19 Mart 2015 Perşembe

Çanakkale savaşı hâlâ devam ediyor!..

"Çanakkale 1915" filminden
Sürur Öztürk

“Allah’ın vereceği ceza ne ise, şikâyetsiz çekmeye razıyız. Yeter ki vatan kurtulsun!”

Tuhaf bir cümle, öyle değil mi? Bu topraklardan yükselen bir sese benziyor mu?..

“Çanakkale 1915” filmini daha önce izlememiştim. Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü olan 18 Mart gecesi, oturup filmin video kaydını izledim.

İstanbul Kızılay Merkezi
Filmin sonlarına doğru, İstanbul Kızılay Merkezi’nde geçen bir sahneyle karşılaşıyoruz. Odadaki masanın başında, orta yaşın üzerinde bir Paşa, masanın önündeki sandalyelerde dört tane çarşaflı genç ve güzel kadın oturuyor…

Paşa, “Buyrun hanımlar, nedir söyleyecekleriniz” diye soruyor. İçlerinden biri, “Çanakkale’de haberler pek iyi değil Paşa Hazretleri. Şehidimiz, yaralımız çokmuş. Artık yeni yaralıları İstanbul’a sevk etmeye başlamışlar” diyor. Paşa, “Doğru. Akın akın yaralı sevk edilmekte” diyerek genç kadını tasdik ettikten sonra, “Lâkin, bunun sizinle ilgisi ne?” diye soruyor. Bu soruya bir başka kadın cevap veriyor:

“Erkeklerimiz vatan için dövüşürken, hiçbir şey yapmadan durmak olur mu Paşam? Bizler için hasta bakıcı, hemşire kursları açmanızı rica ediyoruz.”

Çarşafın altından ulusalcı bir kadın çıkarmak...
Paşa, “Önerinizin beni mutlu etmemesi imkânsız; ancak, siz de biliyorsunuz ki, tepkiler çok olacaktır.” diye karşılık verince, ilk söz alan kadın, taleplerindeki ısrarlarını, “Evlât onlar Paşam! Kardeşimiz, babamız onlar bizim. Eğer bu hizmet günahsa, ben bu günahın bedelini ödemeye razıyım Paşam!” tepkisiyle dile getiriyor... Diğer kadınlar da “Ben de razıyım” diyerek, bu düşünceye iştirak ettiklerini beyan ediyorlar. Söz alan bir kadın, “Allah’ın vereceği ceza ne ise, şikâyetsiz çekmeye razıyız. Yeter ki vatan kurtulsun!” diyerek ısrar ediyor...

Çarşafın içine Turgut Özakman kaçmış...
Bu kararlı ısrar karşısında Paşa da, “Hanımlar, hepiniz sağ olun. Kursları en kısa zamanda başlatacağım. Hemşirelik zor iştir, ona göre. Askerlik gibidir” diye karşılık vererek, kadınların tekliflerini kabul ediyor... Kadınlardan biri, “Gerekirse asker de oluruz Paşa Hazretleri” diyor ve sahne tamamlanıyor...

Yalçın Küçük oynasaydı bari...
Kepazeliği görüyor musunuz?!. İman gücü ile kazanılmış bir zaferin hikâyesinin içerisine, sanki “iman”, “günah” kavramları ile “vatanseverlik” kavramı çatışıyormuş da “vatan sevgisi” galip geliyormuş gibi bir düşünce yerleştirilmiş... “Allah’ın vereceği ceza ne ise, şikâyetsiz çekmeye razıyız. Yeter ki vatan kurtulsun!” ne demek? Haşa, adeta Allah’a rağmen vatanı savunmak gibi imansız, tutarsız, dayanaksız bir isyan!... Çanakkale savaşları esnasında böyle bir durum yaşandı mı? Yaşanmış olması mümkün mü?.. 1915 yılının savaş ortamında, böyle bir anlayış baş göstermiş olabilir mi? Bu, aynı zamanda savaşlarda büyük hizmetler vermiş olan Kızılay’a da bir saygısızlık değil mi?.. 

O bir siyasî operasyon kitabıydı...
Turgut Özakman’ın senaryosundan başka ne beklenirdi ki?.. Onun “Şu Çılgın Türkler” isimli romanı da, 2005 yılının karanlık kaos ortamında (hassas 2007 seçimleri öncesinde), “ulusalcı” bir dalga oluşturup AK Parti iktidarına karşı kullanılmak istenmemiş miydi?.. “Ulusalcı” tanımlamasıyla, Hükümete karşı adeta bir “imansız milliyetçilik” cephesi oluşturma gayretleri, bu filme de bir zehir gibi zerk edilmiş!.. Sizce bu strateji, “yerli” bir stratejiye benziyor mu?..

Çanakkale savaşı hâlâ devam ediyor!..

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanındayız, yanında kalacağız..

Hiç yorum yok: