7 Şubat 2012’de, İstanbul’da özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya, KCK soruşturması kapsamında MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski müsteşar Emre Taner, eski müsteşar yardımcısı Afet Güneş ve iki MİT görevlisini ifade vermeye çağırmıştı. Ancak Hükümet, MİT’in arkasında durmuş ve Fidan’ı ifadeye göndermemiş, savcı Sarıkaya’yı görevden almış, çıkardığı bir yasayla da MİT mensupları hakkında soruşturma açılmasına dair düzenlemeler yapmıştı.
Yargı yoluyla MİT’e yapılan operasyonun bir sonraki adımında Başbakan Erdoğan’ın suçlu görülerek devrilmesinin planlandığı iddia edilmişti. Bu olay, Türk siyaset tarihine “7 Şubat krizi” olarak geçmişti.
Cem Küçük |
Yeni Şafak gazetesi yazarı Cem Küçük, “7 Şubat tarihin kırılma anıdır” başlıklı yazısında, isim vermeden, Başbakan Erdoğan’a yönelik bu yargı operasyonunun arkasında Cemaat’in olduğunu ima etti. Küçük, “MİT, Kamu Güvenliği Teşkilatı ve İç İşleri Bakanlığı’nda kendilerine kadro isteyenler, bunları alamayınca önce Beşir Atalay’ı ve ardından Hakan Fidan’ı hedef tahtasına oturttular. Beşir Atalay’ı İrancı olmakla suçladılar. Hakan Fidan’ı PKK’yı koruyup kollamakla itham ettiler” diye yazdı. Küçük, 7 Şubat’ın, 1988 Özal suikastı da dahil olmak üzere yakın tarihin en önemli olayı olduğunu kaydetti.
7 Şubat tarihin kırılma anıdır
Türkiye’de seçimle işbaşına gelmiş AK Parti hükümeti Türkiye’nin en büyük sorunu Kürt meselesi ve PKK’yı bitirmek için 2010’dan sonra başka yolları uygulamaya koymak istedi. Başbakan evvelden beri çok güvendiği ve sevdiği Hakan Fidan’la bu konuda sürekli fikir alış verişinde bulundu.
Tıpkı askeri kurmaylar gibi sertlik yanlısı çözümde direten Emniyet Teşkilatı’nın önerileri Başbakan’ın aklına hiçbir zaman yatmadı. O yüzden Hakan Fidan’la beraber Oslo süreci başlatılmış oldu. Aynı zaman dilimlerinde tüm uyarılara rağmen KCK tutuklamaları da devam etti. MİT’in uzun zaman uğraşlarla KCK içindeki adamları deşifre oldu.
Oslo görüşmeleri de basına sızdırılınca Öcalan’la başlatılacak olan çözüm ve barış süreci sekteye uğradı. Bu arada MİT, Kamu Güvenliği Teşkilatı ve İç İşleri Bakanlığı’nda kendilerine kadro isteyenler bunları alamayınca önce Beşir Atalay’ı ve ardından Hakan Fidan’ı hedef tahtasına oturttular. Beşir Atalay’ı İrancı olmakla suçladılar. Hakan Fidan’ı PKK’yı koruyup kollamakla itham ettiler. Bu arada Mavi Marmara’da vatandaşlarımız zalim İsrail devleti tarafından şehit edilince malum çevre dışında herkes tek yürek oldu. Bazıları İsrail’i değil eleştirmek destek bile verdiler. Çünkü o kesim İsrail’e karşı çıkarsa Yahudi sermayesinin kendilerini bitireceğinden hep korktu. Irak Savaşı’nda açıkça ABD’yi eleştiremediler bile.
Anahtar teslim devleti isteyen bu cenah ellerinin altından bazı şeylerin gittiğini görünce 7 Şubat’ı planladılar. Üstelik İsrail’in ilk kez Türkiye’de MİT’in başına getirilmiş birini açıkça hedef gösterdiği sırada. Başbakan Erdoğan çıktığı her programda, her sohbette, ‘Hakan Fidan’ın tutuklanacağını ve sonrasında sıranın kendisine geleceğini’ ısrarla söylemesine rağmen akılla düşünmeyi unutmuş olanlar, ‘Başbakan’ın tutuklanması anayasaya göre ancak şöyle şöyle olur’ gibi tezvirata başladılar.
Bu konuda yetenekle değil atamayla gelmiş biri 7 Şubat’ın efsane ve uydurma olduğunu, birinin bu balonu söndürmesi gerektiğini yazmış. Ona verilen görev gereği torba yasaları ve bunların ne anlama geldiğini sıralamış. Şimdi bu arkadaşların zihnine göre düşünürsek Martin Luther King’i James Earl Ray, Özal’ı Kartal Demirağ vurdu. Öyle ya, hadi ispat et arkasında başka güçler olduğunu mantığı geçerli ne de olsa.
7 Şubat, 1988 Özal suikastıyla beraber yakın tarihin en önemli olayıdır. Hedefinde açıkça Başbakan olan bir darbe ve tarihin kırılma anıdır. Bunu söyleyen Başbakan’ın bizzat kendisi. Elbette anayasaya göre Başbakan’ın nasıl tutuklanacağı belli ama şayet Hakan Fidan tutuklansa Başbakan Başbakanlık yapabilir miydi? Siz kimi kandırıyorsunuz? Efendim bunu ispat et? Edelim…
İstanbul, Ankara, İzmir’de Emniyet istihbarat dairesinin tümü tasfiye edildi. Milli Eğitim’de aynı operasyonlar sürdü, sürüyor da. Yargıda benzer süreçler devam ediyor. Başbakan’ın dinleme ofisine Emniyet içinden birileri dinleme cihazı koydu. Hatta bir bakanın dahi odasında aynı dinleme cihazından bulundu ama bu hükümet tarafından çok dillendirilmedi. 7 Şubat’ı yapanların bir kısmı bu ekiptendi.
Madem 7 Şubat efsane niye o zaman Hakan Fidan hedefinizde? Niye çözüm sürecini baltalamak için her yolu deniyorsunuz? Gazetelerinizde Hüseyin Gülerce dışında kimse 7 Şubat savcılarını suçlamadı. Hatta destek çıktı. Niye acaba? Ha, gerçek bir demokrat olan Etyen Mahçupyan televizyonlarda 7 Şubat darbedir dedi. Sağlam yazarlardan Mümtazer Türköne’nin 7 Şubat’ı onaylamadığı biliniyor. Ama ne hikmetse Şahin Alpay’ın 7 Şubat’ı savunan yazılarını yayımlamakta bir beis görmediniz.
Eğer 7 Şubat darbe değilse gidin Başbakan Erdoğan ve Hakan Fidan’ı bu konuda ikna edin. Ucuz polis eskisi tetikçilerini Fidan ve Erdoğan’a yöneltirken niye sesiniz çıkmıyor? Belirli internet siteleri üzerinden çözüm sürecine operasyon çekmeyi biliyorsunuz. Bazı yazarlara bilgi ve belge aktarıp kara propaganda yaptırıyorsunuz.
Hani basın özgürlüğü diyorsunuz, o zaman gazetelerinizde 7 Şubat ve Hakan Fidan’ı savunan tek bir yazı ve yazar niye yok? Bakın Sabah gazetesinde hükümeti eleştiren birçok yazı yayınlanıyor. Emre Aköz açıkça eleştiriyor hükümeti. Nazlı Ilıcak 7 Şubat’a sahip çıkıyor. Bu yazılar Sabah’ta yayınlandı. Ama tek bir tweetle, küfür etti diye Ergun Babahan’ı işten atıyorsunuz. Ama küfür eden diğer yazarlara dokunmuyorsunuz. ABD’yi çok eleştiriyor diye cesur gazeteci Tamer Korkmaz’ın yazılarını kesiyorsunuz.
Yani biri çıkıp da 7 Şubat diye bir şey yok diyorsa, ya yalan söylüyordur, ya saftır ya da ne olup bitiğini anlamayacak kadar acizdir. Hadi biz uydurduk, Başbakan, hükümet, MiT niye 7 Şubat’ın kendilerini yönelik bir komplo olduğuna inanıyor?
Hanefi Avcı için mahkemeler kurgulanıyor, Yüce Divan’da yargılanması gereken İlker Başbuğ tutuklanıyor ve 7 Şubat’a destek çıkanlar tüm bu davalara da sahip çıkıyor. Hakan Fidan’a hareketler ediliyor ama çıt çıkmıyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük sorunu çözülme aşamasında kara propaganda ve yalan haberler yaptırılıyor. Gezi sürecinde yabancı medyadan daha gönüllü hükümet karşıtlığı yapılıyor. Seçilmiş hükümetin meşruiyeti sorgulanıyor. Ne olup bittiğini anlayan beri gelsin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder