19 Temmuz 2013 Cuma

Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar: Neşelenmek, Allah için ibadet eden insanın vazgeçilmez hakkıdır

Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar
Ramazan kültürünü anlatırken Ramazan gecelerinin eğlencelerine de temas eden Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, “Normalde yatsıdan sonra biten gece hayatı, Ramazan’da bitmiyor. Halk sokağa dökülüyor. Ramazan’da fenerle çıkmayı gerektirmeyecek kadar sokaklar ışıltılı. Geceleri halkın eğlenmesi için Karagöz, ortaoyunu ve tiyatrolar başta geliyor. Karagöz, bu eğlenceler içinde önemli yerdedir. Karagöz tasavvufîdir. Karagöz’ün temsil ettiği halk, Hacivat’ın temsil ettiği ise aydındır. Bu halleri ile Ramazanları neşelendirirlerdi. Neşelenmek, Allah için ibadet eden insanın vazgeçilmez hakkıdır” diye konuştu.

Ramazan medeniyeti

Yozgat’ın yetiştirdiği gazeteci, yazar, şair ve ressam merhum Abbas Sayar’ın oğlu Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından İstanbul Beyazıt Meydanı’nda düzenlenen Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı’nda ESKADER tarafından gerçekleştirilen “Ramazan Sohbetleri”nde Ramazan kültürünü anlattı.
Sohbetinin başında, belediyelerin oluşturduğu böylesi sohbet ortamlarının silinmez ve unutulmaz hizmetler olduğunun altını çizen Sayar, kültür hayatımızda sohbet ve okuma alışkanlığının yaygınlaştırılması konusunda çalışma yapılması gerektiğini söyledi.

Ramazan kültürü

Müslüman Türklerin Ramazan’ı bir medeniyet hâline getirdiklerini belirten Prof. Sayar, “Medeniyet, evvelâ zihinde tasavvurdur. Sizin fiiliyatınız onu kültür hâline getirir. Dolayısıyla Türk Müslümanlığının ortaya koyduğu bir Ramazan medeniyeti vardır. Le Martine, mahyayı, gökyüzünden yıldızların alınıp iki minare arasına konması şeklinde tanımlıyor. İlk kez 1580 yıllarında İstanbul camilerinde mahya tecrübesine geçilmiştir. Mahyalar edebî ve estetik bir anlam taşıyor” diye konuştu.

İstanbul’un Ramazan medeniyetinin iftardan sonra başladığını söyleyen Sayar, Süheyl Ünver’in son Osmanlılarla bir arada yaşayabildiğini ve bu sebeple onun anlattığı Ramazan geleneklerinin son derece seçkin olduğunu ifade etti. Sayar, gezi oturmaları ve mahalledeki hayatın gece faslı konusunda Ünver’in ‘Bir Ramazan Binbir İstanbul’ kitabından bölümler okudu; Ramazan kültürünün, dünya insanının birbirini aradığı, teselli ettiği, ikram ettiği, sofrasına buyur ettiği, arkasından sohbet ettiği alanlar oluşturduğunu kaydetti.

Eskilerin kaybolan sohbet iklimi

Günümüz İstanbul’unda trafik yoğunluğundan dolayı bir semtten başka bir semte gitmenin bile saatler sürdüğüne işaret eden Sayar, İstanbul Ramazan kültüründeki o eski gece sohbetlerinin kalmadığını söyledi. Sayar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnsan, kitap okumakla da yetişir; ama yüzlerce kitaba karşılık, o sohbetlerde akan hikmet pınarından dağarcığını doldurarak çok istifade edebilir. Eskilerin sohbet iklimi buna imkân verirdi. Artık var mı bilmiyorum. Ben, Osmanlıların son kuşağına yetiştim. Benim doya doya sohbet ettiğim insanlar, Cumhuriyet kurulduğunda yirmili yaşlarında olanlardı. Gençlikleri harpler içinde geçmiş. Yani bunların gençlikleri çekiç ile örs arasında geçmiş.”

Sayar, Süheyl Ünver’in ilk defa 1957 senesinde Vatan gazetesinde yayımlanan makalelerinin eski Ramazanlar hususunda tam bir hazine olduğunu söyledi.

Devrin insanlarının günümüz insanları gibi Ramazan yorgunluğuna maruz kalmadıklarını ve ay boyunca tatil yaptıklarını anlatan Sayar, Ramazan boyunca her gece yaşanan alışkanlıkları sıralayarak eski Ramazanları şöyle anlattı:

Neşelenmek, ibadet eden insanın vazgeçilmez hakkıdır


“Bey veya Paşa konağında gelen davetlilerle birlikte iftar yapıldıktan sonra teravih kılınıyor. Durum müsaade ediyorsa evin bir odası, teravih namazını kıldıracak hoca efendiye ayrılıyor. Teravihten ve herkes birbirini tebrik ettikten sonra şerbet dağıtılıyor. Kahveler ve çubuklar içilirken teravihten sonra gece oturmasına gelen ziyaretçiler gelmeye başlıyor. Allah için tutulan oruç, arkasından gelen sohbetle taçlanıyor. Normalde yatsıdan sonra biten gece hayatı, Ramazan’da bitmiyor. Halk sokağa dökülüyor. Süheyl Bey’in yetiştiği muhit Şehzadebaşı’ndadır. Tam da Direklerarası eğlencelerinin olduğu yer. Ramazan’da fenerle çıkmayı gerektirmeyecek kadar sokaklar ışıltılı. Geceleri halkın eğlenmesi için Karagöz, ortaoyunu ve tiyatrolar başta geliyor. Bütün İstanbul Şehzadebaşı’na akıyor. Karagöz, bu eğlenceler içinde önemli yerdedir. Karagöz tasavvufîdir. Hayalhanesidir ve bir ayetten gücünü alır: ‘Dünyada varlığa ait ne varsa hayaldir ama hakikat de Hak’tır.’ Hz. Mevlâna da der ki: ‘Ne kadar hayaldir demeyiniz. Hiçbir hakikat yoktur ki hayal olmasın.’ Karagöz ve Hacivat’ta önemli ayırım, sosyolojik olarak bir alt-üst ayırımıdır. Karagöz’ün temsil ettiği halk, Hacivat’ın temsil ettiği ise aydındır. Bu halleri ile Ramazanları neşelendirirlerdi. Neşelenmek, Allah için ibadet eden insanın vazgeçilmez hakkıdır.”

Hiç yorum yok: