20 Mayıs 2010 Perşembe

Artık çok geç

Yorum – Faruk Mansuroğlu

Zaten artık kimse görüntülerin gerçek mi yoksa montaj mı olduğuyla pek ilgilenmiyor. Nitekim CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, bir televizyon kanalında açıkça, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık yarışının Sayın Deniz Baykal’ın kaset olayıyla hiçbir alâkası yok” dedi.

Yani, ‘Görüntülerdeki Baykal değilse bile önemli değil, artık sonuç değişmez’ diyor. Oysa CHP bu aşamaya o görüntülerle geldi.

Siyasi komplolar böyledir; merhameti yoktur…

Ulusal Kriminal Büro, özel bir ses ve görüntü analiz şirketi. Şirket, ücret karşılığında, cinayet, silahlı soygun, trafik suçları, cinsel taciz gibi konularda, adli video kriminal görüntü doğrultma, açığa çıkarma ve raporlama çalışmaları yapıyor; raporlarının hukuki ve cazai sorumluluğunu da üstleniyor.

Deniz Baykal’ın avukatı Muzaffer Yılmaz, internette yayınlanan gizli kamera görüntülerini Ulusal Kriminal Büro’ya götürüp analiz yaptırmış.

Ulusal Kriminal Büro’nun yöneticisi Uğur Kurtulan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’a ait olduğu iddia edilen görüntülerde yaptıkları kriminal inceleme sonucunda, görüntünün “modifikasyonla değiştirildiği” kanaatine vardıklarını söyledi. Açıklamalarından benim anladığım kadarıyla, ‘Ayrı ayrı çekilen gerçek görüntüler, üzerinde oynanıp değiştirildikten sonra montajlanmış’ diyor.

Kurtulan’ın temel tezi de şu:

“Görüntülerdeki kişinin, Sayın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal olduğunu ispat ve iddia etmek, özellikle ispat kelimesinin altını çiziyorum, asla mümkün değildir. İddia edilen bayanın Sayın Nesrin Baytok olduğunu ispat etmek de aynı kuvvetle mümkün değildir.”

Bir anlamda, ‘Biz, görüntülerdeki kişinin Baykal olmadığını kesin olarak ispat edemiyoruz ama görüntülerin Baykal’a ait olduğunu iddia edenler de bunu kesin olarak ispat edemezler’ diyor.

Konu yargıya intikal edecekmiş. Yargı, bu ‘bilirkişi raporu’nu ne ölçüde dikkate alacak, bilemeyiz.

Fakat eski Adli Tıp Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Uğur Kurtulan’ın açıklamalarına karşı çıkıyor. Prof. Atasoy’un gerekçesi de şu:

“İnternette dolaşan bir görüntü üzerinden hiçbir bilirkişi görüş beyan edilemez. İnceleme ancak orijinal kaset üzerinden yapılabilir. Nasıl el yazısında fotokopi üzerinden inceleme yapılamıyorsa, ses ve görüntü de ancak gerçek belgeler üzerinden incelenebilir. Kasetin aslı incelenmeden sahte denilemez.”

Baykal’ın Ulusal Kriminal Büro aracılığıyla yaptığı savunmaya medya pek önem vermedi, büyütmedi. Dolayısıyla da, Baykal’ın Kurultay öncesi bu çıkışı, siyasî gelişmelerin yönünü değiştirecek bir etki yapmadı.

Baykal, kamuoyunda hâlâ, hakkındaki iddiayı kesin bir dille yalanlamış bir siyasetçi konumunda görülmüyor. Görüntüler kamuoyunun gündemine geldiğinde kameraların karşısına çıkıp açıkça, “Ben, iddia edildiği gibi, adı geçen hanımla asla bir odada uygunsuz bir şekilde yalnız kalmadım, onunla birlikte olmadım” demiş olsaydı, bugün daha farklı bir konumda olabilirdi. Ama o, “bu bir komplodur” dedi, bu komplodan da AK Parti’yi sorumlu tuttu.

Zaten artık kimse görüntülerin gerçek mi yoksa montaj mı olduğuyla pek ilgilenmiyor. Nitekim CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, bir televizyon kanalında açıkça, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık yarışı ve Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde başlayan bu gençleşme, yenilenme ve iktidara yürüyüş hareketinin, önceki dönem Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal’ın kaset olayıyla, aday olarak çıkıp çıkmamasıyla hiçbir alâkası yok. Bu, CHP’nin kendi iç dinamiklerinden, kendi örgütlerinden, kendi tabanından ve tabanını zorlayan, örgütlerini zorlayan halktan gelen bir istem” diyor.

Yani, ‘Görüntülerdeki Baykal değilse bile önemli değil, artık sonuç değişmez’ diyor. Oysa CHP bu aşamaya o görüntülerle geldi.

Siyasi komplolar böyledir; merhameti yoktur…