14 Mart 2011 Pazartesi

Akgül’ün “milletvekilliği algısı” üzerine…

Yorum - Sürur Öztürk

30 Kasım 2007 Cuma tarihli İleri gazetesinde “Akgül itiraf etti” başlığıyla yayınlanan haber hayli dikkatimi çekmişti. Gazetenin kupürünü arşivime almıştım.

AK Parti Yozgat Milletvekili Abdülkadir Akgül’ün geçtiğimiz günlerde ‘aday adaylığı’ konusunda yaptığı değerlendirmeyi okuduğumda, Sayın Akgül’ün, henüz 4 ay 7 günlük milletvekiliyken yaptığı o eski değerlendirmesini hatırladım.

‘30 Kasım 2007 Cuma’ tarihli İleri gazetesinde “Akgül itiraf etti” başlığıyla yayınlanan ve Tarık Yılmaz imzasını taşıyan habere göre Sayın Akgül, AK Parti Yozgat Teşkilatı’nın yöneticileri ile yapılan ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun da katıldığı toplantıda bakınız neler söylemiş:

“Milletvekili olalı 4 ay 7 gün oldu. Ben milletvekili olmadan önce, milletvekili seçilince ‘bütün genel müdürler bana bağlı olacak, bütün müsteşarlar bizim emrimizde olacak, her istediğimizi yaptıracağız’ sanmıştım. Buradan seçildik gittik, Meclis duvarlarına kafam öyle bir değdi ki, neye uğradığımı şaşırdım.

Beş ay öncesi benim eskortlar, iki araba önden, iki araba arkadan gidiyordu. Yedi sekiz tane sekreterim, on tane danışmanım vardı. Sayın Başbakanımızın toplantısında, ya iki sağında, ya da iki solunda oturuyordum. Henüz kendime gelemedim. Şimdi boş boş bakıyorum daha hâlâ… Şimdi Meclis’te en arka sıralarda oturuyorum. Başbakan’a sağında solunda değil, uzaktan bakıyorum.

Bugüne kadar sizleri de iyi oyaladık. Dedik, ‘Meclis Başkanlığı seçimi, hükümetin kurulması, Cumhurbaşkanlığı seçimi, arkasından Plan Bütçe…’ Sabah 8’den akşam 2’ye kadar da Plan Bütçe görüşmelerinde vaktimiz geçti…

Beni toy buldular, görev üstüne görev yüklediler. Plan Bütçe’de iken – orayı tanımayan milletvekilliği yapamaz – öğreneyim dedim, gönüllü gittim. Arkasından Çorum’a koordinatör milletvekilliği, arkasından Halkla İlişkiler’de Başkan Yardımcılığı. Ama ben hepsine yetişeceğim, hepsini yapacağım. Her şeyden önemlisi de, Yozgat’a daha çok vakit ayıracağım. Yozgat’tan ayrılmayacağım. Hepinize gerçekten hakkınızı helâl ettireceğim. Hakkınızı helâl edin. Hacdan geldikten sonra görüşmek üzere…”

Sayın Akgül’ün kayıtlara geçmiş olan bu vahim, bu ibretlik, bu manidar sözleri, onun ‘milletvekilliği algısı’ hakkında yeterince fikir veriyor.

Bu tuhaf sözlerle karşımıza, ‘milletvekili seçilince bütün genel müdürlerin kendisine bağlı olacağını, bütün müsteşarların kendilerinin emrinde olacağını, her istediklerini yaptıracaklarını’ zanneden bir milletvekili portresi çıkıyor. Bu algıya ne diyeceğiz? Cehalet mi, yoksa ‘Valla kusura bakmayın, ben böyle olacağını zannederek sizlere birtakım vaatlerde bulunmuştum; ama maalesef öyle değilmiş. Bunu, kafamı Meclis duvarlarına çarpınca anladım’ diyerek mazeret üretmeye çalışmak mı?

Peki ya bu sözlerin ‘eskort, sekreter, danışman’ kısmına ne diyeceğiz? Sayın Akgül, “Beş ay öncesi(ne kadar) benim eskortlar, iki araba önden, iki araba arkadan gidiyordu. Yedi sekiz tane sekreterim, on tane danışmanım vardı” demiş…

Burada da Sayın Akgül’ün ‘milletvekilliği algısı’na dair önemli bir ipucuyla karşılaşıyoruz. Özlemle yâd edilen eskortlar, sekreterler, danışmanlar… Bir başka ifadeyle, işin hava, fiyaka, caka tarafı… Dikkat buyurunuz, bu sözler arasında henüz ‘hizmet’ kavramı yok… Diğer taraftan, eğer Sayın Akgül mübalâğa etmiyor da gerçekten önceki görevinde ‘yedi sekiz tane sekreteri, on tane danışmanı’ vardıysa, bu da başka bir inceleme konusu…
Sayın Akgül’ün sözleri arasında bir de ‘Başbakan’a yakınlık’ kısmı dikkat çekici.

Akgül, “Sayın Başbakanımızın toplantısında, ya iki sağında, ya da iki solunda oturuyordum. Henüz kendime gelemedim. Şimdi boş boş bakıyorum daha hâlâ… Şimdi Meclis’te en arka sıralarda oturuyorum. Başbakan’a sağında solunda değil, uzaktan bakıyorum” demiş…

Önceki görevi sebebiyle, milletvekili olmadan önce Başbakan’ın ‘ya iki sağında, ya da iki solunda’ oturan; ama milletvekili olduktan sonra Başbakan’ı en arka sıralardan seyretmek durumunda kalan bir Yozgat Milletvekili…

Nedir bu? Kıymetten düşmek mi? Ya da, milletvekili olmadan önceki yakınlığını milletvekilliğinden sonra değerlendirememek; ilerletmek şöyle dursun, muhafaza etmeyi bile başaramamak şeklinde bir beceriksizlik mi?..
“Beni toy buldular, görev üstüne görev yüklediler” cümlesi de, görev üstüne görev almış olmayı ‘toyluk’ olarak değerlendiren bir algıyı açığa vuruyor…

Sayın Akgül, sözlerinin sonunda da demiş ki, “Her şeyden önemlisi de, Yozgat’a daha çok vakit ayıracağım. Yozgat’tan ayrılmayacağım. Hepinize gerçekten hakkınızı helâl ettireceğim. Hakkınızı helâl edin. Hacdan geldikten sonra görüşmek üzere…”

Eğer diğer Yozgat Milletvekilleri de Sayın Akgül gibi düşünüyorlardıysa, görülüyor ki, Yozgat Milletvekillerinin “milletvekilliği algısı”nda ciddi bir problem var. Bu algıyla Yozgat’a hizmet edilmez; zira bu algıda zaten “hizmet” diye bir dert yok.

Bunlar, Akgül’ün henüz 4 ay 7 günlük bir milletvekili olduğu dönemdeki sözleri. Peki, Sayın Akgül, şimdi ne söylüyor?

Sayın Akgül, kendi ilçesinde yayınlanan ‘Sarıkaya Gazetesi’nde yer aldığı şekliyle, şunları söylemiş:

“Ben geçen dönem Milletvekili adayı olmadan milletvekili oldum. ‘Aynen devam’ derlerse devam ederim, ‘devam’ demezlerse benim bir başka görevim daha var… Hangi tarafta görev verirlerse oraya gideceğim. Bizim aday olma durumumuz yok, müracaatımız yok. ‘Devam et’ derlerse, devam ederim. Başbakanımızın bu işte kıstasları var; yani kendinin belirlediği bir ölçü var, dört yıl içerisindeki milletvekilinin performansına bakıyor, kamuoyu yoklaması yaptırıyor. Teşkilatlara soruyor, Meclis’e devam edip etmediğine bakıyor, kapasitesine, kariyerine bakıyor. Onun için, istemek bir şey ifade etmiyor.”

‘Okuyucu’ olarak, ‘seçmen’ olarak, ‘vatandaş’ olarak, ‘kamuoyu’ olarak sizin düşünceniz nedir? Sayın Akgül’ün “milletvekilliği algısı’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?

(surur-ozturk@hotmail.com)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Zaten ben kendisini hiç bir zaman vekile benzetemedim.
İnsanlarla iletişimi sıfırında altında.Konuşma ve diksiyon düzgün değil.
Eski ülkücü ve reis ayaklarında.
Ehh.biraz Sorgun,daha çok Sarıkayaya faydalı oldu.
Yani bu Teskom bilmem nede kral hayatı yaşıyormuş.
Yani Kooperatiflerden gelen paralarla zevk safa sürüyormuş.
Bir adam l0 sekreteri ne yapar.

Akıl sır almıyor.
Aman Yarabbi bizi kimler idare ediyormuş.
Vay bee.
Hacca gitmek israf ettiğin kooperatif paralarının hesabını affettirmez.
Biz Hep Derviş Günday'ı kınardık.Aman bizde ne gündaylar varmış.
İnançlı adam lüks ve safa içerisinde olamaz,olmamalı.
Tabii bulafım inançlı insanlara.

Adsız dedi ki...

Milliyetçiyiz dediler.milleti seviyoruz dediler.Meğerse milleti lüks içinde yaşamak için seviyorlarmış.
Halbuki milleti sevmek,vatandaşı aç iken,açıkta iken zevk safa sürmek değildir.
Bunlara vekildemek bin şahit ister demiyeceğim.trilyonlarca şahit ister.