Yorum - Sürur Öztürk
Bir önceki yazımın başlığı, “Yozgat, değer üretmedikçe başarılı olamaz” şeklindeydi. O yazıda özetle şöyle demiştim:
‘Benim görebildiğim kadarıyla, Yozgat’ın “tanıtım” konusundaki en büyük sıkıntısı, tanıtımını yapacağı materyal bulmakta zorlanmasıdır. Bunun sebebi, Yozgat’ın hiçbir alanda “değer” üretmemesidir.’
Peki, nasıl “değer” üretebiliriz?
Öncelikle, bu alanın çok geniş ve Yozgat açısından bâkir bir alan olduğunu görmek gerekir. Kültür-sanat, hediyelik eşya, tarım ve hayvancılık gibi alanlar, öncelikli alanlardır…
Madem bir süredir kültürel ve folklorik konular üzerinde duruyoruz, “değer üretmek”ten ne kastettiğimi, bu alandan bir örnekle ifade etmeye çalışayım:
Bir şehir, nohut, mercimek, ayçiçeği, pancar gibi maddî ürünlerini markalaştırarak değer üretebileceği gibi, kültürel varlıklarını da aynı şekilde markalaştırıp değer üretebilir.
Meselâ Yozgat, belki Nasreddin Hoca büyüklüğünde ve Nasreddin Hoca derinliğinde bir “hikmet sahibi nüktedan” çıkaramaz ama, kendi meşhur nüktedanlarını pekâlâ bir marka hâline getirebilir ve değer üretebilir.
Bu hiç de zor değildir. Yozgat’ın meşhur nüktedanlarını günümüze taşıyacak tiplemeler, çizgi roman kahramanları oluşturulur.
Yozgat İl Kültür Müdürlüğü, Bozok Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi ile akademik bir çalışma yürüterek, bu nüktedanların fizikî, mizahî ve folklorik özelliklerini tesbit eder. Yani, bu nüktedanların dış görünüşleri, davranış şekilleri, mizah anlayışları, kılık kıyafetleri, yazılı ve canlı kaynaklardan faydalanılarak belirlenir.
Sonra, Yozgat’taki tiyatroya kabiliyetli gençler arasından, belirlenen nüktedanları sahnede canlandırmaya en uygun olanlar seçilir.
Yozgat’ın Halk Eğitim Merkezlerinde, veya “Bu gün de kasaya beş kuruş girmedi / Lânet olsun içimdeki dikiş sevgisine” diye yakınan terzilerinde, konfeksiyon atölyelerinde, belgelere sadık kalınarak, aslına uygun kostümler hazırlanır.
Yozgat’ın senaryo yazmaya kabiliyetli, tiyatroya âşinâ, bu işlerden anlayan, Türkçe’ye ve mizaha vâkıf edebiyatçıları, bu nüktedanların halk arasında bilinen nüktelerini kısa skeçler hâline getirirler; yahut da onların mizah anlayışlarıyla güncel konuların hicvedildiği senaryolar yazarlar.
Tiyatrocu gençler de, istişare edilerek ve titizlikle hazırlanan bu senaryolara göre, Yozgat’ın meşhur nüktedanlarını, düzenlenen özel törenlerde sahnede canlandırırlar.
Uzun zamandan beri derin bir uykuda olan ve henüz bir internet sitesi bile bulunmayan, Yozgat’ın meşhur televizyon kanalı RTV 66 da bu oyunların video kayıtlarını yapıp yayınlar…
Yozgat’ın çizerleri de, bu nüktedanların çizgi romanlarını hazırlarlar. Yozgat Valiliği, Yozgat Belediyesi, Yozgat Ticaret ve Sanayi Odası veya Yozgat Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği yahut da özel bir ticarî kuruluş, ya ayrı ayrı, ya da müşterek olarak bu çizgi romanları kaliteli bir baskıyla yayınlar ve satışa sunarlar. Bu yayınlar, yayınevleriyle anlaşmalar yapmak suretiyle de basılabilir. Hatır gönül değil, yüksek kalite esas alınır…
Eğer Yozgat’ta veya Yozgat dışındaki Yozgatlı sanatkârlar arasında bu işleri yapabilecek kişiler bulunamazsa, bu iş, büyük şehirlerdeki ünlü yazar ve çizerlere ücreti mukabilinde sipariş edilerek ama yayın kurulu tarafından denetlenerek gerçekleştirilir.
Bu nüktedanların tiplemeleri, bastırılacak olan öğrenci defterlerinin kapaklarında, etiketlerde, benzer kırtasiye ürünlerinde, oyuncaklarda, şapkalarda, tişörtlerde kullanılır. Yine Halk Eğitim Merkezlerinde bu nüktedanların bez kuklaları hazırlanır, yahut bu işi yapan ajanslara, firmalara sipariş edilerek hazırlatılır.
Bütün bunlar, kültürel ve folklorik özellikler taşıyan “yeni bir iş alanı”, küçük çaplı da olsa bir “sektör” oluşturmaya yönelik olarak yürütülür.
Eğer Yozgatlılar, geçmişte pek çok örneği olduğu üzere, bu ve benzeri teşebbüslere yine kayıtsız kalma eğilimi gösterir, o muhteşem “kulaasma / kulak asma-aldırma-boşver” vecizesine (!) sığınırlar, kimse de bir işin ucundan tutmazsa, yapılacak şey son derece basittir:
Bütün bunların hepsini birden yapıp teslim edecek, hatta tanıtım kampanyası ve pazarlamasını da üstlenebilecek büyük ajanslar vardır. Parasını öder, ürün ve hizmetleri teslim alırsınız…
İyi, hoş da, peki ya para? Parayı nereden bulacağız? “Kızgın bürokrat”tan rivayet edildiğine göre, “Yozgat’ta 30-40 milyarı bir araya getirmek bile imkânsız”mış. Eğer, ceplerinde akrep olan Yozgatlı zenginler, yine pamuk ellerini ceplerine atmaktan imtina ederlerse (ki büyük bir ihtimalle bu geleneksel meziyetlerini (!) sürdüreceklerdir), bu durumda AB fonlarına müracaat edilebilir… Olumlu cevap alınma ihtimali yüksektir… Malûmunuz, beğenmediğimiz ‘elin gâvuru’, bizim olan bazı şeylere bizden daha fazla değer verir… Biz Türklerin “gâvurluğu” ise, bizim olan şeylere sahip çıkmamak şeklinde tezahür eder…
Bu örnek, zamane gençlerinin “atıyorum”, eskilerin “farz-ı muhal” dedikleri türden sadece bir örnek, folklorik temalı bir bir tasarı… Farklı dallarda daha başka onlarca bâkir alan olduğu da unutulmamalıdır…
Böyle ya da buna benzer bir üretim yapmak, “değer üretmek”tir…
Bütün çabalara rağmen olmuyorsa, “Merhaba Yozgat” gazetesinden Soner Tümgan’ın, Yozgat’ın ağır psikolojik baskısı karşısında bir savunma mekanizması geliştirerek, isyan ve hiciv karışımı nüktesiyle, kinayeli olarak ifade ettiği gibi, “Manda ve himaye kabul edilir” demekten başka bir yol kalmamış demektir…
O zaman, en dertli, en ‘acıklı’ Yozgat türküleri eşliğinde, beslenme uzmanlarının ve doktorların göremeyecekleri tenha yerlerde, biz bize arabaşı yutmaya devam edebiliriz… Nasıl olsa, yutmaktan da yutturmaktan da vazgeçmiyoruz…
Pazartesi günü başka örneklerle devam edeceğim…