6 Ağustos 2012 Pazartesi

Adem’in Kekliği ve Chopin
Yozgat’tan bir aşk hikayesi

Bedir Acar / Röportaj

Mustafa Çiftçi’nin ilk kitabı Adem’in Kekliği ve Chopin, dildeki etkileyici sadeliği ve üsluptaki ustalığıyla hikayede yeni ve güçlü bir yazarın doğuşunu haber veriyor.
Adem’in Kekliği ve Chopin... Bir hikaye kitabı için oldukça ilginç bir isim. Mustafa Çiftçi’nin Ülke Yayınları’ndan çıkan Chopinli, keklikli kitabını rastgele bir sayfasından okumaya başlayın. (Ben ilk sayfadan başladım) Bırakamayacaksınız! Dildeki sadelik, üsluptaki rahatlık... Üstelik Yozgat şivesi, yazarın dozunda ironisi, yağla bal gibi gidiyor. Mustafa Çiftçi’nin toprak kokan, tevazu sahibi, yüce gönüllü, şükretmesini bilen, sevdaya düşen Anadolu insanlarını anlattığı öykü kitabı Adem’in Kekliği ve Chopin, hikaye yazınında yeni ve güçlü bir yazarın doğuşunu haber veriyor. Çiftçi’yi daha yakından tanımak istedik.

-Anadolu’dan, Yozgat-Ankara hattından öyküler var kitabınızda. Yozgat-Ankara ilişkisi çok mu sıkı sizin şehrinizden bakılınca?

Ankara ile Yozgat ikilisi içinde irili ufaklı birçok hikâye barındıran bir tablo gibidir. Ne Yozgat Ankarasız ne Ankara Yozgatsız olur benim gözümde. Yozgat’tan kalkan bütün otobüsler Ankara’yadır sanki...

-Yozgat’ta yaşıyor olmanın avantajı hangi aşamalarda işinize yaradı?

Yozgat’ta yaşıyor olmak her şeyden önce bolca vakit bırakıyor size. Bu önemli. İkinci olarak ve benim en çok önemsediğim konu Türkiye’de siyasi tarihe baktığınızda iktidar şansı bulmuş partilere büyük destek vermiş bir yer. Yani mütedeyyin, muhafazakâr, sağcı nasıl bir ad verirseniz artık... İşte o insanların zihin haritasını okuyabilmek imkânınız var. Türkiye’ye şekil vermiş, iktidarları belirleyen o büyük kitle ile hemhalsiniz. Bu durum Türkiye’yi anlamak için büyük bir imkân.

-Öykü sizin için nedir?

Her şeyden evvel öykü tür olarak beni çok rahatlatır ve imkandır benim anlatmak istediklerim için. Başka şekilde yazmak ya da anlatmak fırsatı veren bir türe dönüşebilir mi, yani bir gün roman ya da deneme olabilir mi bilmiyorum ama şimdilik öykü çok iyi benim için.

8Bunalım edebiyatı yapmıyorsunuz. Küçük insanların öykülerini minimalist bir tarzda ele alıyorsunuz. Bu minvalde mi ilerleyecek öykücülüğünüz?

Demek ki benim dünyamda bahsettiğiniz tarz da bir bunalım yok. Bir başka mesele de sadece edebiyat için değil tüm sanat dallarında “varlık sancısı çekmek” ile “mızmızlanmak” arasında ince bir hat var İngilizlerin, akıl ile delilik arasına çektikleri ve “ The Thin Red Line” dedikleri bir incecik hat. Bazen insanlar mızmızlanıyor eser vermek yerine ve maalesef bu mızmız hal, ortaya bir eser çıkarmıyor. Bir nevi yalancı gebelik oluyor yani bütün belirtiler gebelik gibi ama ortada bir müjde ile gelen bir bebek yok.

-Yozgat şivesini de yerli yerinde kullanmışsınız; duru, lafı dolandırmayan bir anlatımınız var... Bu epeyce ustalık gerektiren bir iş. Siz nerede ‘oldunuz’ ‘piştiniz’ de bu güzel hikayeler döküldü kaleme, kağıda?

Ham idik piştik Elhamdülillah demeyi ne kadar isterdim bir kul olarak. Geriye dönüp baktığımda benim lise hayatım ve fakülte yıllarımda hamdolsun çok iyi insanlarla karşılaştım. Örneğin benim öykülerimin sayın Ezel Erverdi ve sayın Hüsrev Hatemi hocamla karşılaşması böyledir. İyi insanlar, doğru insanlar Allah’ın bir lütfudur. Bir de eklemeden geçemem; henüz hikayeme yansımasa da yurt dışında kalmış olmam çok başka pencereler açmıştır bana...

-Öykü anlayışınızın oluşmasında kimler etkiledi sizi?

Merhum Cahit Zarifoğlu’nun başka bir soruya verdiği cevabı ben burada anmak isterim. Buğdayın içinde güneş ışığını göremezsiniz ama buğdayın o hale gelebilmesi için güneş şarttır ve her buğday tanesinde güneş vardır. İşte böylece ben de bir buğday yetişmişse buğdayın güneşi, suyu, toprağı olan kişiler tabi ki vardır. Lakin kimlerdir onlar hiç birini birbirinden ayıramam onun için bana toprak olmuş güneş olmuş su olmuş kişilere müteşekkirim.

Mustafa Çiftçi

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun. İmam-Hatipli. İkizler burcu; mizah ve hüzün karakterinde var. Memur çocuğu. Evcimen. Aileyi çok önemsiyor. Evli, iki çocuk babası. Dil öğrenmek için bir yıl Güney Afrika’da kaldı. Yozgatlı ve Yozgat’ta yaşıyor.

Hiç yorum yok: