27 Ağustos 2010 Cuma

‘Rahat koltuk’tan Yozgat Ülkü Ocaklarına…

Yorum – Sürur Öztürk

Yozgat Ülkü Ocakları Basın Sözcüsü Yasin Muş, 12 Ağustos Perşembe günü Yozgat Muhabir’de yayınladığım “Ülkücülerin Akarsu’yu ziyareti” başlıklı yazım üzerine bana bir “e-mail” (elektronik mektup) göndermiş, ben de dün bu mektubu aynen yayınladıktan sonra, bu gün cevap yazacağımı belirtmiştim.

Aslında bu diyaloğu “tepki ve cevap” şeklinde tanımlamak pek doğru değil. Benim bahse konu yazım dikkatli okunduğunda, yazdıklarımın bir “eleştiri” olmaktan çok dostça bir “uyarı”, bir “tavsiye” olduğu anlaşılacaktır. Yasin Muş’un bu yazıma gönderdiği e-mail’i de bir “itiraz ve açıklama” olarak okuduğumu belirtmek isterim.

Yasin Muş’un mektubu, saygılı ifadelerle kaleme alınmış, makul seviyede bir mektup. Eleştiriye açık, kibar bir dil kullandığı için kendisine teşekkür ediyorum.

Mektubun - bana göre - “sorunlu” olan ve benim cevap yazma ihtiyacı duymama sebep olan kısmı, son paragraf. Asıl ele almak istediğim tarafı da bu kısım. Ancak, o kısma geçmeden önce, diğer bazı kısımlar hakkındaki görüşlerimi de kısaca kaydetmek istiyorum.

Yozgat Ülkü Ocakları Başkanı Kenan Filik, Yozgat’a yeni tayin edilen Emniyet Müdürü Bekir Akarsu’yu makamında ziyaret etmişti. Filik, Yönetim Kurulu Üyeleri ile birlikte gerçekleştirdiği ziyarette, Emniyet Müdürü Akarsu’ya, “Ülkücü gençler olarak her zaman güvenlik güçlerinin yanında ve destekçisi olduklarını” söylemişti.

Benim yazım da, özellikle bu cümle üzerine inşa edilmiş tavsiye cümlelerinden oluşuyordu. Güncel bir örnek vererek gerekçesini açıkladığım “tavsiye” cümleleri tekrar okunduğunda, buna itiraz edileceğini zannetmiyorum. Nitekim, sevgili Muş da bu kısma yönelik bir itirazda bulunmamış.

Aynı cümleleri tekrarlamayacağım ama bir ilâvede bulunmak istiyorum:

Yozgat zaten bir terör bölgesinde yer almıyor. Yozgat, adı terörle anılan bir şehir de değil. Yozgat halkı da bugüne kadar “terör örgütüne destek” sayılabilecek en küçük bir eğilim göstermedi. Bu bakımdan zaten Yozgat’ta herkes, “her zaman güvenlik güçlerinin yanında ve destekçisi” durumunda.

Fakat, şu bir gerçek ki, 12 Eylül öncesinden bu yana ülkücü gençlerin millî hassasiyetleri çoğu zaman istismar edildi ve ülkücüler pek çok kere kullanıldılar. Ben de bu sebeple, “Devletin terörle mücadele için yeterince askeri ve polisi vardır. Askerin ve polisin işini üstlenmeye kalktığınızda, yarın başka şeyleri de üstlenmek zorunda kalırsınız” diye yazmış ve Hatay Dörtyol olaylarında MHP’li Belediye Meclisi Üyesi Bestami Kılınç’ın nasıl kullanıldığına dikkat çekmiştim.

Bu uyarı da, Yozgat’ın yeni Emniyet Müdürü Sayın Bekir Akarsu’ya yönelik herhangi bir şüphe, bir su-i zan ya da herhangi bir ima içermiyor. Sadece, geçmişten ders alınması ve aynı hataların tekrarlanmaması gerektiğine dair bir uyarıda bulunuyorum… Bu vesileyle, Sayın Akarsu’ya da yeni görevinde başarılar diliyor, Yozgat’a hoş geldiniz diyorum…

“Ülkücülerin güvenlik güçleriyle olan ilişkisi, normal ‘vatandaş - devlet ilişkisi’nin bir adım ötesine geçtiğinde, bundan hem memleket, hem de ülkücüler zarar görüyor” diye yazmış ve böyle düşünmemin gerekçesini de yazımda açıklamıştım… Bu görüşlerimin arkasındayım…

Ülkücü gençleri, “Devletin ordusu, emniyet ve istihbarat teşkilatı terörle mücadele edemiyor; en iyisi biz kendi işimizi kendi yöntemlerimizle kendimiz halledelim” düşüncesine sevk eden her faaliyetin sinsi bir tuzak olduğuna ve ülkücülerin bu tuzağa düşmemeleri gerektiğine inanıyorum. İşaret etmek istediğim husus buydu. Gerekirse, konunun bu kısmını başka yazılarda müzakere edebiliriz...

Ben, siyasî partilerin gençlik kollarının ve kamuoyunda bazı siyasî partilere yakınlıklarıyla bilinen gençlik teşkilatlarının, sadece “terörle mücadele” ve siyasete odaklanmalarını çok yanlış buluyorum.

Özellikle, uzun yıllardan beri terör olaylarının yaşanmadığı Yozgat’ta, bu tür gençlik örgütlerinin çok daha farklı konularda son derece faydalı ve verimli başka faaliyetler yürütebileceklerine inanıyorum. Bu, bütün partilerin gençlik kolları ile, siyasî partilerden bağımsız (!) çalışan bütün teşkilatlar için de geçerli…

Yasin Bey, mektubunuzda, “… gerekli projeleri hazırlayın, bir taslak halinde bize sunun, biz de genç beyinler olarak size gerekli her türlü yardım ve destekte bulunalım” diyorsunuz.

Teşekkür ederim de, mesele sizin bana destek olmanız değil ki… Ben size, ‘Benim bazı projelerim var, bana destek olur musunuz?’ demedim ki… Mesele, sizin birtakım projeler üreterek, Yozgat’ın ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine destek olmanız… Aslolan, idealist gençler olarak, sizin bu konulara kafa yormanız, projeler üretmeniz, birtakım organizasyonlar düzenlemeniz; enerjinizi bu alanlara yoğunlaştırmanız…

Fakat yine de, madem böyle bir çağrıda bulunmuşsunuz, büyük bir memnuniyetle, zaman zaman size bazı önerilerde bulunabilirim. Uygun görür ya da görmezsiniz, uygulamaya koyar ya da koymazsınız, o sizin tercihiniz…

Gelelim, mektubunuzun bana göre sorunlu olan kısmına…

Son paragrafa kadar gayet olgun, saygılı ve kibar ifadelerle seyreden mektubunuz, nedense son paragrafta adeta üslûp değiştirmiş. Fakat, benim üzerinde durmak istediğim husus, bu üslûp değişikliğinden ziyade, bir cümlede kendini gösteren bir bakış açısı:

“Eğer Yozgat’ta değilseniz ve rahat koltuğunuzda oturup il dışından bu yazıyı birçok şeyden bihaber yazıyorsanız, sizi Yozgat’a sorunların içine davet ediyorum, sorunlarla yüzleşmeye...” diye yazmışsınız.

İstanbul’da yaşıyorum. Kastettiğiniz manâda hiçbir koltuğa sahip değilim. Evimdeki koltuktan başka hiçbir ‘rahat koltuğum” da yok. Kimsenin de bunu bana çok göreceğini zannetmiyorum… Bir savunma psikolojisi ile değil, bilgi sahibi olmanız için kaydetmek isterim ki, geçinebilmek için 2 ayrı işte çalışıyorum. Daha birkaç gün öncesine kadar, sabah 06.15’te evimden çıkıp, akşam en erken 21.30’da evime dönüyordum. (Şimdi, 1-1,5 saat daha erken dönebiliyorum…)

Yozgat basınını ve ulusal basına yansıyan Yozgat haberlerini dikkatle takip ediyorum. Basına yansımayan konularda da, Yozgat’taki birbirinden farklı düşünen dostlarımla sık sık görüşüyor, bilgi ve görüşlerine müracaat ediyor, kanaat sahibi olmadan önce bilgi sahibi olmaya çalışıyorum. Yazdığım haberler için ihtiyaç duyduğumda Yozgat’ın yetkilileriyle de görüşüyor ve mümkün olduğu kadar doğru haberler, isabetli yorumlar yazmaya çalışıyorum. (Yazdıklarımda eksiklikler ve yanlışlıklar varsa, bunların tamamlanmaya ve düzeltilmeye açık olduğunu da daha önce Yozgat Muhabir’de kaydetmiştim.)

Mektubunuzdaki yaklaşımınızda asıl eleştireceğim husus şu:

Sadece sizde değil, maalesef Yozgat’ta yaşayan pek çok kişide, yanlış olduğuna inandığım şöyle bir kanaat yerleşmiş:

“Yozgat’ta yaşamayanlar, başka bir şehirde yaşıyor olmakla büyük bir suç işlemişler ve Yozgatlı olarak anılma hakkını kaybetmişlerdir. Yozgat dışında yaşayan Yozgatlılar, Yozgat’ı bilmezler, Yozgat’tan habersizdirler. Tuzu kuru insanlardır. Bir elleri yağda bir elleri baldadır. Rahat koltuklarında oturur ve Yozgat hakkında ahkâm keserler. Onların Yozgat’a dair görüş beyan etme, teklif, tavsiye ve eleştiride bulunmaya hakları da yoktur. (Kör mü gitmeselerdi!...) Onlar sadece kendilerinden yardım istendiğinde yardım etmeli, onun dışında Yozgat’ta olup bitene burunlarını sokmamalıdırlar…”

Sizin için söylemiyorum; bu sakat anlayış farkında olunmadan bazen o kadar abartılır ki, lisân-ı hâl ile âdeta, “Erkeksen Yozgat’a gel de sana dünyanın kaç bucak olduğunu gösterelim” boyutuna vardırılır…

Oysa, gerçek hiç de öyle değildir. Türlü ekonomik ve sosyal sebeplerle Yozgat’tan ayrılmak durumunda kalıp başka şehirlerde yaşayan Yozgatlıların pek çoğu, belki Yozgat’ta yaşayanlardan daha fazla memleketlerine sahip çıkmakta, Yozgat’ı gün gün takip etmektedirler. Yozgat basınının en sadık ve en dikkatli okuyucuları da Yozgat dışında yaşayan Yozgatlılardır. Muhtemelen, internet okuyucularının sayısı, Yozgat’ta matbaada basılan gazetelerin okuyucularından daha fazladır…

Uzak diyarlarda olmalarına rağmen doğdukları toprakları unutmayan, bağlarını koparmayan yüz binlerce Yozgatlı, zaman zaman “Boşuna uğraşmayın, siz bizden değilsiniz… Sizden yardım istediğimizde yardım edin, gerisine karışmayın, işinize gücünüze bakın…” yaklaşımına maruz bırakılıyorlar. Sizce, biraz ayıp olmuyor mu yani?

Bunları sadece siz gençler için değil, Yozgat’taki yetişkinler için de kaydediyorum. Bu sözleri kırgınlık ifadeleri zannetmeyin. Öfkeyle değil, tebessümle yazıyorum. Ben sadece bir tespitte bulunuyor, konunun bu tarafına da dikkat çekiyorum.

Ne yapalım yani? Yozgat’ta yaşamıyoruz diye Yozgat’ı unutalım, bağlarımızı koparalım mı? Yozgatlı olduğumuzu unutup ya da inkâr edip, her birimiz bir İstanbullu, bir Ankaralı, bir Kayserili, bir İzmirli mi olalım?... Sayısı hayli kabarık olan “küskünler ordusu”na mı katılalım? “E madem öyle, o halde ne hâliniz varsa görün!” diyenlerden mi olalım?

Buralarda “Nerelisin?” ya da “Memleket neresi?” diye soranlara, “Yozgatlıyım” diye cevap veriyoruz. Fakat itiraf edelim ki, “Yozgatlıyım” derken, bunu göğsümüzü gere gere söyleyemiyoruz. Göğsümüzü gere gere söyleyebilmek için de, Yozgat’ta gördüğümüz aksaklıkların giderilmesine katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Yozgat dışında yaşayan Yozgatlılar olarak bizler, büyük şehirlerde yaşıyorsak, Yozgat’ın da her bakımdan büyük bir şehir hâline gelmesi için elimizden gelen çabayı göstermeye çalışıyoruz. Yozgat’ın işadamlarıyla, ilim adamlarıyla, sanatçılarıyla, edebiyatçılarıyla, gazetecileriyle, yazarlarıyla; ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan yükselen, gelişen, büyüyen, kalkınan bir şehir olmasını arzu ediyoruz…

Az çok mürekkep yalamış, eli kalem tutanlarımız, eleştirilerini, uyarılarını, tavsiye, teklif ve taleplerini dile getiriyorlarsa, bunlardan memnun olmak, bunları değerlendirmek, bunlardan istifade etmek gerekir. İlâçların tadı genellikle hoş değildir…

İyi niyetle dile getirilen eleştiriler sorun çıkarmaz. Eleştiriler bir “saldırı” gibi algılanır ve bir husumet, bir düşmanlık sebebi hâline getirilirse sorun çıkar.

Kimilerinin zannettiğinin aksine, bizim Yozgat’taki hiç kimsenin şahsına, hiçbir kurum ve kuruluşun kurumsal kimliğine karşı herhangi bir husumetimiz yok. Niye olsun ki? Eleştirilerimiz, kendimizce yanlış bulduğumuz bakış açılarınadır.

İster genç olalım ister yetişkin, birbirimize saygısızlık ve hakaret etmediğimiz müddetçe, her konuyu tartışabiliriz ve tartışmalıyız da. Birbirimizi eleştirebilmeli ve bu eleştirileri olgunlukla karşılayıp, bunlardan istifade edebilmeliyiz.

Kim olursak olalım, kendimizi nasıl tanımlıyor olursak olalım, Yozgat’ta bir eleştiri ve tartışma kültürünün oluşması için elbirliği ile çaba göstermeliyiz. Farklı dünya görüşlerine, farklı siyasî ve ideolojik fikirlere sahip olsak da, bir araya gelebilmeli, istişare, müzakere ve münazara edebilmeliyiz. Tabii, münazarayı münakaşaya dönüştürmeden… Sorunlarımızın çoğu, onları açıklıkla masaya yatırmak yerine, sürekli halının altına süpürmemizden kaynaklanıyor…

Tekrar hareket noktamıza dönecek olursak; benim dile getirdiğim eleştirileri ya da benzerlerini, ulusal basından Yozgatlı olmayan bir gazeteci de dile getirmiş olabilirdi.

Daha önce başka bir yazımda da ifade etmiştim, Yozgat’a dair herhangi bir eleştiride bulunmak için mutlaka Yozgatlı ve Yozgat’ta yaşıyor olmaya da gerek yoktur. Nereli ve kim olursa olsun, herkes eleştiride bulunabilir. Elbette Yozgat’ta yaşıyor olmak, Yozgat’ı daha iyi tanımak ve bilmek imkânı verir ama bu Yozgat dışında yaşayanların her şeyden bîhaber oldukları anlamına gelmez. Üstelik, dışarıdan bakıldığında pek çok şey çok daha sade ve net olarak gözüküyor…

Hâsılı, sorun yok. Niyetimiz sorun çıkarmak değil, sorun çözmek. Daha önce pek yazılıp çizilmeyen mevzular yazılıp çizilmeye başlandığında rahatsızlık verici olabilir; ama bütün bunların zamanla aşılacağına inanıyorum… Gurur meselesi yapmadan, inatlaşmadan, diklenmeden, husumete ve düşmanlığa yol açmadan…

Ben MHP’li değilim. Kendimi ‘ülkücü’ olarak da tanımlamıyorum. Fakat, o ortamları, o havayı, o psikolojiyi, o hassasiyetleri, o duygu şahlanışlarını, o idealleri çok iyi bildiğimi düşünüyorum. Siyasî ve ideolojik saplantılarım yok. Çağrınızda samimi iseniz, Yozgat Ülkü Ocakları’nın gerçekleştirebileceği faaliyetler konusunda zaman zaman bazı önerilerim olabilir ve bunları sizlere e-mail vasıtasıyla iletebilirim.

Yozgat’a gelme fırsatı bulduğumda, ‘acı kahvenizi’ içmek için sizi ziyaret edeceğim…

Allah’a emanet olunuz…

(surur-ozturk@hotmail.com)

4 yorum:

HarbiCix66 dedi ki...

Gerçekten ben sizin İstanbulda yaşadığınız bilmiyordum ama Teşekkür ederim buranın sürekli takipçisiyim Gurbette Yaşayan Yozgatlılar hakkında söylediğiniz ve konunun tamamen arkasındayım TESEKKÜRLER TESEKKÜRLER

Unknown dedi ki...

Ben Tokat'ta yaşayan bir Yozgatlıyım. Mesleğim ise gazetecilik. Sürur Öztürk'ün gurbette yaşayan bir Yozgatlı olarak, Yozgat'ta yaşanan olaylara kayıtsız kalmaması hoş bir durum. Lakin, dışarıda yaşayan bir Yozgatlı olarak, bu köşede ismi zikredilen Yasin Muş'un söylediklerine de katılmıyor değilim. Dışarıdaki Yozgatlıların sahada tam olarak ne olup bittiğini bilmeden sıcağı sıcağına yorum yapmasının getireceği zararı tecrübe etmiş bir hemşerinizim. O yüzden Sayın Öztürk'e detaylı bilgi sahibi olmadığı konularla ilgili yorumlarında daha dikkatli olmasını tavsiye ediyorum. Yazılarını beğenerek takip ettiğim Öztürk'e, yine çok yakinen tanıdığım Yasin Muş tarafından çok düzeyli bir üslupla gerekli uyarının yapıldığını düşünüyorum. Öztürk'ün yapılan eleştirilere karşı gösterdiği takdir edilmesi gereken mütevaziliği ve objektifliği ise gözden kaçırılmaması gereken bir başka husus.

Yüksek müsaadelerinizle; Yozgat ve Terör ile ilgili yorumunuza da değinmek istiyorum. Sizin de buyurduğunuz gibi Yozgatlılar, her zaman güvenlik güçlerinin destekçisi olduklarını göstermiştir. Bu durumun ispatını, Yozgat Ülkü Ocakları gibi sivil toplum örgütlerinin "bürokrasi temsilcilerine" yaptıkları ziyaretler ve bu ziyaretlerde konuşulan başlıklardan öğrenen bizler, sonra ki nesillere de aynı imajı ulaştırabilmek adına bu tür ziyaretlere devam etmeliyiz. O yüzden ziyaretin eleştirilecek bir tarafı yoktur kanaatindeyim.

Tabii ki devletin yeterince kolluk kuvveti vardır. Ama halk desteğinin aleni varlığı, asker ve polisin mücadele ruhuna ivme katacaktır. Terör bölgesi olarak anılan "komşu şehir" Tokat'ta yaşayan bir gazeteci kardeşiniz olarak direkt gözlemlediğim de budur!

Yorumlarınızı ve düşüncelerinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkür ediyorum. Allah kaleminize zeval vermesin.

Adsız dedi ki...

Bıraksınlar Milliyetçi Hareket Partisi'nin Gençlik Koları Değil söylemlerini bunlar yalandır. Milliyetçi Hasreket Partisinin Gençlik Kolları yok ama Yan Kuruluşlardan sorumlu Genel Başkan yardımcılığı diye bir oluşumu var. Ülkü Ocakları Gençlik Kollarındanda ileride tam anlamıyla MHP ile içiçedir. Bu masallarla yıllarca milleti uyutup Lise çağlarında milletin aklını karıştırıp, vatan millet edebiyatı yapıp, gençleri toplarlar. Seçimlerde afiş, süsleme vb ileri lise çağlarındaki çocuklara yaptırırlar. Sonrada başkanlık yaparlar. Keşke gençlik kolları olabilseler hizmet eden çocukların hiç birisi oyda kullanamıyor reşit değil yani... Yasin Muş çok mu? zeki zannediyorsun kendini...

Adsız dedi ki...

Ülkü ocakları eğitim ve kültür vakfının geçmişi bellidir.Mhpden önceye dayanan bu geçmiş yarım asıra dayanmış bir ideolojik harekettir ve ülkemizin doğal reflekslerini ülkü ocakları oluşturmaktadır geçmişi bugünü ve yarını ile değerlendirdiğimiz zaman her platformda bulunması gereken bir vakıf olduğu ise açık bir şekilde ortadadır...Bu doğrultuda genç nesilleri bilinçlendirmek için yapılan çalışmalar ise takdir edilecek bir hususdur...Ülkü ocakları şuan itibariyle dünya üzerindeki en büyük ideolojik topluluklardan birisidir ve ülkemizin damarlarında dolaşan asil bir kandır...Yapılan ziyaretler ise olması gereken bir harekettir...