2 Haziran 2009 Salı

Meraklısına sorular...

Sürur Öztürk

Yaygın kanaat, siyasî partiler arasındaki ayrışmanın ideolojik farklılıklardan kaynaklandığı şeklindedir. Oysa bu bir yanılgıdır. Siyasî partiler, dünya siyasetine yön veren hâkim ittifaklar tarafından şekillendirilir. Hangi partinin hangi politikayı uygulayacağı, kimin kiminle kavga edeceği (ya da kavga ediyormuş gibi yapacağı), kimin kiminle işbirliği içinde olacağı önceden belirlenir. Bu bir tiyatro oyununa benzer. Seçmenler, sahnede gördüklerine göre öfkelenir ya da sevinirler. Oysa perde arkasında bambaşka şeyler olmaktadır…

Gelin, kendi kendimize bazı sorular soralım. Bu soruların cevaplarını da, belki başka yazılarda yine beraberce ararız…

Merhum Alparslan Türkeş, 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren ekibin içinde yer almasına ve darbe bildirisini radyodan okuyan asker olmasına rağmen, darbeden hemen sonra neden tasfiye edilip yönetimden uzaklaştırıldı? Bütün darbeler dış destekli olarak yapıldığına göre, Türkeş’in tasfiye edilmesinin küresel çaptaki temel siyasî sebebi ne olabilir?

27 Mayıs darbesine övgüler dizip, baş tacı eden bir kesim, neden 12 Eylül darbesini yerden yere vurmaktadır? Her ikisi de askerî darbe olduğu halde, neden 27 Mayıs’a “iyi darbe”, 12 Eylül’e ise “kötü darbe” denmektedir? Bu ayrışmanın temel siyasî sebebi ne olabilir?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde 4 ay 10 gün hapis cezası alan ve bu sebeple de partisi iktidara geldiği halde Genel Başkan olma hakkını kaybeden Recep Tayyip Erdoğan, yapılan Anayasa değişikliği sayesinde ve Siirt seçimlerinin yenilenmesi suretiyle milletvekili ve Genel Başkan olabildi. Yapılan Anayasa değişikliği, CHP’nin desteği sayesinde oldu. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal destek vermeseydi, Erdoğan milletvekili, Genel Başkan ve Başbakan olamayacaktı. Erdoğan ve Baykal birbirinin amansız siyasî rakipleriyse, Baykal, Erdoğan’ı siyasetten tasfiye etmek için eline geçen bu fırsatı kullanmak yerine, neden Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açtı? Bunun temel siyasî sebebi ne olabilir? Baykal’ın bu tavrının, Abdullah Gül ile bir bağlantısı olabilir mi?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kuzey Irak’a yapılan sınır ötesi harekatın beklenenden çabuk bitirilmesine neden tepki gösterdi? Neden, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin açıklamasındaki bazı ifadeler PKK’ya itibar kazandırıyor” diyecek kadar ağır bir dil kullandı? 12 Eylül darbesine kadar “ordu millet el ele” sloganını kullanan MHP, neden Bahçeli’nin liderliğinden itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri karşısında tavır değiştirdi? Bu değişikliğin temel siyasî sebebi ne olabilir?

Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Bahçeli’nin eleştirilerine cevaben, ‘Haksız ve seviyesiz saldırıların Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hainlerden daha fazla zarar verdiğini’ söyledi. MHP, siyasî hayatı boyunca askerden bu derece ağır bir eleştiri almış mıydı? Bu değişimin temel siyasî sebebi ne olabilir?

Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Genelkurmay Başkanlığı 27 Nisan’da “e-muhtıra” yayınlayarak, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasına açıkça karşı çıkmış, Anayasa Mahkemesi de “367” kararı alarak, Gül’ün seçilmesini engellemeye çalışmıştı. MHP oylamaya katılmasaydı, “367” kararı sebebiyle Gül Cumhurbaşkanı olamayacaktı. Ama MHP oylamaya katıldı ve Gül, MHP sayesinde Cumhurbaşkanı oldu. MHP’nin, Cumhurbaşkanı seçiminde Genelkurmay Başkanlığı ile ters düşmesinin arkasında, gözükenden daha başka bir sebep olabilir mi?

Türk Silahlı Kuvvetleri, aynı siyasî partiden geliyor olmalarına rağmen, neden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la yakın ve sıcak bir ilişki içindeyken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e mesafeli davranmaktadır? Anayasa’ya göre ‘başkomutan’ sıfatı Cumhurbaşkanı’na ait olduğu halde, Genelkurmay Başkanlığı neden Cumhurbaşkanı’na değil de Başbakan’a ‘başkomutan’ muamelesi yapmaktadır?

Demokrat Parti’de neden bir lider değişikliği oldu? Nasıl oldu da, kamuoyunda darbe karşıtı bir hava hâkim olduğu halde, adı “Demokrat” olan bir parti’nin Genel Başkanlığına “darbe karşıtı” söylemleriyle tanınan Süleyman Soylu değil de, “darbeci” olmakla suçlanan Hüsamettin Cindoruk seçildi?

Numan Kurtulmuş Saadet Partisi’ne Genel Başkan olmadan önce, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kurtulmuş’u neden partisine davet etmiş olabilir? Kurtulmuş’un bu davet karşısında doğrudan red cevabı vermek yerine ‘bir düşüneyim’ karşılığı vermesinin, nezaketten öte daha başka bir sebebi olabilir mi?

Numan Kurtulmuş Saadet Partisi’ne Genel Başkan olduktan bir süre sonra, “Millî Görüş’ün lideri” olarak bilinen Necmettin Erbakan neden partiye müdahale etme ihtiyacı duymuş olabilir? Numan Kurtulmuş’un “Saadet Partisi’nin lideri benim. Parti’de bir liderlik sorunu yoktur”, “Sayın Erbakan’ın görüşlerine başvurur ve fikirlerinden istifade etmeye çalışırız. Ancak hiçbir şart altında SP’yi vesayet altında yönetmeyiz” şeklindeki sözleri, geleneksel Millî Görüş çizgisinde hiç de alışık olunmayan cümleler olduğuna göre, Kurtulmuş’un bu sözleri ne anlama geliyor olabilir? Kurtulmuş’un uygulamayı planladığı parti politikasında, Erbakan’ı endişelendiren bir unsur olabilir mi?

Bu soruları çoğaltmak mümkün. Bu ve benzer sorulara doğru cevaplar veremedikçe, siyasî yorumlarımız isabetsiz olacak ve sadece bir dedikodu’dan, zaman kaybından ibaret kalacaktır.

Siyasî sebeplerle birbirimizle kavga ederken, “bunu yapmakla acaba hangi ülkenin projesini uygulamış oluyoruz?” diye kendi kendimize sormamız gerekir… Elbette düşünelim, kafa yoralım, analizler yapıp politika üretelim; ama boşuna kavga etmeyelim, havanda su dövmeyelim… Münazara edelim ama münakaşa etmeyelim. Vatan kurtarmaksa niyetimiz, kalkınmışlık bakımından Yozgat’ı kurtaramayan, Türkiye’yi nasıl kurtarsın?..