4 Nisan 2009 Cumartesi

“Sürmeli” ile gidip “Arjantin Tangosu” ile dönmek

Sürur Öztürk

Yozgat Lisesi Mezunları Derneği tarafından düzenlenen ‘mezunlar günü’ programına dair bir ayrıntı, Yozgat folkloru ve Yozgat kültürü adına beni derinden üzdü.

Anadolu Ajansı tarafından yayınlanan ve Yozgat basınında da yer alan habere göre, dans hocası Metin Yazır, Türkiye Tango şampiyonu Ahmet Dündar ve dans hocası Hicran Akın, Yozgat Askerî Gazinosu’nda düzenlenen programda Tango gösterisi sunmuşlar.

“Ee, ne var bunda?” diyeceksiniz… Bu hâliyle bir mesele yok. Gecede bir tango gösterisi sunulması, programı düzenleyenlerin bir tercihidir. Anlaşılıyor ki, derneğin yönetim kurulu, Yozgatlı bir dans şampiyonunun “Arjantin Tangosu”nu icra etmekteki başarısını Yozgat adına bir gurur vesilesi olarak kabul etmiş ve bu gururu davetlilerle de paylaşmak, geceye de bir renk katmak istemişler… Muhtemeldir ki, “geri kalmış bir şehir” olarak bilinen Yozgat’tan da “Batı kültürü”ne vâkıf “modern” bir dansçının çıktığının bilinmesinde fayda görmüşlerdir…

Türkçe Tango şarkıları, pek çoğumuzun zihninde duygusal çağrışımlar oluşturan, kendine has bir tarzı ve ritmi olan şarkılar… “Sevdim bir genç kadını…” diye başlayan ve; “Kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer / Bu sesimle ona ersem, bana dünyaya değer / Ne yazık ki, deniz engin, şu ufuklar ölgün / Bin elemle doğuyor her yeni gün…” nakaratıyla pek çok kişi tarafından bilinen ve sevilen şarkı, bunlardan birisi.

“Papatya gibisin beyaz ve ince / Eziliyor ruhum seni görünce / İsmin dudaklarımı yakıyor neden / Nedir bu çektiğim senin elinden…” mısralarıyla başlayan şarkı da, Türkiye’de bir dönem oldukça rağbet gören tango şarkılarındandı… Bu ve benzeri şarkıların, Türkiye genelinde bir dönem milyonlarca müziksever tarafından beğeniyle dinlendiği, pek çok şarkının da hâlâ pek çok kişinin hafızasında hatıralarını barındırdığı muhakkaktır.

Kültür-sanat, sorumluluk ve hassasiyet ister

Yozgat Lisesi Mezunları Derneği Yönetim Kurulu’nun niyetinin iyi olduğundan hiç şüphem yok; ama ben farkında olunmadan yapılan çok ciddi, çok vahim bir hataya işaret etmek istiyorum.

Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Tango şampiyonu Ahmet Dündar, Yozgat’taki programın sonunda, Anadolu bozkırında geleneksel halk danslarının yaygın olarak yapıldığını hatırlattıktan sonra, “tangonun da bu halk dansları figürlerine uygun olduğunu” söylemiş. Dündar, “Anadolu bozkırında tangoyu sevdirip, yaygınlaştırmak için yola çıktık. Anadolu’nun değişik şehirlerinde tango yapacağız, gerekirse kurslar açacağız” demiş.

Cehalet ve hakaret

Kimse kusura bakmasın, bu sözler hem bir cehalet hem de bir hakarettir.

Çünkü, bir dans türü olarak Tango, Arjantin genelevlerinde doğmuştur. Tango’nun tarihinin anlatıldığı hangi ansiklopediye baksanız, bu bilgiyi bulabilirsiniz.

“Tango” kelimesinin kökeni hakkında kesin bir bilgi olmasa da, bu kelimenin Latince’de “dokunmak” anlamına gelen “tangere” fiilinden türetilmiş olabileceği belirtiliyor.

Bazı kaynaklarda bir “ön sevişme” olarak da tabir edilen tango’nun, arjantin pavyon ve genelevlerinden dünyaya yayıldığı belirtiliyor. Tango’nun genelevlerden dünyaya yayılmaya başladığı ilk yıllarda, “ahlâksız-müstehcen” bulunduğu için, bazı Avrupa ülkelerinde anne babaların çocuklarına bu dansı yasakladıkları ifade ediliyor.

Elbette, Tango zaman içinde pek çok değişiklik göstermiş, toplumlarda ona yüklenen anlamlar ve algılama biçimi değişmiştir. Fakat, her sanat dalı bir zihniyetin, bir kültürün ürünüdür ve onun izlerini, sembollerini, figürlerini taşır.

Hangi figürler benziyor?

Şimdi, Yozgat’tan “Sürmeli” türküsü ile gidip, “Arjantin Tangosu” ile döndükten sonra, bambaşka bir kültürün ürünü olan Türk Halk Oyunları’nın tamamen bize has figürlerinin, Arjantin genelevlerinde doğup oradan dünyaya yayılan tango’nun figürleriyle “uyumlu” olduğunu ileri sürmek, önce büyük bir cehalet, sonra da Türk kültürüne, Yozgat folkloruna hakarettir.

Anadolu, kendini bilen aydın arıyor

1972-77 yılları arasında Yozgat Belediye Başkanlığı yapan Cevdet Dündar’ın oğlu olduğunu öğrendiğim Ahmet Dündar’ın dans icra etmedeki kabiliyetine ve başarısına bir sözüm yok. Görmediğim için bir değerlendirme yapamayacağım gibi, değerlendirme yapmak da dans ustalarına düşer. Benim işaret ettiğim husus, konunun kültürel boyutu…

Ahmet Dündar, “Anadolu bozkırında tangoyu sevdirip, yaygınlaştırmak için yola çıktık. Anadolu’nun değişik şehirlerinde tango yapacağız, gerekirse kurslar açacağız” demiş. Keşke bu kabiliyetini Yozgat Halk Oyunları’nın ya da daha geniş bir çerçeveyle, Türk Halk Oyunları’nın tanıtımı için kullansaydı.

Keşke, Anadolu’nun “Arjantin Tangosu”na değil, kendini bilen aydınlara ihtiyacı olduğunu anlasaydı…

Tepki gösterdiğim şey ne?

Yazımın yanlış anlaşılmaması için, tepkimin sebebini kısaca özetleyeyim:

Benim tepkim, Yozgat’ta tango gösterisi sunulmuş olmasına değil. O bir tercih meselesi. İsteyen istediği gösteriyi sunar. İnsanların kabiliyetlerine ve başarılarına saygı duyarım… Benim tepkim, Ahmet Dündar’ın, tango’nun figürlerinin, Türk Halk Oyunları’ndaki figürlerle ‘uyumlu’ olduğunu, benzerlik gösterdiğini iddia etmesine… Tango başka bir kültürün, bizim halk oyunlarımız ise bambaşka bir kültürün ürünü… Figürler de o kültürlerin yansıması… Tango figürlerini halk oyunlarımızdaki figürlere benzetmek, önce cehalet, sonra da hakarettir. Tepkimin özü, özeti bu… Yani, bu konu dinî ya da ahlâkî bir tartışma değil, tamamıyla kültürel bir tartışma konusudur...

Tarihî Yozgat Lisesi, Abdülhamid döneminde açılmış

“Mezunlar günü”nü, Yozgat Lisesi Mezunları Derneği düzenliyor. Yozgat Lisesi neresi? 1895 yılında İkinci Abdülhamid döneminde açılmış tarihî bir okul. Yozgat Lisesi’nin mezunları arasında, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’ten, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a kadar pek çok ünlü isim yer alıyor.

Kütüphanesinde 12 bin 176 kitap var

Yozgat Lisesi, binasının tarihî özelliğinin yanı sıra, 12 bin 176 kayıtlı kaynak eseri barındıran bir kütüphaneye sahip olmasıyla da ayrı bir değer taşıyor. Yozgat’ta “Taş Mektep” veya “Sarı Mektep” olarak bilinen okulda, Cumhuriyetin 75. yılında bir de okul müzesi oluşturulmuş.

Yozgat Yozgat olalı böyle zulüm görmedi

Hani, Bayburt’a ve Sivas’a maledilen bir hikâye anlatılır…

Türk Müziği’nin Türkiye radyolarında çalınmasının yasak olduğu Cumhuriyetin ilk yıllarında, Klasik Batı Müziği’ni halka sevdirmek için, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde konserler veriliyormuş. Sivas’taki konserden sonra bir paşa, konsere getirilen bir Sivaslı’ya sormuş: “Konseri nasıl buldun?” Sivaslı köylü hiç beklemeden cevap vermiş: “Valla paşam, Sivas Sivas olalı böyle zulüm görmedi…”

Şimdi, bu tango faslından sonra, mecazî anlamdaki o cümleyi Yozgat için de söyleyebiliriz herhalde:

“Yozgat Yozgat olalı, böyle zulüm görmedi…”

(sururozturk@gmail.com)