18 Ocak 2011 Salı

Muhteşem Yüzyıl’ın perde arkası

Sürur Öztürk

Show TV’de yayınlanan “Muhteşem Yüzyıl” isimli dizinin medya vasıtasıyla kamuoyunda bu kadar çok tartışılır hâle gelmesinin temel sebebi, bu dizinin, uluslar arası boyutu olan bir projenin parçası olmasından kaynaklanıyor.

En yalın hâliyle özetlemek gerekirse, malûmunuz, yeni bir dünya düzeninin kurulmakta olduğu şu dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, özellikle Ortadoğu merkezli olarak, İslâm dünyasının lideri durumuna geliyor. Tabii, bu liderliğin, ittifak hâlinde hareket eden ABD ve Rusya’nın rıza gösterdikleri bir liderlik olduğunu da kaydetmek gerekir.

Bu konudaki çatışmanın sebebi ise, Türkiye’nin bu liderlik pozisyonunu kendi çıkarları için tehdit olarak gören bir karşı cephenin bulunması. Bu karşı cephe de, Türkiye’nin bu ‘önlenemeyen yükselişi’ni durdurmak için her yola başvuruyor. Mücadele alanlarından birisi de sinema sektörü.

Bana göre bu konuda en iyi analizi Star gazetesinden Şamil Tayyar ve Yeni Şafak gazetesinden ona destek veren İbrahim Karagül yaptı. Strateji uzmanı Prof. Dr. Mahir Kaynak’a bu konudaki kanaatini sordum; onun kanaati de aynı şekilde.

Star gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, “Neo Osmanlı’ya karşı porno Osmanlı mı?” başlıklı yazısında, dizinin “oryantalist bir proje” olduğuna dair şüphesini dile getirerek, şunları yazdı:

“Doğuda yükselen Türkiye bayrağını yeniden formatlamayı hedefliyorsa, orada durup düşünmek gerekir. Zira dizide konuların işleniş biçimi ve bakış açısı sorunlu, oryantalist bir yaklaşımla ele alınmış. İlk izlenim, Kanuni’nin anlatılmasından ziyade köylü bir papazın kızı ve Hıristiyan inancına sıkı sıkıya bağlı cariyenin (Hürrem) yatak odasında padişahı ve Osmanlı’yı ele geçiriş öyküsünün anlatıldığı yönündedir.

Türk dizilerinin sadece ülkemizde değil Arap coğrafyasında da yaygın olarak izlendiğini hesaba katarak, şu soruya cevap aramak çok mu uçuk olur: Batılıların sıkça dillerine doladıkları Neo-Osmanlı iddiası, Porno-Osmanlı efsanesiyle çökertilmek mi isteniyor? (…) Bu arada “eksen kayması” tartışmasını hatırlayın.”

Şamil Tayyar’ın bu yazısından sonra Yeni Şafak gazetesi yazarı İbrahim Karagül, “Porno Osmanlı mı, Osmanlı korkusu mu?” başlıklı bir yazı kaleme alarak, Şamil Tayyar’ın tespitine destek verdi. Ünlü yönetmen Steven Spielberg’ün “Fatih” isimli bir film çekeceği iddiasına da yer veren Karagül, şu soruları dikkate sundu:

“Mesela; Türkiye’nin Ortadoğu’da derinlemesine inşa ettiği ortaklıklar böyle bir korku (Osmanlı korkusu) yeniden gündeme getirilerek boşa çıkarılabilir mi? Ya da Balkanlar’da düşmanları bile aynı masada toplayan yaklaşım, Fatih filmiyle “Osmanlı korkusu” işlenerek sabote edilebilir mi? (…) Bize göre yeni Osmanlıcılık söylemi, dışarıda Türkiye’yi durdurma, sınırlama, yeniden içeri yönlendirme, bölgede Türkiye karşıtı bir reaksiyon oluşturma, korkuları besleme amacına yöneliktir. Çünkü; böyle bir algı, siyasi dil veya karşıtlık oluşturma yönünde çok ciddi bir kampanya yürütülüyor ve bunu günü gününe izliyoruz.

1 Ocak’ta Avrupa Birliği dönem başkanı olan Macaristan Dışişleri Bakanı Janos Martonyi’nin “Ya AB dışında yeni bir Osmanlı İmparatorluğu kurulacak ve AB’nin rekabetçisi olacak ya da Türkiye AB üyesi olup güçler birleşecek” dediğini hatırlatan Karagül, “Bu cümle bile, Türkiye'nin üyeliği konusunda AB merkezlerinde varolan korkuya işaret ediyor” diye yazdı. “Yarın, Spielberg’ün Fatih filmi Balkan ülkelerinde etkili olacak dört yüz yıllık bir korku senaryosuna dönüşürse hiç şaşırmayalım” uyarısında bulundu.

Şamil Tayyar, “Kirli senaryo ve gizli kodlar” başlıklı yazısında da, “Türkiye’nin ‘sabit ayağı Anadolu’da hareketli ayağı 360 derecelik açıyla hareket eden, tek kutuplu değil çok yönlü yeni dış politik anlayışının’ Batı toplumlarında yarattığı ‘Neo-Osmanlı’ dalgası ve ‘eksen kayması’ tartışmalarının alevlendiği bir ortamda, Osmanlı imajının sorguya çekildiği dizilere yönelişin gerçek nedenleri ortaya konmalıdır” diye yazdı.

Şamil Tayyar, Murat Bardakçı ve Erhan Afyoncu’ya Abdülhamid ve Fatih Sultan Mehmet’i anlatan iki dizinin daha yolda olduğuna dair sözlerini hatırlatıp, bunun doğru olup olmadığını sorduğunda, bu konuda bir açıklama yapacaklarını belirtip sorusunu boşlukta bıraktıklarını kaydetti.

“Muhteşem Yüzyıl”ın, Türkiye’nin İslâm dünyasındaki liderlik pozisyonunu zayıflatmaya, bir yandan da Batıdaki Osmanlı korkusunu alevlendirmeye yönelik uluslar arası bir projenin parçası olduğuna dair iddiaları, geçen hafta canlı yayında strateji uzmanı Prof. Dr. Mahir Kaynak’a sordum. Kaynak, şu cevabı verdi:

“(Toplum olarak) Bize ne düşünmemiz gerektiğini söylerler, biz de ona göre düşünürüz. Şunu söyleyeyim: Bundan 15-20 sene evvel padişahları ve Osmanlı’yı kötüleyen bir film yapılsaydı alkışlanırdı; çünkü sürekli olarak biz Osmanlı’nın kötü olduğunu düşünürdük. Bize öyle öğretilmişti. Şimdi Osmanlı’yı biraz küçümseyecek olan bir şey tepkiyle karşılanıyor. Onun için, bu olaylara ‘gerçek nerede?’ diye bakmak yerine, ‘ne yapılmak isteniyor?’ sorusunu sormak lâzım. Yeni açıldığımız İslâm dünyası içerisinde Osmanlı’ya karşı Batılılar tarafından bir husumet yaratılmıştı. Osmanlı yönetimini bir müstemlekeci gibi addettiler ki çok büyük bir yalandır. Şimdi buna ekleme olarak da getiriyorlar, Osmanlı padişahlarının zaten zevk ü sefa içerisinde yaşadığını (!) anlatıyorlar. Hemen şunu söyleyeyim; film endüstrisi siyasetin iyi bir aracıdır. Meselâ ABD’nin en önemli siyasî aktörlerinden bir tanesi de Holywood’tur. Onun için bunların dikkatle izlenmesi gerekir. Fakat bunu bir yasaklamaya götürürsek olmaz. Çünkü bunu yasaklarsanız, aynı amaca başka yollarla ulaşmak isterler. Orada da dikkatli olmak lâzım. Keşke (sadece) filim yaparak amaçlarına ulaşmaya çalışsalar ve hiçbir zaman şiddet kullanmasalar… Onun için, önünü açın, bırakın söylesinler. Halkımızda zaten geçmişimizi kötüleyecek bir düşüncenin yer alması çok mümkün görünmüyor. Bırakın birkaç kişi söylesin.”

Şamil Tayyar’ın, İbrahim Karagül’ün ve Mahir Kaynak’ın tespitleri özetle böyle. Kısacası, mesele sadece bir televizyon dizisinden ibaret değil…

(surur-ozturk@hotmail.com)

Hiç yorum yok: