17 Mart 2010 Çarşamba

Yozgat’ın Renkleri Çok Önce Soldu…

Yorum – Özlem Çelikkaya
(17 Mart 2010 / yozgathaber.com.tr)


“Tarihte yaşanılan “Çerkez Ethem” olayları ve beraberinde yaşanılan yağmalama sürecinde, o dönemde sanatkâr konumundaki Ermeni ve Rum asıllı Türk vatandaşlarının büyük bölümünün İstanbul’a göçe zorlandıklarını biliyoruz...

Sonraki yıllarda, önce Alevi kökenli insanların, ardından da Abdal ve Çingen dediğimiz esmer vatandaşlarımızın göçleriyle Yozgat elindeki tüm renkleri birer, ikişer kaybetmesiyle birlikte, tüm alanlardaki çöküşünü, gerilemesini hızlandırdığı görünümü ortaya çıkıyor...”

...

Türkiye’nin tam orta yerinde...
Doğu-Batı, Güney-Kuzey yollarının kesiştiği...
Düşman ayağının basamadığı...
Deprem kuşağının dışında...
Tarih boyunca yerleşim yeri olarak kullanılmış...

Sadece bugün değil, tarihte de merkezi bir konuma sahip olan Yozgat, Türkiye’nin İstanbul’dan sonra en gelişmiş, ticareti, sosyal yapısı, üretimi ile merkez olmuş bir şehir olarak karşımıza çıkıyor...

Geçmişten günümüze gelinceye kadar, birçok badireler atlatan Yozgat, bu süreç içerisinde öncelikle renklerini kaybetmiş, ardından da sosyal, kültürel ve ekonomik yapısında çökmeler yaşamış...

Yozgat’tın nüfus yapısına baktığımız zaman, Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Alevi, Sünni, Tülek, Apdal, Çingen, Ermeni, Rum gibi birçok ırkı, mezhebi bünyesinde barındırmış, aralarında hiçbir dönemde ayrıcalık yaşanmamış, fitneler devreye girinceye kadar...

Rahmetli Abbas Sayar’ın “Yozgat var, Yozgatlı yok” yazı dizisinden anladığımız kadarıyla, Yozgat’ın sosyal, kültürel, ekonomik, ticarî alanlarda kayıpları öncesinde, bu farklı renklerin de şehirden uzaklaştıklarını, uzaklaştırıldıklarını görüyoruz...

Tarihte, yaşanılan “Çerkez Ethem” olayları ve beraberinde yaşanılan yağmalama sürecinde, o dönemde sanatkâr konumundaki Ermeni ve Rum asıllı Türk vatandaşların büyük bölümünün İstanbul’a göçe zorlandıklarını biliyoruz...

Sonraki dönemde, büyük çarşı yangını olayıyla, Yozgat ekonomisinin tamamen çöktüğünü, bu dönemde de yine göçlerin yaşandığı, çarşıdaki esnaf ve sanatkârların da o yıllarda göç ettikleri belirtiliyor...

Sonraki yıllarda, önce Alevi kökenli insanların, ardından da Apdal ve Çingen dediğimiz esmer vatandaşlarımızın göçleriyle Yozgat elindeki tüm renkleri birer, ikişer kaybetmesiyle birlikte, tüm alanlardaki çöküşünü, gerilemesini hızlandırdığı görünümü ortaya çıkıyor...

Renklerle birlikte Yozgat’ın şehir yapısında da ciddi ölçüde kayıplara, revizyonlara rastlıyoruz...

Bugün benzeri İstanbul’da bulunan Tol Çarşı yıkılıyor...

Ardından, Meydan Yeri ve Un Pazarı, “Modernleşme” adı altında, tarihin tozlu sayfalarına havale ediliyor...

Bunu Lise Caddesi’ndeki anlamsız yapılaşma takip ediyor, tarihi Yozgat Lisesi binası önünden bakıldığında rahatlıkla görülebilen Saat Kulesi, Askerlik Şubesi önüne gelinceye kadar görünmez yapılıyor...

Eskiden kaleme alınan yazılarda, tarihî Saat Kulesi anlatılırken, “Şehrin her bölgesinden rahatlıkla görülebilen saat kulesi, her saat başında saatin kaç olduğunu, saat birde bir kez, iki de iki kez çalmak suretiyle insanlara hatırlatıyor” cümlesinin ön plana çıktığını görmekteyiz...

Halbuki bugün, o gün yazılanlarla hiçbir ilgisi kalmamış durumda...

Bir zamanlar “Herkesin kolunda saat var, kim bakıyor saat Kulesine” mantığı ile hareket edilmiş...

Şimdiler de ise, “Herkesin elinde cep telefonu, her yerde saat var, Saat Kulesine ne gerek var” anlayışıyla, Saat Kulesinin varlığından duyulan rahatsızlıklar, belirli çevrelerde dile getirilmekte, sesinin kısılması gerektiği konusunda fikirbirliği yapılmaktadır...

Anlamsız gerekçeler ortaya sürülerek...

Yine geçmiş dönemlerde Yozgat’ın tarifi yapılırken, “Havası, temiz sokakları, memba kalitesinde suları, şehrin genel bahçesi Çamlığı” cümlesine denk geliyoruz, “Lise Caddesinin Arnavut kaldırımı yollarında yürürken, iki katlı, çift kapılı, taş duvarlı evlerin bahçesinden sarkan salkım söğütler, çiçekler, mis kokular yaymak suretiyle insanın rahatlamasını, seyir zevkini artırmaktadır” ibaresine rastlamaktayız...

Bugün bunların hangisinin varlığından çekinmeden söz edebiliriz ki!...

Kaldırımlarını, yolların tozdan, çamurdan geçilmediği Lise Caddesi’nin her iki geçesine yapılan yüksek binalar arasından gökyüzünü görmek, temiz havayı teneffüs etmek mümkün mü?...

Lise Caddesi üzerinde bulunan Askerlik Şubesi, Vali Konağı, Yozgat Lisesi gibi tarihi yapılar var...

Onlarda olmasa, bugün Lise Caddesi’nin ismi çoktan değişmiş, oda “modernize” adı altında yok edilmişti...

Velhâsıl durum çok vahim...

Yozgat renklerini kaybediyor, yerine yenilerini koymak adına, her şeyini kaybediyor...