25 Ağustos 2009 Salı

Akyol: Türkeş DEP’lilerle görüşmüştü

Milliyet gazetesi yazarı Taha Akyol, 1992’de Leyla Zana’nın da bulunduğu DEP heyetinin görüşme talebini Başbakan Demirel’in reddettiğini, Erdal İnönü, Ecevit, Erbakan ve Türkeş’in ise kabul ettiğini hatırlattı.

Akyol, Türkeş’in, Hulusi Turgut’a anlattığı anılarında, ırkçı Nihal Atsız’ın Kürtleri aşağılayarak Kürt milliyetçiliğine benzin döken talihsiz yazısını şiddetle eleştirdiğini de kaydetti.

Yozgatlı yazardan Türkeş hatırlatması

12 Eylül darbesi öncesinde MHP yönetiminde yer almış olan 1946 Yozgat doğumlu, Milliyet gazetesi yazarı Taha Akyol, “Açılım” tartışmalarına, Alparslan Türkeş’in bu konudaki yaklaşımını hatırlatarak katıldı.

Taha Akyol, 22 Ağustos’ta yayınladığı “Milliyetçilik, Kürtler ve MHP” başlıklı yazısında, bugünkü tartışmaların tarihî geçmişine dair notlar aktardı. Taha Akyol’un yazısı şöyle:

Milliyetçilik, Kürtler ve MHP

Ziya Gökalp’in “Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler” adlı bir eserinin bulunduğunu ben ilk defa 1977’lerde merhum Alpaslan Türkeş’ten duymuştum. O dönemde sağ-sol kutuplaşması vardı; görünürde büyük bir Kürt sorunu yoktu, pek çok anti-komünist Kürt, MHP’li idi.

Meseleden nadiren söz açıldığında Türkeş, patlayacak bir bombadan bahsediyormuş gibi kaygıyla konuşurdu. Gökalp’in Kürtlerle Türklerin ayrılamazlığını vurgulayan sözlerini aktarırdı.

Elbette Atatürk ve İnönü de çok kaygılıydı, 1925’ten sonra Kürt meselesini resmen ‘yok’ saydıkları yıllarda bile... Türk Ocakları’na, Halkevleri’ne bazı yayımlanmamış araştırmalar yaptırdılar. Gökalp’in notlarını Atatürk, 1937’de Zazalar hakkında “sosyolojik tetkikler” yapan Hasan Reşit Tankut’a verdi, “Araştırmalarında yararlanırsın” diyerek.

Celal Bayar 1934’te, İsmet İnönü 1935’te, Abidin Özmen 1936’da bölgeyi gezerek ‘Kürt raporları’ yazdılar...

Yok saymak çözmedi

Atatürk, Kasım 1926’da İngiltere’nin Irak Komiseri Dobss’a söylediği gibi, Kürtlerde milliyetçiliğin daha “kuşaklar boyu” gelişmeyeceğini düşünüyordu. Bu süre içinde ‘Türkleştirme’ mümkün olmadı. Bunun için elli yıl, yüz yıl yetmeyeceği gibi, yoksul Türkiye’nin imkânları da yeterli değildi.

Diğer bir talihsizlik, Osmanlı tecrübesine sahip kültürel Türkçü Gökalp’in 1924’te erken vefatı ve Kazanlı Yusuf Akçura’nın etnik Türkçü anlayışının egemen olmasıdır.

Bu yaklaşım Kürtleri yaklaştırmadı, uzaklaştırdı! Celal Bayar daha 1934 raporunda bu yöndeki davranışların ileride “aksülamel” (tepki) doğuracağından kaygı duyduğunu belirtti.

Ve “kuşaklar” geçti, ‘dağda yürüyen Kürtler’ Türk okullarında okudular, Kürtçü milliyetçilik gelişti... Ve “aksülamel” 1980’lerde patladı, çeyrek asırdır kan akıyor!

İki modelden hangisi?

Bugün nasıl bakmalıyız? 1930’lardan 1980’lere kadar ‘yok’ saydığımız dönemlerdeki gibi mi? Ama bunun vahim sonuçları ortada...

O halde, var olduklarını bilerek, dillerine, kimliklerine saygı göstererek kol kola hareket ettiğimiz dönemler, mesela Milli Mücadele sırasında olduğu gibi?! Elbette bu ikincisi... Demokrasinin de gereği bu. Bayrak kadar ‘olmazsa olmaz’ olan üniter devlet çerçevesinde tabii.

Türkeş’in üslûbu

Vefatından önce Türkeş, defalarca Gökalp’in Haziran 1922’de Küçük Mecmua‘da yazdıklarını kamuoyuna hatırlattı:

“Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir...”

Hulusi Turgut’a anlattığı anılarında, ırkçı Nihal Atsız’ın Kürtleri aşağılayarak Kürtçü milliyetçiliğe benzin döken talihsiz yazısını da şiddetle eleştirdi Türkeş...

Faruk Bildirici’nin Yemin Gecesi adlı kitabında anlattığına göre, kanın gövdeyi götürdüğü 1992’de Leyla Zana’nın da bulunduğu DEP heyetinin görüşme talebini Başbakan Demirel reddetmiş, Erdal İnönü, Ecevit, Erbakan ve Türkeş kabul etmişti.

DEP’lilere Türkeş’in söyladikleri:

“Biz, 900 yıldır kardeşiz. Benim yeğenlerim Kürttür. Kız kardeşim Kürtle evli. Bizim birbirimizden ayrılmamız mümkün değildir...”

Dikkat, ‘Kürtçe konuşanlar’ demiyor, Kürt diyor!

Türkeş, ülkücüleri disiplin içinde tutacağını, DEP’lilerin de tabanlarına hâkim olması gerektiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Size telefon numaramı veriyorum. Eğer bir olay çıkarsa öncelikle beni arayın. Yirmi dört saat arayabilirsiniz. Bize düşen, Türkiye’yi dış güçlerin müdahale edebilecekleri bir iç savaş alanı olmaktan çıkarmaktır.”

Öfkeli değil, sakinleştirici bir üsluptur bu.

Bugünkü MHP

Bugün MHP, bana göre, kendi ‘açılım’ını ortaya koysa daha iyi ama ‘açılım’a toptan karşı da çıkabilir. Demokrasi varsa elbette farklı görüşler olacak. Eleştireceğim husus, açıklamalarının çok öfkeli olmasıdır. Örnekler vermeye gerek bile yok.

Öfkenin kitlelere sirayet etmesinden korkuyorum. Yine de Devlet Bahçeli’nin sağduyusuna seslenmek istiyorum. Zaten öğrendiğime göre, bazı Kürt aşiret reislerini davet edip görüşmüş; çok da iyi etmiş. Sormuş onlara:

“Senin gelinin Türk, senin damadın Türk... Torunlar nasıl bölünecek!”

Bunu önlemenin ilk şartı, aralarındaki gerilimi düşürmek tabii.

MHP yanlısı birçok tarihçi ve sosyolog var. MHP, Kürtçü milliyetçiliğin nasıl bir toplumsal zemine dayandığı ve dünyada ayrılıkçı şiddet hareketlerinin nasıl tecrit edildiği konusunda araştırmalar yaptırmalı, politikasını ona göre oluşturmalı.