AB, basın kanununun değişmesini istiyor |
Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda yapılan oylamada, Taksim
Gezi Parkı olayları hakkında hazırlanan tasarı, oy çokluğu ile kabul edildi.
Basın özgürlüğünün kısıtlandığı iddia edilen tasarıda, AK
Parti Hükümeti’nin yeni bir basın kanunu hazırlaması isteniyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Parlamentosu’nun bu
tasarısını tanımayacağını, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da aynen iade
edeceklerini söyledi.
Bu gerilimin arkasında ise, medya vasıtasıyla yürütülen
küresel bir mücadelenin bulunduğuna işaret ediliyor.
Basın özgürlüğü baskı
altında mı?
Uzun süreden beri medyada artan bir sıklıkla dile getirilen “Türkiye’de
basın özgürlüğünün kalmadığına, gazetecilerin AK Parti diktatörlüğünün baskısı
altında tutulduğu” iddiasının, aslında AB merkezli küresel sermayenin
dayatmalarına karşı direnen AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı
tasfiye etmek amacıyla toplumda yaygınlaştırıldığı ileri sürülüyor.
Star gazetesi yazarı ve TV 24’ün Genel Yayın Yönetmeni Yiğit
Bulut, Türkiye’de basının sermayesinin yüzde 66’sının Almanya’ya ait olduğuna
dikkat çekerek, “Türkiye’deki Alman medyasının bir tek patronu vardır, o da
Alman Bild gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann’dır. Buradaki
gazetecilerin tamamı ondan emir alır” diyor.
Bulut’a göre Almanya, hava yolu taşımacılığındaki
liderliğini kaybetmesine sebep olacak olan İstanbul’a üçüncü hava yolunun
yapılmasını ve Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını azaltacak olan
hidroelektrik santrallerin kurulmasını engellemek istiyor. Bunun için de hükümet
üzerinde medya baskısı kurmaya çalışıyor.
Benzer bir şekilde, hâlen AB üyesi bir ülke olan İngiltere
de, Başbakan Erdoğan’ın “çılgın projesi” olarak açıklanan Kanal İstanbul’un
açılmasını kendi ekonomik ve siyasî çıkarlarına karşı bir tehdit olarak
görüyor. Aylardır AK Parti Hükümeti’ne yaptığı baskılardan ve ettiği
tehditlerden sonuç alamayan İngiltere de, tıpkı Almanya gibi Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın Türk kamuoyundaki olumlu imajını yıpratmak için, onun bir
diktatör olduğunu ileri sürüyor.
The Economist'in kapağı |
İngiliz The Economist dergisinin, Başbakan Erdoğan’ın
kafasını, ünlü Sultan 3. Selim tablosunda 3. Selim’in kafasının yerine
montajlayarak “Demokrat mı Sultan mı?” başlığıyla kapak konusu yapmış olması,
bu ekonomik ve siyasî stratejinin bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
The Economist dergisinin, Başbakan Erdoğan’a gelecek
seçimlerde AK Parti’nin liderliğini ve icra yetkilerini Abdullah Gül’e devretme
çağrısında bulunması; Financial Times gazetesi Dış Haberler Editörü David Gardner’ın
da, “Kriz sırasında Erdoğan kavgacı oldu, oysa Gül yumuşatıcı rol üstlendi ve
böylece anahtarı eline aldı” yorumunda bulunması, İngiltere’nin siyasî stratejisinin
belirgin bir ifadesi olarak yorumlanıyor.
İngiltere’nin bu yolla hem AK Parti içerisindeki mevcut
ayrışmaları körüklediği, hem de AK Parti’yi kontrol altına almak için zemin
hazırladığı değerlendirmeleri yapılıyor.
Kai Diekmann kimdir?
Gazeteci Yiğit Bulut’un, “Buradaki gazetecilerin tamamı
ondan emir alır” dediği Alman Bild gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Kai
Diekmann kimdir?
Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök’ün, 16 Haziran 2012
tarihinde yayınladığı “Önce saçını kestirdi, dövme yaptırdı” başlıklı yazısında
verdiği bilgiler dikkat çekici:
Kai Diekmann |
Bild, onun 11 yıllık yönetimi sırasında büyük bir değişim geçirmiş, siyasi açıdan da ağırlıklı bir gazete haline gelmişti. Gazetenin kârlılığı çok yükselmişti.
Kendi gazetesindeki yöneticiliği dışında, Hürriyet ile London Times ve Sunday Times gazetelerinin yönetim kurullarına girmişti. Kısaca, sadece Almanya’nın değil, bütün dünyanın en başarılı genel yayın yönetmeni denilebilirdi.”
Özkök, onu ve onunla buluşmasını yazısında şöyle
anlatıyor:
Önce saçını kestirdi, dövme yaptırdı
Birgün önceden psikolojik hazırlığını yaptı. Üç şey daha yaptı. Önce askerliğinin bittiği gün uzatmaya başladığı
saçlarını kestirdi. Dile kolay... 27 yıldır uzun saçlarla yaşıyordu. Bir de sağ kolunun içine dövme yaptırdı. Dört çocuğunun isimlerinin baş harflerinden oluşan bir
dövme... Üçüncü olarak da boksa başladı. Bild Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann, meslek
hayatının en önemli kararını açıklayacağı güne böyle hazırlandı.
* * *
Gazetenin sabah toplantısına girdiğinde her şey her günkü
gibiydi. Biraz sonra Alman medyasına bomba gibi düşecek haberi
sadece 3 kişi biliyordu. Çalışma arkadaşlarının ilk şaşkınlığı, tabii ki, Diekmann’ın kısacık kesilmiş saçları oldu.
“Arkadaşlar bugün size çok önemli bir kararımı açıklayacağım” dedi ve meraklı
bakışları bile beklemeden devam etti:
“Bild Genel Yayın Yönetmenliği’ne 6 aylığına ara
veriyorum”.
İşte o an, bakışlar, merak modunu atlayıp, şaşkınlığa
geçti:
“Altı ay süreyle Berlin’den ayrılıp, Silikon Vadisi’nde
yaşayacağım. Bu süre içinde genel yayın yönetmenliği görevim devam edecek, ama
gazetenin yapılmasına hiç karışmayacağım.”
* * *
Dünya basın tarihinde belki de ilk defa böyle bir şey
oluyordu. Kai Diekmann, mesleğinin doruğundaydı. Daha iki ay önce büyük bir gazetecilik başarısına imza
atmış, Alman Cumhurbaşkanı’nın görevinden ayrılmasına yol açan bir
haberi patlatmıştı. Bild, onun 11 yıllık yönetimi sırasında büyük bir değişim
geçirmiş, siyasi açıdan da ağırlıklı bir gazete haline gelmişti. Gazetenin kârlılığı çok yükselmişti. Kendi gazetesindeki yöneticiliği dışında, Hürriyet ile London Times ve Sunday Times
gazetelerinin yönetim kurullarına girmişti. Kısaca, sadece Almanya’nın değil, bütün dünyanın en başarılı genel yayın yönetmeni
denilebilirdi. Böyle bir insan, durup dururken neden bu kararı alırdı.
* * *
Almanya’da kafalar, Türkiye’dekinden çok farklı değil. Karar açıklanır açıklanmaz, mırmır başlamıştı:
“Springer grubunda Kai Diekmann’ın ayağı kaydırıldı.
Amerika’ya gönderme formülü ile uzaklaştırıldı.”
Böyle düşünenler, ne Kai’ı, ne de Springer grubunun
başarılı ve yenilikçi Başkan ve CEO’su Mathias Döpfner’i tanıyordu. Tabii ne de şirketin sahibi Friede Springer’i...
Bu yorumu yapanlar, Avrupa’nın en yüksek tirajlı
gazetesinin genel yayın yönetmeninin 6 aylığına neden uzaklaştığını, muhtemelen
o geri dönüp, yeniden gazetenin başına geçtiğinde anlayacaklar.
Ama emin olduğum bir şey var, dönene kadar her gün Kai
Diekmann’ı konuşmaya devam edecekler. Çünkü Kai, Almanya medya sitcom’unun bir
numaralı karakteridir. Canlı, yaratıcı, risk alan, ileriyi gören, şaşırtan
aktörü. O yapar, herkes konuşur... Askerde önümdeki bir tutam saçla çok komiktim
Kai Diekmann - Ertuğrul Özkök |
ARALIKTA BEN DE O EVE GİDİYORUM
Kai Diekmann’ı çok iyi tanıyorum. O müthiş bir adam. Eminim oradan yepyeni bir insan dönecek. Yine eminim, Almanya onu konuşmaya devam edecek. Bu çağda “The editor in chief” olmak kolay değil.
Orada kalmak daha da zor. Onu yapabilmek için, bazılarının “lüks” diye gördüğü
şeyi, sizin “zorunluluk”
olarak kabul etmeniz gerekiyor.
Son bir not. Aralık ayında ben de o evin sakinleri arasına
katılıyorum. Ama onlar kadar uzun değil. Anlayacağınız orada güzel bir “Friends” dizisi var... Hürriyet ve Times’ın yönetim kuruluna katılacağım
Berlin’in mekânı küçük, ama şöhreti büyük “Big Window”
adlı restoranındayız. Sahibi İran doğumlu bir Ermeni. Kai’la baş başa sohbet ediyoruz. Karşımda, kısa kesilmiş saçları ile Silikon Vadisi’nin
başkenti Palo Alto’ya gitmeye hazırlanan muzip bir garaj çocuğu oturuyor. Son 2
günde Alman medyasına 4 mülakat vermiş. Ben de aklımdaki soruları soruyorum.
BEN YOKKEN ÖNEMLİ ATAMA YAPILMAYACAK
- Neden en rahat
edeceğin dönemde fiili görevine ara veriyorsun?
“Medya tam bir kırılma noktasında. Kâğıt elbette devam
edecek. Ama dijital dünya kendi kanunlarını hepimize empoze ediyor. Onu anlamam,
daha da önemlisi, bu devrimi, yerinde yaşamam lazımdı.”
- Neden Palo Alto?
“Dijital dünyanın yaratıcı insanları orada. O buluşları
finanse eden kurumlar orada. Uygulamaya geçenler de.”
- Ne kadar
kalacaksın?
“Altı ay, ama bir yılı da bulabilir.”
- O sırada gazete
nasıl yapılacak? Hiç karışmayacak mısın?
“Gazetenin yönetimini benden sonraki arkadaşım
yüklenecek. Ben gazeteye hiç karışmayacağım. E-mail’lerim bile gazetenin başında
olmadığı cevabını verecek. Zaten arada 9 saat fark var. Fiilen bir şey yapmam da
mümkün değil.”
- Sen yokken
gazetede her türlü kararı alabilecekler mi?
“Evet ama önemli kadrolarda değişiklik yapmayacaklar.”
DEDİKODU
ÇIKARANLAR GÖRECEKLER
- Ama bütün bunlar
dedikoduları kesmiyor. Dün akşam Adnan Restoran’ın 10’uncu kuruluş yıldönümünde bazı kişiler bana, ‘Bunun bir tür
görevden uzaklaştırma’ olduğunu söylediler.
“Evet bunu biz de duyduk. Ama olup biteni görünce
fikirlerini değiştirirler.”
- Palo Alto’ya
gitme fikri kimden çıktı? Senden mi?
“Hayır Mathias’ın (Döpfner) fikriydi. Bana, ‘Biz dijital
dünyada da büyük olacaksak, senin bunu gidip yerinde anlaman gerekir’
dedi.”
- Tepkin ne oldu?
Ortadoğu’da böyle bir fikir gelince, insan şüpheye düşer.
“Hemen o an kabul ettim. Sonra Katja’yı (eşi) aradım. Bir
de Friede Springer’den randevu istedim.”
- Katja’nın
tepkisi ne oldu? Altı ay uzak olmak kolay değil.
“Çok doğru bir karar olduğunu söyledi.”
- Bayan
Springer’in düşüncesi neydi?
“O zaten başından beri bu projeyi biliyordu. ‘Çok doğru
bir iş yapıyorsunuz’ dedi.”
İKİ ARKADAŞIMLA AYNI EVDE YAŞAYACAĞIZ
- Yanında 2
arkadaşının daha bulunduğunu öğrendim. Kim onlar?
“Hem satış, hem reklam pazarlamanın başındaki arkadaşım
ve bir de yeni aldığımız başarılı bir internet şirketimizin başındaki arkadaşım da
benimle geliyor.”
- Orada nasıl
yaşayacaksınız? Büronuz olacak mı?
“Üçümüz aynı evde yaşayacağız. Orayı aynı zamanda büro olarak kullanacağız. Onların
ikisi bekâr, ben evliyim. Tabii ki belli aralıklarla eşimi ve çocuğumu göreceğim.”
- Orada kaldığın
sürece bütün öteki işlerini bırakıyor musun?
“Evet bırakıyorum. Sadece iki görevim var onlara devam
edeceğim. Hürriyet ve Times’ın yönetim kurulu toplantılarının hepsine katılmaya
devam edeceğim.”
NE BENİM NE DE ŞİRKETİN HİÇBİR BEKLENTİSİ YOK
- Palo Alto’da
geçireceğin bu 6 aydan, şirketin ve senin beklentin nedir?
“Hiçbir beklentimiz yok. İşin esprisi burada. Oradan çok
somut şeylerle de dönebiliriz, hiçbir somut şey olmadan da. Yaptığımız iş
sadece 6 ay veya bir yıl ‘Orada olmak, orada yaşamak, o havayı solumak’. Bütün
niyetimiz bu.”
- Ne güzel, böyle
bir lüksünüz var...
“Bence bu bir lüks değil, bir zorunluluk. Medya
değişiyorsa ve biz bu işi yapmaya devam edeceksek, kafa saatlerimizi yeniden
ayarlamamız lazım.”
- Bu dönemde blog
yazacak mısın? Bu süreçte bir kitap yapma fikrin var mı?
“Hayır, hiçbir angajman, yükümlülük istemiyorum. Sadece
bu işe konsantre olacağım.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder