26 Temmuz 2009 Pazar

Popülizm Caddesi, İstismar Sokak

Haber - Analiz / Sürur Öztürk

Yozgat Belediyesi, yıllardır pekçok belediyenin düştüğü hataya düşüyor ve bazı cadde ve sokakların isimlerini değiştirmeye hazırlanıyor. Elimdeki listeye göre, 5 cadde ve 13 sokağın ismi, 31 Temmuz Cuma günü düzenlenecek bir törenle değiştirilecek.

Eski isimleri iptal edilecek olan cadde ve sokaklara, Yozgatlı şehitlerimizin isimleri verilecek.

Muhtemeldir ki, pekçok kişi, “Eee, ne güzel işte; ne var bunda?! Şehitlerimizin isimlerinin caddelere ve sokaklara verilmesinden neden rahatsız oluyorsun?” diye bana tepki gösterecektir. Belki, “Yoksa sen de mi hainlerdensin?” diye tepkilerini daha ileri boyuta taşıyacak olanlar da çıkar…

Bu ihtimale rağmen ben, bir Yozgatlı olarak, Yozgat kültürü adına kendimce taşıdığım sorumluluk gereği, bu konudaki düşüncelerimi açıkça ifade edip, itirazımı dile getirmeyi gerekli gördüm. Ben düşüncemi özetle ve samimiyetle açıklayayım, takdir sizin…

Şehirler, ülkelerin, cadde ve sokaklar da şehirlerin kültür ve medeniyetinin birer aynasıdır. Cadde ve sokak isimleri, o şehrin kültürel hafızası, sosyolojik tarihidir. Zengin kültür dünyamız içerisinde “mahalle kültürü”müzün çok özel bir yeri vardır ve bu mahalle kültürünü Batı ülkelerinde bulamazsınız.

Eskiden cadde ve sokaklara, geçmişte o muhitte sosyal, kültürel ya da dinî unsurlarıyla maddî ya da manevî izler bırakmış kişilerin isimleri verilirdi. Caddeye / sokağa ismi verilen kişiler, hem o yöre ahalisinin bildiği, hem de sevip saygı duyduğu kişiler olurdu. Böylelikle, her cadde ve sokak tabelası adeta, gelip geçenlere o muhitin tarihini fısıldayan, o muhitin sosyal ve kültürel geçmişine dair ipuçları veren sessiz tanıklar hükmündeydi. Bu niteliğiyle de, cadde ve sokak isimlerinin yazılı olduğu her tabela, o muhitin tarihine dair bir konu başlığı gibiydi. Tabelayı gördüğünüz zaman anlardınız ki, o muhitte vaktiyle o isimde bir zat yaşamış ve o zat, bu muhit üzerinde bazı kalıcı izler bırakmış… Veya, caddeye ya da sokağa isim olmuş bir tabir, terim ya da kavramın, vaktiyle o muhitte ön plana çıkmış baskın bir unsur olduğunu anlardınız. Bir ilçenin, bir semtin, bir mahallenin ya da bir sokağın tarihini yazacak olsanız, araştırmalarınızda karşınıza çıkacak olan isimler, kelime ve kavramlar, cadde ve sokak isimlerind de karşınıza çıkardı…

Sonra, pekçok konu gibi bu konu da siyasallaştırıldı. Belediyeler, popülist politikaların rüzgârına kapıldılar. Konjonktürel / dönemsel / kısa süreli / gelip geçici siyasî cereyanların etkisiyle, tam bir kültür katliamı yapmaya başladılar. O dönemde medyanın gündeminde olan, medyanın etkisiyle rağbet görüp muteber hâle gelen kişilerin isimlerini cadde ve sokaklara vermeye başladılar. İlçelerimizin, semtlerimizin, mahallelerimizin, caddelerimizin, sokaklarımızın, geçmişimizin derin izlerini, hatıralarını, sembollerini taşıyan eski isimlerini söküp attılar…

Her siyasî görüş, aynı hatayı kendi ideolojisine ve dünya görüşüne uydurarak uygulamaya başladı. Kendisini “solcu, Atatürkçü, laik” olarak tanımlayanlar da, “muhafazakâr-İslâmcı, milliyetçi-vatansever” v.s. olarak tanımlayanlar da, bu korkunç kültür katliamını, adeta birbirleriyle rekabet hâlinde, birbirleriyle yarışırcasına sürdürdüler…

Nazım Hikmet’in, Necip Fazıl’ın, Mehmet Akif’in hayatında ayak basmadığı, hiçbir şekilde doğrudan irtibatının olmadığı cadde ve sokaklara onların isimlerini verirken, alkışlandılar. Pek az aydın dışında kimse de onlara “Durun, alkışlanmak uğruna mahallelerimizin geçmişini, tarihini yok edemezsiniz!” demedi…

Esasında bu yazıyı, kısa bir süre önce Sorgun Belediyesi bir caddeye merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun adını verdiğinde yazacaktım ama, konuyu siyasî bir sembol üzerinden gündeme getirdiğimde, meselenin esasının siyasî değil kültürel olduğunu anlatmamın çok daha zor olacağını düşündüm. Buna rağmen yazmaya karar verdiğimde ise, gündemin öne çıkan maddelerini takib etmek icab etti ve yazmaya fırsatım olmadı…

Sorgun, Yozgat’ın en büyük ilçesi de olsa, nihayetinde bir ilçe kimliği taşıyor. Yozgat merkez ilçe ise, Yozgat’ın bütününü, şehrin tamamını temsil ediyor. Bu sebeple, Yozgat Belediyesi’nin bu kararının tartışmaya açılmasını gerekli görüyorum.

Önce birer Türk vatandaşı, sonra da birer Yozgatlı olarak herbirimiz, Müslümanlığımızın bir gereği olarak, şehitlerimize aynı derecede yüksek bir değer veririz. Hiç tanımadığımız, hiçbir irtibatımızın olmadığı şehitlerimizin toprağa verilişini bile, kendi öz evlâdımızı kaybetmişiz gibi ciğerimiz yanarak izleriz. Sadece üzülerek de değil elbette… Gıyabında yiğitliğine şahitlik edip, şehadetinden gurur duyarak ve şehadetine imrenerek… Şehitlerimize değer vermek konusunda birbirimize karşı “nutuk atma yarışması” yapmak bizi büyütmez, küçültür…

Hepimiz askerlik yaptık. İcab ettiğinde yine silah altına alınmaktan da geri durmayız. İcab ettiğinde, bizden önceki nice vatan evlâdının yaptığı gibi, düşmanın üzerine hücem etmekte ve şehadete doğru koşmakta tereddüt etmeyiz…

Fakat, şehitlerimize verdiğimiz değer ve onların aziz hatıralarına duyduğumuz saygı, bizi belediyeciliğin sosyal ve kültürel sorumluluğundan uzaklaştırmamalı.

Elimdeki listeye baktım, şükür ki, isimleri değiştirilecek olan cadde ve sokakların pekçoğu zaten rakamlarla isimlendirilmiş. “44. Sokak”, “72. Sokak”, “2. Cadde” gibi… Bu bakımdan, değiştirilmeleri kültürel bir kayıp olmayacak.

Ancak, caddelerimize ve sokaklarımıza, geçmişte o muhitte yaşamış, o muhite maddî veya manevî izler bırakmış, bıraktıkları izler kamuoyuna malolmuş kişilerin isimleri verilmeli, zaten o nitelikte olanlara da hiç dokunulmamalı. Bir şehrin kültürü, bu şekilde daha iyi muhafaza edilir.

Zaman içerisinde istismara varabilecek popülist politikalara pirim verilmemeli, bunun önü açılmamalı.

Şehitlerimize gerçekten saygı göstermek istiyorsak, onların ailelerine, çocuklarına ve onların gelecekteki çocuklarına, gururla ve rahatça yaşayabilecekleri planlı, estetik, ferah, temiz ve yeşil bir şehir bırakabilmeli, caddelerini ve sokaklarını kalitesizlikten, kaçak yapılardan, çirkinliklerden, tozdan, çamurdan koruyabilmeliyiz. Bence, gerçek anlamda belediyecilik yapmak, caddelere ve sokaklara şehitlerimizin isimlerini vermekten daha hayırlı bir iş olur…

Üstelik, Yozgat Valiliği’nin şehitlerimizin hatırasını yaşatmak konusunda zaten bir çalışması vardı. Daha önce açıklandığı üzere, Yozgat Valiliği, “Yozgat Geçmişin İzinde Geleceğe Yolculuk Müzesi” kuracak. Müzede, millî kahramanların balmumu heykellerinin yanı sıra; Çanakkale’de, Kore’de, Kıbrıs’ta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da şehit düşmüş Yozgatlıların isimleri sergilenecek. Bence, böyle bir çalışma, Yozgat için yeterli. Çünkü, zaten şehitlerimize verdiğimiz değeri maddî unsurlarla karşılayamayız. Nihayetinde, bütün yaptıklarımız, verdiğimiz değerin sadece bir sembolü olması niyetiyle yapılır…

Yozgat Belediyesi ise, 18 cadde ve sokağa şehitlerimizin isimlerini vermeye hazırlanıyor. Peki ya diğer şehitlerimiz? Diğer caddeler, diğer sokaklar ne olacak?... Bence bu tutarlı bir proje değil ve tekrar gözden geçirilmeli.

Çocuklarımıza ve gençlerimize şehadetin ne olduğunu, önemini ve değerini anlatalım; şehit ailelerini ve çocuklarını aç ve açıkta bırakmayalım, daha makbule geçer…

Belediye Başkanımız Sayın Yusuf Başer’in ve bu kararın altında imzaları bulunan değerli Belediye Meclisi üyelerinin samimiyetlerinden hiç şüphem yok. Bu yazıyı, onların çalışmalarına köstek olmak ve hizmetlerinin toplumdaki itibarını düşürmek için değil, aksine, çalışmalarına katkıda bulunmak niyetiyle yazıyorum. Ben bir Yozgatlı olarak, Yozgat Belediyesi’ni daha öncelikli ve daha büyük problemleri halleden, daha başarılı bir belediye olarak görmek istiyorum.

Yozgat’a gidip gelenler, şehrin genel görüntüsüne dair kanaatlerini ifade ederken, pek de iç açıcı konuşmuyorlar. Daha planlı, daha estetik, daha yeşil, daha temiz, daha ferah, daha iç açıcı bir Yozgat, şehitlerimiz ve onların geride bıraktıkları için de çok daha değerli bir hediye olacaktır. Şehitlerimizin mükâfatını Allah verecek; siz, belediyeciliğinizden haber verin!..

Bu konularda yazmaya devam edeceğim… Doğrusu, bu konuda ne düşündüğünü bilmek istediğim isimler de var. Siyasî görüşlerimiz uyuşmasa da, yazılarına önem ve değer verdiğim gazeteciler Tarık Yılmaz, İnan Soyer – Gökhan Doğan, Osman Hakan Kiracı, Ahmet Sargın ve Ahmet Büyüksoy, acaba bu konuda ne düşünürler?..