21 Haziran 2013 Cuma

İstanbul sermayesinden 2 ünlü işadamı,
Sarıgül’e ve Kılıçdaroğlu’na neden baskı yaptı?

Mahmut Övür
Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür, Taksim Gezi Parkı olayları sürecinde İstanbul sermayesinin, bu olayları İstanbul seçimlerini kazanmanın ilk raundu olarak gördüğünü belirterek, şu değerlendirmede bulundu:

“Onlara göre, olayların derinleşmesi ve kendilerinin de sert açıklamalarla hükümeti köşeye sıkıştırması sadece İstanbul seçimlerinin değil, genel seçimin bile seyrini değiştirebilecekti. Hâlâ da birçoğu bu umudu taşıyor.”

Mahmut Övür, “İstanbul sermayesinin Gezi planı” başlıklı yazısında, İstanbul sermayesinin tavrını şöyle anlattı:

İstanbul sermayesinin Gezi planı

Gezi olayları iş dünyasında da derin ayrılıklar yarattı; laik ve muhafazakâr işadamları gibi bir durum ortaya çıktı.

Birincilerin yani laik burjuvazinin Gezi olayları arkasında yer alması ikincilerin ilk başta sessiz kalmaları eleştirilmelerine neden oldu. Hatta var olup olmadıkları bile tartışma konusu yapıldı.

İş dünyasında yaşanan bu tartışmaya yol açan şey ise özellikle İstanbul sermayesi denilen laik burjuvazinin başından beri AK Parti hükümetinden rahatsız olmasıydı. Frekansları hiç uyuşmadı.

Bunu da başta TÜSİAD olmak üzere laik burjuvazinin kurumları veya aktörleri zaman zaman açık mecralarda zaman zaman da kulislerde dile getirdiler. Her seçim döneminde farklı ilişkilere girenleri bile oldu. Gezi parkı olaylarından önce siyaset kulislerinde en çok İstanbul sermayesinin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine yönelik projeleri konuşuluyordu. Herkesin bildiği gibi, bu konuda üzerinde yoğunlaştıkları isim de Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'dü ve Sarıgül'ün CHP adayı olması için inanılmaz baskı yapılıyordu.

Bu yoğunlaşan baskıları bir CHP'li şöyle anlatıyordu:

"Şu aralar iki ünlü işadamı hem Kemal Bey'e hem de Sarıgül'e öyle baskı yapıyorlar ki inanılır gibi değil. Ben eminim ikisi de bu baskıdan bıkmış durumdalar."

İşte bu kesim Gezi olaylarının yerel seçim sürecine nasıl etki edeceği hesabını yapıyor. Aslında ilk üç gün müthiş bir hava vardı. Gezi'ye katılanların büyük çoğunluğu laik Kemalist kesimdi ve sokağın özgüven patlaması yarattığı konuşuluyordu.

Aynı havayı TÜSİAD çevresi de yaşıyordu. TÜSİAD'ın ana omurgasını oluşturan aileler İstanbul'daki bu kalkışmayı yeni bir dönemin ilk işareti olduğu için kutluyorlardı.

Çünkü İstanbul sermayesi, Gezi olaylarını İstanbul seçimlerini kazanmanın ilk raundu olarak gördü. Onlara göre, olayların derinleşmesi ve kendilerinin de sert açıklamalarla hükümeti köşeye sıkıştırması sadece İstanbul seçimlerinin değil, genel seçimin bile seyrini değiştirebilecekti. Hâlâ da birçoğu bu umudu taşıyor.

İşte bu güvenle, Başbakan Erdoğan'ın yurtdışında olduğu sıralarda TÜSİAD'ın önde gelen isimleri "kılıçların çekilmesi" anlamına gelecek bir çıkışın hazırlığını yaptı.

Biraz 1980 öncesi Ecevit hükümetine karşı gazetelerde boy boy yayınlanan o ünlü TÜSİAD bildirisini hatırlatacak bir hazırlıktı bu...

İlan verirler miydi emin değilim ama "çok sert açıklama" yapılması ciddi ciddi düşünülmüştü. Ama Başbakan Erdoğan'ın Tunus dönüşünde kalabalıklarca karşılanması bütün hesapları altüst etti. "Hâlâ halk desteği sürüyor" tespiti geri adım attırmış ve devreye TÜSİAD'ın makul aklı girerek İstanbul sermayesinin sert çıkışı törpülenmişti.

Gezi olayları üzerine Başbakan Erdoğan'la görüşen TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, görüşme sonrası şunları söylüyordu:

"Biz bu olaylara, Türkiye'de toplumun demokratik katılım kanallarından ülkesine, şehrinin meselelerine sahip çıkmanın ötesinde bir yere gitmesine sıcak bakmıyoruz. Yani yakıp, yıkmak, kırmak, dökmek... Arınmaya çalıştığımız şiddet ve terör geri gelmemeli. Bunları tabii ki kınıyoruz, benimsemiyoruz. Tabii toplumun katılımcı iradesine de engel olmamalı. Ekonominin, refahın, geleceğin güvencesi bu olacak."

Hiç yorum yok: