8 Şubat 2013 Cuma

Arabaşı’nın ötesine geçemezsek yok olup gideceğiz

Sürur Öztürk

Emitt Fuarı’nın Yozgat standında “Boğazlıyan bakır işleme sanatı” etiketiyle sergilenen bakırdan yapılmış dekoratif ev ve bahçe eşyaları, hayli dikkatimi çekmişti. Bakırın kendine mahsus çekiciliğini taşımalarının yanı sıra, zarif ve estetik ürünlerdi. ‘Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesinde bu kadar güzel mamüller imal edilir de, bunca yıldır nasıl haberimiz olmaz?!’ diye geçirmiştim içimden.

Öyle tahmin ediyorum ki, sadece bizim gibi Yozgat’ı başka şehirlerden takip edenler değil, bizzat Yozgat’ta yaşayan, ömrünü Yozgat’ta geçiren hemşehrilerimizin büyük bir çoğunluğu da Boğazlıyan’da böyle bir işletme olduğundan kısa süre öncesine kadar haberdar değillerdi. Zira internette “Boğazlıyan bakır işlemeciliği” ifadesiyle arama yaptığınızda, Emitt Fuarı Yozgat standına dair haberlerdeki o ‘bir cümle’den başka bir bilgiye ulaşamıyorsunuz… Bu da gösteriyor ki, esasında ‘Boğazlıyan bakır işlemeciliği’ diye bir şey yok. Sadece, Boğazlıyan’da üretim yapıp, ürünlerini yurt dışına ihrac eden bir işletme var. Bu yazıyı yazma ihtiyacı duymamın sebebi de bu oldu. (Aksini iddia eden bir açıklama olursa, bundan sadece memnuniyet duyarım…)

Yani mesele şu: Pek çok Anadolu şehrinde olduğu gibi vaktiyle Yozgat’ta da icra edilen el sanatları, toplumun topyekûn ihmali sonucu yok olup gidiyor. Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesinde üretim yapan bir firmanın varlığını da ilk kez 2013 yılında ürünleri Emitt Fuarı’nda sergilenince öğreniyoruz!..

Güner Eksport ürünleri Yozgat standında
‘Nerede bu Boğazlıyan bakır işlemeciliği yahu?!’ diye söylenirken, Boğazlıyan Kaymakamlığı’nı arayıp firmanın ismini öğrendim. Bu ürünleri, Güner Eksport isimli firma üretiyormuş. Firmayı arayıp kısa bir bilgi aldım. Firma, adından da anlaşılacağı üzere (malûm, ‘export’ ihracat anlamına geliyor) Boğazlıyan’da üretim yapıp, ürünlerini yurt dışına ihrac eden bir firma durumunda. İstanbul Güngören’de de daha çok gümrük işlerinin yürütüldüğü bir irtibat bürosu var.

1970’li yılların başında kurulmuş. Bakır, pirinç, ferforje, kalay ve çinkodan yapılmış dekoratif ev ve bahçe ürünleri imal ediyor. Özgün tasarımlar yaptığı gibi, müşterilerin kendi tasarımlarını da uygulayabiliyor. Ürünler güzel mi güzel ama özelde Boğazlıyan’a, genelde de Yozgat’a mahsus özellikler taşımıyor. Bu, ihracat odaklı faaliyet gösteren bir firmanın kabahati sayılamaz. Kabahat, bu işletmeye Yozgat’a mahsus, Yozgat’ı temsil eden ürünler imal etmesi teklifi götürmeyen yetkililerde, işadamlarında, sivil toplum kuruluşlarında… Çünkü daha önce bizzat Yozgat’ın yöneticilerinin, mülkî amirlerinin, ‘Yozgat’ı temsil eden hiçbir hediyelik eşya ürünümüz yok. Bunun sıkıntısını çekiyoruz. Yozgat’a ziyarete gelenlerin beraberlerinde götürebilecekleri sembolik hediyelik eşyalarımız yok’ şeklinde serzenişte bulunduklarına şahit olmuştum…

“ESOB’un görevi şikâyet etmek mi çözüm üretmek mi?” başlıklı yazımda, ‘çırak bulunamadığı için geleneksel zanaatların yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu’ söyleyen Yozgat Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Uğur Bektaş’a bu sebeple tepki göstermiş ve şikâyet etmek yerine çözüm üretmekle sorumlu bir makamda bulunduğunu hatırlatmıştım…

Ne demek istediğimin daha iyi anlaşılması için, size somut bir örnek vereyim.

Projeyi tanıtan kitap
Yine Emitt Fuarı’ndaki Manisa standında öğrendim ki, Manisa bu konuda gerçekten takdire değer bir proje hazırlamış ve uygulamış. Projenin ismi “Hediyelik Eşyada Manisa Markası Projesi”. Aynı adı taşıyan ve güzel hazırlanmış bir de kitap yayınlamışlar. Kitapta, projenin bütün ayrıntıları anlatılıyor.

Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürü Erdinç Karaköse, kitabın önsözünde, projenin amacını şöyle özetliyor:

“Bir yönüyle yok olmakla karşı karşıya bulunan geleneksel el sanatlarının korunması ve yaşatılmasını sağlamak, diğer yönüyle Marka Kent olma yolunda ilerleyen Manisa’nın turizm alanındaki en önemli eksikliği olan hediyelik eşya sektörünü oluşturmak.”

Görüldüğü üzere, tıpkı Yozgat gibi Manisa da aynı sıkıntıyı, aynı boşluğu, aynı ihtiyacı hissetmiş ama arada ciddi bir fark var: Manisa, geleneksel el sanatlarının yok olmasını engellemek ve hediyelik eşya ihtiyacını karşılamak için şikâyet etmek yerine çözüm üretmeyi tercih etmiş…

Peki ne yapmışlar? Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Zafer Kalkınma Ajansı, Manisa İl Özel İdaresi, Manisa Ticaret ve Sanayi Odası, Manisa Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği, Manisa’yı ve Mesir’i Tanıtma ve Turizm Derneği el ele vermişler; ayrıca Celal Bayar Üniversitesi’nden, Dumlupınar Üniversitesi’nden, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden, Kula Belediyesi’nden, Halk Eğitim Müdürlüğü’nden, Kırsal Turizm Derneği’nden bilimsel araştırma ve organizasyon boyutunda destek almışlar.

Erdinç Karaköse
Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürü Erdinç Karaköse, “Hediyelik eşyalar üretiminde projenin hedefi, kültürel mirasımızın önemli bir parçası olan ama değişen sosyo-ekonomik koşullarda pazar payını yitirdiği için yok olan ya da yok olma sürecine giren  geleneksel el sanatları ve zanaatlarını, malzeme, imalat teknikleri ve desen özelliklerini koruyarak güncel talebe uygun hediyelik eşya yapımına yönlendirmektir” diyor.

Önce araştırma ve arşiv çalışmaları yapmışlar. Üretim yapabilecek 21 sanatçı tespit etmişler. Manisa Müzesi koleksiyonundan hediyelik eşya tasarımında kullanılmak üzere 1014 fotoğraf çekip arşivlemişler. İl Halk Kütüphanesi, El Yazması Kitaplar Seksiyonunda 30 tezhip, minyatür ve cilt kapağının da aynı şekilde fotoğrafları çekilip arşivlenmiş. Manisa’nın köylerindeki el sanatları ürünlerinden de iki ayrı bölgede 802 + 218 fotoğraf çekip arşivlemişler. Toplam 2064 fotoğraf…

Sonra, tasarım örneklerini hazırlayıp kataloglamışlar. Sonraki aşamada da eğitim, üretim ve tanıtım aşamasına geçip projeyi hayata geçirmişler.

Emitt Yozgat standının panoramik fotoğrafı
Böyle bir çalışmayı Yozgat yapamaz mı? Çok rahatlıkla yapabilir. Peki niye yapmıyor? Çünkü ‘Yozgat sevdası’ diye dillerde dolaşan o ifade, koca bir yalandan ibaret. Yozgatlılar, ne yazık ki kültürel faaliyet denince arabaşı yutmaktan başka bir şey düşünemiyor, arabaşının bir adım ötesine geçemiyorlar…

Çözüm üretme makamında olan kişiler, hiç utanmadan, ‘Yozgat’ın nesi var ki nesini tanıtalım?’ diyerek cehaletlerini sergilemekten başka bir faaliyet sergileyemiyorlar… ‘Yozgat’ın nesi var ki?’ diyenlere en kısa cevap şudur: Yozgat’ın nesi yok ki? Zengin bir kültürü, zengin bir folkloru var ama ne yazık ki sizde onu görme niyeti yok… Bu işler, törenlerde boy göstermekle, ünlü politikacılarla aynı kareye girip fotoğraflar çektirmekle olmuyor. Bu işler gerçekten sevda istiyor, ufuk istiyor, emek istiyor, sabır istiyor, kararlılık istiyor…

Hangi Yozgatlıyla konuşsam, ‘Yozgat, iki dağın arasına sıkışıp kalmış, sahipsiz, makus talihini yenememiş bir şehirdir’ deyip duruyor...  Hep aynı nakarat… Hep şikâyet, hep şikâyet… Kimse, ‘Acaba benim yapabileceğim ne olabilir? Ben kendi adıma ne yapabilirsem onu yapayım’ diye düşünmüyor.

Şu da var ki, bu tür konular, birinci derecede sokaktaki sıradan vatandaşın sorumluluğunda değildir. Yozgat’ı yönetenlerin, siyasetçilerin, bürokratların, işadamlarının, sivil toplum kuruluşlarının sorumluluğundadır… Bir şehir, kendi dinamikleriyle kalkınmayı kafasına koymazsa, hiç kimse o şehre yardım etmez.

Artık arabaşının ötesine geçemezsek, inanın, bir şehir olarak topyekûn yok olup gideceğiz…

(sururozturk@gmail.com)

Hiç yorum yok: