10 Mayıs 2011 Salı

Rıfat Ilgaz, ‘İnek Şaban’ ilhamını ondan almış
İşte Hababam Sınıfı’nın gerçek İnek Şaban’ı

Yazar Mustafa Köz, İstanbul Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde düzenlenen anma programında, Rıfat Ilgaz’ın ünlü eseri Hababam Sınıfı’ndaki ‘İnek Şaban’ tiplemesinin, Safranbolu’da yaşayan ve halk arasında ‘Öküz Ahmet’ diye anılan Ahmet Demiralp olduğunu söyledi. Köz, slayt sunumunda izleyicilere gerçek ‘İnek Şaban’ın fotoğrafını da gösterdi.

Rıfat Ilgaz’ın oğlu Aydın Ilgaz’ın gözyaşları arasında anlattıkları ise, eserlerinde mizah dilini kullanan Rıfat Ilgaz’ın hayatının, bir ‘düşünce suçlusu’ olarak aslında ne büyük acılarla dolu olduğunu bir kere daha ortaya koydu.

Rıfat Ilgaz 100 yaşında

Bir seri hâlinde sinemaya uyarlanması sebebiyle, kamuoyunda özellikle “Hababam Sınıfı” romanıyla tanınan şiir roman ve hikâye yazarı Rıfat Ilgaz, doğumunun 100’üncü yılı münasebetiyle Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde düzenlenen özel bir programla anıldı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü ve Kültür A.Ş. işbirliğiyle gerçekleştirilen programda, Mayıs ayı içerisinde galası yapılacak olan Rıfat Ilgaz belgeselinden bir bölüm gösterildi. Düzenlenen panelde de,Rıfat Ilgaz’ın hayatı, edebî şahsiyeti ve eserleri ele alındı.

Varlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni şair Enver Ercan’ın sunduğu programda panele konuşmacı olarak Tiyatro sanatçısı Yılmaz Gruda, Yazar Mehmet Saydur ve Türkiye Yazarlar Sendikası 2. Başkanı Şair Mustafa Köz katıldı.

Programın sunuculuğunu yapan Varlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Enver Ercan, her ay hazırladıkları ‘Kültür Gündemi’ni bu ay Rıfat Ilgaz’a ayırdıklarını belirtti. Ercan, 15 dakikalık bölümünü gösterecekleri 60 dakikalık Rıfat Ilgaz belgeselinin galasının muhtemelen 14 Mayıs’ta yapılacağını söyledi.

Halkın daha çok “Hababam Sınıfı” isimli eseri ile tanıdığı Rıfat Ilgaz’ın “Meşrutiyet Kıraathanesi” isimli bir kitabı olduğunu hatırlatan Ercan, “Hep düşünmüşümdür; bir sinemacı, yönetmen, televizyoncu olsam, o Meşrutiyet Kıraathanesi’ni dizi yapardım. Çok keyifli bir kitaptır” dedi.

Daha sonra, Rıfat Ilgaz belgeselinden bir bölüm gösterildi. Ardından penele geçildi.

Yılmaz Gruda, Rıfat Ilgaz’ın yer aldığı 1940 kuşağının yok sayıldığını ve yok sayılmaya devam edildiğini, bunun da büyük bir hata olduğunu söyledi.

Faşizmin ve emperyalizmin baskısını yazan ve onları yerden yere vuran 1940 kuşağının ‘bozkırlara ve hapishanelere kovulduklarını’ ifade eden Gruda, “Sonra İnönü faşizmi yahut Ataç’ın çevresinin getirdiği bir çabayla silmeye kalktılar. Halbuki silinecek insanlar değil onlar” dedi.

Yılmaz Gruda, daha sonra Rıfat Ilgaz için yazdığı “1940 kovgunları” isimli şiirini ve Ilgaz’ın şiirlerinden seçtiklerini okudu.

Yılmaz Gruda’nın ardından söz alan, Rıfat Ilgaz’ın oğlu Aydın Ilgaz, babasının savunduğu fikirler ve yazıları sebebiyle çektiği sıkıntıları, hapislerde geçen günlerini anlattı.

Babasının, Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılan “Sınıf” isimli şiir kitabı sebebiyle dönemin Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından tutuklandığını anlatan Aydın Ilgaz, babasının, bugünkü Tophane-i Amire’de sanat galerilerinin bulunduğu yerde, 18 gün boyunca ‘tabutluk’ diye tabir edilen daracık hücrede ayakta hapis kaldığını anlattı. Ilgaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

Türkeş’in ziyaretiyle yeni bir dönem başladı

“O sırada 45 yılından 19 Mayıs’tan sonra tek partili hükümet, solcular kadar Turancıları da toplamaya başlayınca, o yıllarda Alparslan Türkeş’in de ziyaretçi olarak oraya gitmesinden yeni bir dönem başladığından söz eder babam. Yıllar sonra Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nun yayını sırasında, o günlerde Devlet Bakanı olan Alparslan Türkeş’in 46 yılındaki anılarından söz ederken, İnsan Hakları Derneği’nin o günkü toplantısında sözcüydü, ‘Bizi ve bizim gibileri tabutluk denen dikine duran bir insan boyundaki insana göre yapılmış ve onun genişliği kadar dar bir dikine duran tabutta, üstümüzde bin beş yüz wat lamba kasıtlı olarak yakılır ve bazen bizim biyolojik ihtiyaçlarımızı unuttukları olduğunda 3-5 gün belimizden kelepçeli orda bırakılır kalırdık. İşte düşünceden dolayı ilk defa Türkiye’de Rıfat Ilgaz’ın ‘Sınıf’ adlı şiiridir düşünce suçu olarak bir sanatçının hapse girmesi ve o şiirinin bir bölümünde, ‘Bu da özgürlük’ şiirinde şöyle der:

Bir liseli talebeyle vurulu bileklerin
Kırk mahkûmun sürüklediği zincire
Suçumuz, hür insanlar gibi konuşmak
Kitaplar suç ortağımız.

O günlerde muhtemel düşman uçaklarına karşı şehirde karartma uygulandığını hatırlatan Aydın Ilgaz, muhtemel bir uçak bombardımanına karşı korunmaları gerekçesiyle, aralarında Rıfat Ilgaz’ın da bulunduğu siyasî mahkûmların, Tophane Askerî Cezaevi’nde bir zincire bağlanarak, Şişlinin dut ağaçlarıyla kaplı bölgesine götürülüp ertesi gün tekrar getirildiklerini anlattı. Ilgaz, babasının o günleri “Karartma Geceleri” adlı romanında ayrıntılı olarak anlattığını söyledi.

Ağlatan hatıra

Aydın Ilgaz, babasının siyasî sebeplerle sürekli kaçmak durumunda olduğu günlerde, kız kardeşinin doğumuna dair hatırasını anlatırken de gözyaşlarına hâkim olamadı.

Ilgaz, annesi doğum yapmak için Haseki Hastanesi’ne yattığında, siyasî sebeplerle aranmakta olan babasının hastaneye annesini ziyarete gidemediğini, bu sebeple de annesinin, doğumun gerçekleştiğini hastane dışındaki babasına haber vermek için hastane odasının penceresinin önüne bir yastık koymayı kararlaştırdığını anlattı.

Hatırasını sesi titreyerek ve gözleri dolarak anlatan Ilgaz, doğumun işareti olarak pencerenin önüne konan yastığı gören babasının, hastaneye girmek için gece uygun bir saati beklemek zorunda kaldığını, genç bir görevlinin, yasak olmasına rağmen onu içeri aldığını; babasının hastaneye girişine izin veren o geçle yıllar sonra Tepebaşı’nda tesadüfen karşılaştıklarını anlattı.

Yıllar sonra o gencin o dönemde annesinin Yenikapı Ortaokulu’nda öğrencisi olduğunu öğrendiğini belirten Ilgaz, babasının hastaneye girdiğinin öğrenilmesinden sonra o görevlinin 2,5 sene boyunca polis tarafından takip edildiğini kaydetti.

Aydın Ilgaz, konuşamayacak kadar duygusallaşınca, izleyiciler alkışlarıyla destek verdiler. Ardından Ilgaz, titrek bir sesle, “İşte bana kardeş gelen o kişi içimizde” diyerek, izleyiciler arasında oturan kız kardeşi Yıldız’ı işaret etti. Ayağa kalkarak alkışlar arasında izleyicileri selâmlayan Yıldız, Aydın Ilgaz’ın doğum hikâyesinde bir hususu yanlış hatırladığını belirterek, düzeltme yaptı. Yıldız, doğumun habercisi olarak pencere önüne konan şeyin bir yastık değil, bir kese kâğıdına doldurulmuş portakallar olduğunu kaydetti.

Ilgaz, 5 yaşındayken, babasının yakın dostu Behçet Necatigil’in, elinden tutup kendisini babasının yattığı Heybeli Sanatoryumu’na götürdüğünde, babası doğrulmak isteyip de yeterince kalkamadığında bunun hastalığından kaynaklandığını düşündüğünü, ancak daha sonra kaçmaması için ayağından su borusuna bağlı olduğunu öğrendiğini anlattı.

Ilgaz, vapurun günde sadece iki kez geldiği, Deniz Harp Okulu’nun bulunduğu ve Jandarmanın, polisin çok olduğu bir yerde, üzerindeki çizgili pijamalarıyla babasının kaçmasının zaten mümkün olamayacağını belirterek, hastanede ayağından bağlanmış olmasını yıllarca aklından çıkaramadığını söyledi.

Aydın Ilgaz, babası Rıfat Ilgaz’ın nerelerden nerelere geldiğinin bir göstergesi olarak, Karartma Geceleri isimli romanının 100 Temel Eser arasında liselerde okutulduğuna işaret etti. Ilgaz, babasının Halime Kaptan isimli eserinin de İlköğretim okullarında okutulduğunu, Millî Eğitim’in kitaplarında şiirlerinin de yer aldığını belirtti. Ilgaz, onun doğduğu evin yeniden yapıldığını ve bugün müze olarak kullanıldığını, Cide’de yoksulluk sebebiyle okula gidemeyen çocuklar için hayalini kurduğu turizm okulunun da, Kastamonu Üniversitesi Cide Rıfat Ilgaz Meslek Yüksek Okulu’nda gerçekleştiğini, kaldığı otelin de onarılarak çok güzel bir hâle getirildiğini kaydetti.

Aydın Ilgaz, konuşmasını, babasının 19 Kasım 1991 yılında yazdığı 3 mısralık son şiirini okuyarak tamamladı:

“Elim birine değsin
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım.”

Aydın Ilgaz’ın konuşmasının ardından Yazar Mehmet Saydur, Rıfat Ilgaz’ın şiiri hakkında bilgiler verdi. Saydur, Rıfat Ilgaz için en güzel tanımlamalardan birisi olarak nitelendirdiği Can Yücel’in şu ifadesini nakletti: “Ilgaz, sen Anadolu’nun bir yüce dağısın / eteklerinde kitaplar…”

Rıfat Ilgaz’ın kişiliği Kurtuluş Savaşı kültürüyle şekillendi

“Ben Rıfat Ilgaz’ın genç arkadaşıydım” diyen Türkiye Yazarlar Sendikası 2. Başkanı Şair Mustafa Köz de, Rıfat Ilgaz’la tanıştığında 26, öldüğünde 36 yaşında olduğunu belirterek, aramızdaki yaş farkı da 46 idi” dedi.

Bir çocuğun kişiliğinin 0-6 yaş arasında şekillendiğini belirten Köz, Rıfat Ilgaz’ın bu döneminin Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarına denk geldiğini söyledi. Köz, ailenin bu savaşlara etkin şekilde katıldığını, ağabeylerinden birisinin Çanakkale’den yaralı olarak geldiğini, İran tarafında çarpışırken de yaralanıp Süleymaniye Hastanesi’nde şehit olduğunu kaydetti. Bütün bunların bir çocuk üzerinde önemli etkileri olduğunu ifade eden Köz, “Rıfat Ilgaz’ın kişiliği savaş içinde şekillendi. Ulusal Kurtuluş Savaşı kültürüyle büyüdü” dedi. Köz, bu kültürün, onun mücadeleci yönünü beslediğini söyledi. Köz, şöyle konuştu:

“İlginç bir adam, zıt bir kişiydi hoca. Sınıf’ı yazıyor sınıftan atılıyor 44’te, sonra Makro Paşalarda vardiya usulü içeri girip çıkıyorlar, böyle 5 yıl 5 ay 25 günü sayabiliyoruz içeri giriş çıkışlarını ama toplamını bulamıyoruz. En azını söylüyoruz, bulabildiğimiz kadarını söylüyoruz. Bir ömrün bu kadarı net şekilde cezaevlerinde geçiyor. Ama sonradan tutuyor Hababam Sınıfı’nı yazıyor. Sen misin sınıftan atan... Ben sınıflara girip çocuklara öğretmenlik yapıp ders anlatamazsam bu sefer dışarıdan anlatırım…”

Hababam sınıfındaki tipler gerçekti

Mustafa Köz, Hababam Sınıfı hakkında da önemli ayrıntılar verdi. Romanın ve sinema filmlerinin en öne çıkan tiplemelerinden Kel Mahmut’un gerçekten yaşamış bir kişiyi temsil ettiğini belirten Köz, bu kişinin, Safranbolu’da yaşayan Nihat Dicle olduğunu, İnek Şaban’ın da halk arasında “Öküz Ahmet” olarak anılan Ahmet Demiralp olduğunu, Şerife Hanım’ın, Rıfat Ilgaz’ın ilkokulundaki hizmetli olduğunu, Güdük Necmi’nin de Rıfat Ilgaz’ın kendisini temsil ettiğini söyledi.
(Fotoğrafı büyütmek için tıklayınız)

Köz, slayt sunumunda, İnek Şaban tiplemesine ilham kaynağı olan Ahmet Demiralp’in fotoğrafını da gösterdi.

Programın sonunda, toplu fotoğraf çekimi yapıldı.

(Yozgat Muhabir)

Hiç yorum yok: