24 Kasım 2009 Salı

Tarık, sen hiç sorgulamaz mısın?

Yorum – Sürur Öztürk

İleri gazetesi “köşe yazarı” Tarık Yılmaz’ın “Bir öğretmen mektubu” başlıklı köşe yazısını okuduktan sonra, sizin huzurunuzda kendisine bu soruyu sorma ihtiyacı duydum. Tarık, sen hiç sorgulamaz mısın?

“Gazeteci” Tarık Yılmaz, internet ortamında dolaşıma sokulan ve kim tarafından yazıldığı belli olmayan, sözüm ona bir “öğretmen” tarafından yazıldığı ileri sürülen bir mektubu internetten kopyalayıp, köşesine yapıştırmış…

Güya “bir öğretmen tarafından” yazılmış olan mektupta, İstanbul’da “çoğunluğu Anadolu’nun en ücra köylerinden gelip yerleşen insanların oturduğu bir çevrede” bulunan bir liseden söz ediliyor. Ne semtin adı belli, ne de lisenin… Orası öyle bir yermiş ki, kışın akşam beşten sonra sokakta yalnız yürünmüyormuş… Mektuba göre, bunu yazan da, 3 yıldır o lisede “öğretmenlik yapmaya çalışan” bir öğretmenmiş... Bu kimliği meçhul “öğretmen”in mektubunda iddia ettiğine göre, bu lise adeta azılı katillerin, sapıkların ve zır cahillerin işgali altındaki bir okul…

Çünkü kimliği meçhul “öğretmen”in iddiasına göre, bu lisenin birinci sınıfında, okuma yazma bilmeyen bir öğrenci varmış…

Tarık, sen hiç sorgulamadın mı; okuma yazma bilmeyen bir öğrenci, lise birinci sınıfa kadar gelebilir mi? Bunun gerçekleşebilmesi için, o öğrencinin kaç engeli aşmış olması gerektiğini, kaç öğretmen ve okul idarecisinin görevini ihmal etmiş olması gerektiğini hiç düşünmedin mi?

“Meçhul öğretmen”in iddiasına göre, İstanbul’daki bu lisede iki hafta önce okulun önünde çıkan bir kavgada bir öğrencisinin boynu döner bıçağı ile kesilmiş, 28 dikiş atılmış… İstanbul’daki bu lisede geçen hafta bir öğrenci, bebek bekleyen müdür yardımcısını, karnını tekmelemekle tehdit etmiş… İstanbul’daki bu lisede, dışarıdan elini kolunu sallaya sallaya giren bir adam, kendisini dışarı çıkarmaya çalışan kat nöbetçisi bayan öğretmeni bıçakla tehdit etmiş… İstanbul’daki bu lisede, derste sıkıntı yarattığı için öğretmeni tarafından cezalandırılan öğrencinin aşiret olan ailesi okulu basmış… İstanbul’daki bu lisede, öğrencilerin % 86’sı sigara içiyor, % 42’si hap kullanıyormuş... Üstelik bu okulun etrafında hap satanları, okulun içinde hap kullananları polis de biliyormuş... İstanbul’daki bu lisede okuyan bir kız öğrencinin babası, geçen yıl evlâdından dayak yediği için okula sığınmış…

İstanbul’daki bu lisede, lise birinci sınıf öğrencileri, bu “meçhul öğretmen”in soru işaretinin nerede kullanıldığına dair sorusuna cevap verememişler; çarpım tablosunu bilmiyorlarmış… İstanbul’daki bu lisede geçen ay, “sinirden gözlerine kan oturmuş bir halde sınıftan çıkan matematik öğretmeni, koltuğa çökerken öğrencilere bir ders boyunca 300’ü 2’ye böldüremediğini” anlatmış...

Güya İstanbul’daki bu “meçhul lise”de 3 yıldır öğretmenlik yapmaya çalışan bu “meçhul öğretmen”, 10 Kasım’larda, 29 Ekim’lerde şiirler okunurken, İstiklâl marşımızı dinlerken ağlıyormuş… Herkes günün anlamına ağladığını sanıyormuş; oysa o çaresizliğe ağlıyormuş… Bu “meçhul öğretmen”, daha da yazacakmış ancak yazdıkça yüreği ağırlaşıyormuş…

Vah vah vah!...

İleri gazetesi yazarı Tarık Yılmaz da, internette dolaşan ve bir öğretmen mektubundan çok bir “e-mail operasyonu”na, bir “kara propaganda”ya benzeyen bu mektubu, internetten kopyalayıp köşesine yapıştırmış…

Tarık, bu lise neredeymiş ki, bu kadar çok facia yaşandığı halde, ulusal medyanın kalbinin attığı İstanbul’da hiçbir medya kuruluşunun bu okuldan ve bu okulda yaşanan bunca olaydan haberi olmamış? Okula müfettiş gönderilmemiş, soruşturma açılmamış?..

Tarık, bu idealist, bu vatansever öğretmen, olup bitenleri Millî Eğitim İl Müdürlüğü’ne, Millî Eğitim Bakanlığı’na veya polise bildirmeyi hiç akıl edememiş mi? Tarık, yoksa bu öğretmen de o bahsettiği lise 1 öğrencisi gibi okuma yazma bilmiyor muymuş? Yoksa orası, Amerikan filmlerinde gördüğümüz yüksek güvenlik çemberi ile korunan bir hapishane miymiş? Öğretmenin şikâyette bulunmasına gardiyanlar mı engel oluyormuş?

Tarık, sen hiç sorgulamaz mısın?

Yine de, eğer fırsat ve imkân bulabilirsem, bayramdan sonra İstanbul İl Millî Eğitim Müdürü ile görüşüp, senin köşene taşıyacak kadar ciddiye aldığın o mektupta anlatılan “meçhul lise”nin İstanbul’un neresinde olduğunu soracağım… Bakalım, o okul hangi okul, o öğretmen hangi öğretmenmiş…

Hepimiz biliyoruz ki, okullarda buna benzer olaylar yaşanmıyor değil. Ancak, mantık hatalarıyla, çelişkilerle ve tutarsızlıklarla dolu bu mektubun bir “düzmece”, internet sazanları için üretilmiş bir “internet geyiği” olabileceğini hiç düşünmedin mi?

Mektubu İstanbul’daki bir öğretmenin değil de, Türkiye’nin kim bilir neresinde ne işler çeviren bir geri zekâlının yazdığı anlaşılıyor da, bir geri zekâlının mektubunu sen niye köşene taşıdın, onu anlayamadım…

Ben de, yazının başlığını görünce, Yozgat’taki öğretmenlerden birisi sana bir mektup yazmış da, sen de köşende yer veriyorsun zannetmiştim…

Mektup kısmına geçmeden önce, yazında şu ifadeyi kullanmışsın:

“Yazarı bir öğretmen ancak adını ve nerede çalıştığını gizlemek zorunda kalmış, tahmin edebileceğiniz nedenlerle…”

Söyler misin Tarık, neymiş o nedenler?... Böyle bir okulda çalışan bir öğretmen, bu kadar vahim olaylara şahit olur da, Millî Eğitim Müdürlüğü’ne veya herhangi bir medya kuruluşuna şikâyette bulunması mümkün olmaz mı? Üstelik İstanbul’da; yani, ulusal medyanın kalbinin attığı bu şehirde…

“Mektup”ta ifade edildiğine göre, sözü edilen lisenin bulunduğu semt, “çoğunluğu Anadolu’nun en ücra köylerinden gelip yerleşen insanların oturduğu bir çevre” imiş… Tarık, Anadolu’nun en ücra köylerindeki çocuklar, mektupta anlatıldığı gibi döner bıçağıyla arkadaşlarının boynunu kesebilecek çocuklar mı sence?

Farz edelim ki, İstanbul’da gerçekten de böyle bir semt ve böyle bir okul var… Farz edelim ki, “mektup”ta anlatıldığı üzere, o öğrenciler gerçekten o fiilleri işlemiş olsunlar… Sence bunun kabahati kimin? Türkiye’deki hiçbir okulda öğrencilere “döner bıçağıyla boyun kesme” dersi verilmediğine göre, Millî Eğitim müfredatında böyle bir konu olmadığına göre, bu tür eşkıyalıklar yapan öğrenciler, bunları nerelerden ve nasıl öğrenmiş olabilirler? Bu tür sapkınlıklar sergileyen öğrencilerin siyasî eğilimleri hakkında bilgin var mı? Aile ortamları, yetiştikleri çevre, beslendikleri siyasî ve ideolojik kaynaklar hakkında bir fikrin var mı?

Tarık, ben seni ciddiye alırdım yahu!... Yoksa sen siyasî içerikli yazılarını da böyle mi yazıyorsun?