleceğiydi.
Yozgat’ta geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan halkın yaşadığı sıkıntı en net ve en ayrıntılı şekliyle herhalde en iyi seçim döneminde ortaya çıkar, böylelikle de sıkıntının gerçek boyutlarını öğrenmiş, tespit etmiş, kayda geçirmiş oluruz diye düşünmüştüm.
Oysa hiç de öyle olmadı. Propaganda döneminde anormal bir durumla karşılaştım. Mahallî gazetelerin haberlerine göre, AK Parti’nin, MHP’nin ve CHP’nin milletvekili adayları, seçim öncesi ilçe ilçe, belde belde, köy köy dolaşıyorlar, halka kendi politikalarını anlatıyorlar - ve yine gazete haberlerine bakılırsa - çiftçinin, köylünün sıkıntılarını dinliyorlardı.
Fakat ne hikmetse, bu haberlerde çiftçiler pek yer almıyordu. Ne milletvekili adaylarının çiftçilere yönelik ciddi bir vaadine rastlıyordunuz, ne de kendilerinden oy istemek için ayaklarına kadar gelmiş olan milletvekili adaylarına yaşadıkları sıkıntıları anlatan çiftçilere…
Çiftçiler, seçim döneminde adeta buharlaşıp uçmuşlardı… Neredeydiler? Neden haber olmuyorlardı? Oysa, Yozgat nüfusunun büyük bir çoğunluğunu teşkil ettikleri gibi, buna bağlı olarak, oy kullanabilecek olan seçmenlerin büyük bir çoğunluğunu da çiftçiler teşkil ediyorlardı… Adayların hedef kitlesinde en ağırlıklı kesimin çiftçiler olması gerekiyordu; ama yoktular!.. Fakat hepimiz biliyorduk ki, oradaydılar… İşte hemen oracıkta; şu ilçelerde, şu beldelerde, şu köylerde… Ama yoktular işte!..
Acaba Yozgat çiftçileri, köylerine kadar gelmiş olan adaylara sıkıntılarını anlatmıyorlar, isteklerini, beklentilerini dile getirmiyorlar mıydı; yoksa dile getiriyorlardı da bunlar haberlere yansımıyor muydu?
Haberlerden yansıyan atmosfere göre, konuşmacılar var, ama dinleyiciler yoktu adeta… Bu adayların konuştukları çiftçiler hiçbir şey söylemiyorlar, sadece dinliyorlar mıydı; yoksa adayların söyledikleri kaydediliyor ama çiftçinin, köylünün söyledikleri kayda değer bulunmuyor muydu? Çiftçiler, adaylardan hiçbir talepte bulunmuyorlar mıydı?
Kırışık alınları terli, yüzleri kavruk, elleri çatlak çiftçilerin sıkıntılarını en ayrıntılı olarak öğrenebileceğimiz bu propaganda döneminde, gazete okuyucuları bunları neden okuyamadılar?
Çiftçiler, meselâ, “Mazot çok pahalı, gübre çok pahalı” dediler mi? Dedilerse, adaylar ne cevap verdiler? “Tarımsal kredileri, ihtiyaç sahiplerinden çok, zaten maddî durumu iyi olanlar alıyor” dediler mi? Dedilerse, adaylar ne cevap verdiler? “Soğuk hava depomuz yok, ürünlerimiz çürüyor, emeklerimiz ziyan oluyor” dediler mi? Dedilerse, adaylar ne cevap verdiler? “Hükümetin çiftçilere yönelik hizmetlerinin hepsi bize ulaştırılmıyor. Devlet memurları bizi hiç umursamıyorlar, işlerini yapmıyorlar, bize yardımcı olmuyorlar” dediler mi? Dedilerse, adaylar ne cevap verdiler?
Veyahut da, “Tarımsal kredilerin faiz oranlarını düşürüp miktarını artırdınız, köyümüzün yollarını yaptırdınız, su ve kanalizasyon gibi altyapı eksikliklerini giderdiniz, sağlık ocağını hizmete soktunuz, ilaçlarımızı ayağımıza kadar getirdiniz, özürlü hastalarımıza evde bakım hizmeti sundunuz, çocuklarımızın ders kitaplarını ücret almadan getirip teslim ettiniz, daha ne isteyelim, bundan iyisi can sağlığı; Allah sizden razı olsun” mu dediler?
Çiftçiler, adaylara ne söylediler? Seçim döneminde adaylarla çiftçiler arasındaki konuşmalar ne şekilde cereyan etti? Adaylar, ilçelerde, beldelerde, köylerde hangi manzaralarla, hangi gerçeklerle karşılaştılar? Onları çok memnun eden ya da çok şaşırtan, mahcup eden şeylerle karşılaştılar mı? Çiftçilere herhangi bir vaatte bulundular mı?
Adaylarla çiftçilerin karşılaşmaları genellikle nasıl bir atmosferde gerçekleşti? Bu yan yana gelişler, bu buluşmalar halka güven veriyor muydu? Çiftçiler bu konuşmaları ikna edici ve umut verici buluyorlar mıydı?
Seçim döneminde okuduğunuz haberlerde bu soruların cevaplarını bulabildiniz mi?
“En güzel cevap seçim sonuçları işte kardeşim… AK Parti yaklaşık % 67 oranında oy aldı. Demek ki çiftçilerin bir sıkıntısı yokmuş, halk hükümetten memnunmuş” diyebilirsiniz…
Fakat seçim sonuçları, yukarıdaki soruların cevabı değil. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, AK Parti adayları, halkın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına duyduğu sevgiyi tepe tepe kullandılar. Gittikleri her yerde ilk cümleleri, “Selâmün aleyküm, size Başbakan’ın selâmını getirdik” oldu.
Yozgat halkının, her şeye rağmen Başbakan Erdoğan’ın liderliğine duyduğu sevgi ve hayranlık başka bir şey, çiftçilerin gündelik hayatlarında karşılaştıkları sıkıntılar başka bir şey… Köylünün, “Yozgat’ta tarım ve hayvancılık diye bir şey kalmadı; ama ben bu Erdoğan’a hastayım gardaşım” yaklaşımını biliyoruz… Yani oyların büyük ölçüde Erdoğan’ın liderliğine verildiğini biliyoruz; ama bu, çiftçilerin perişan bir halde olduğu gerçeğini değiştirmiyor… İşte o gerçeği göremedik haberlerde…
Bunu şunun için söylüyorum: Siyasetçiler de, sivil toplum kuruluşları da, mahallî basın da, seçim döneminde çiftçileri unuttu. Çiftçiler adeta ‘kayıt dışı seçmen’ durumuna düştüler… Haberciler, çoğu zaman olduğu gibi, seçim döneminde de ‘protokol haberciliği’ yaptılar. Oysa halk; çiftçiler, köylüler, orada, yanı başlarındaydı. Mikrofon uzatıp birkaç soru sorma gereği bile duymadılar… Önemli olan adayların ne söylediğiydi çünkü… Haberlerde siyasetçiler vardı; ama halk yoktu, köylü yoktu, çiftçi yoktu…
İşte bu sebeple siyasetçiler, milletvekili adayları ve sivil toplum kuruluşları kadar mahallî basın da, taşıdığı sorumluluğun hakkını veremedi ve bu seçim döneminde de sınıfta kaldı.
Bunu ukalâlık yapmak, ‘fildişi kule’den ahkâm kesmek için yazmıyorum. Bu kabahat hepimizin… Bizler, bu seçimin kaybedenlerinden biriyiz… ‘Protokol haberciliği’ yapmaya devam ettiğimiz müddetçe, Yozgat’ı ne biz gerçek boyutlarıyla tanıyabileceğiz, ne de tanıtmak iddiasında olduklarımız tanıyabilecekler… ‘Protokol haberciliği’ yapmaya devam ettiğimiz müddetçe, Yozgat’ın hiçbir meselesi kalıcı olarak halledilemeyecek…
İnanıyorum ki, yeni dönemde tarımın yıldızı parlayacak; ama Yozgat çiftçilerinin yıldızının da parlayabilmesi için, hep beraber, samimiyetle ve ciddiyetle seferber olmamız gerekiyor.
Siyasî ve ideolojik önyargılarımızdan tamamen kurtulamıyorsak bile, hiç olmazsa haberlerimizi yazarken ‘geçici olarak hizmet dışı’ bırakabilmeliyiz…
“Orada bir köy var uzakta… Gitmesek de, gelmesek de, o köy, bizim köyümüzdür…”
(surur-ozturk@hotmail.com)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder