17 Mart 2010 Çarşamba

Sepet sepet yumurta / Sakın beni unutma…

Yorum - Sürur Öztürk

Kimse kırılıp gücenmesin; ben kimseye ‘Siz şair değilsiniz, yazdıklarınız da şiir değil’ demiyorum. Fakat, lütfen anlamaya çalışınız, artık daha yüksek seviyeli edebî ürünler okumak ve dinlemek istiyoruz...
...

Hâlâ var mı bilmiyorum; benim çocukluğumda, üzerinde güzel bir yazı ile “Hatıra Defteri” yazan defterler satılırdı ve büyük bir rağbet görürdü. Sadece çocuklarda değil, yetişkinliğe adım atmış gençlerde de bulunurdu bu defterlerden. Kumaşla kaplı olmak gibi ya da benzeri orijinallikler taşıyan özel ciltleri, bir de minicik kilitleri olurdu. Bildiğimiz asma kilitlerden…

Çocuklar ya da gençler, bu defterleri arkadaşlarına verir, hatıra olarak muhafaza edilmek üzere, 1-2 sayfasına “birşeyler” yazmaları istenirdi.

Defteri teslim alan çocuklar ya da gençler, yıllarca saklanacağı söylenen bu deftere bir emrivaki karşısında “çok güzel birşeyler” yazabilmek için kara kara düşünmeye başlar, böyle durumlarda ilham perileri de “Bize müsade” deyip ortalardan kayboluverdikleri için, genellikle ya daha önce yazılmış olanlardan kopya çekerek, ya da sağdan soldan işitilen sözlerden bir derleme yaparak, “güzel birşeyler” yazmaya çalışırlardı…

“Kalbin kadar temiz olan bu defterde bana da bir sayfa ayırdığın için teşekkür ederim” şeklinde başlayan klasik giriş cümleleriyle başlayan ve ne yazık ki pek de özel ve özgün olmayan cümlelerle devam eden bu yazıların sonuna çok kullanılan bir dörtlük ilâve edilirdi:

Sepet sepet yumurta
Sakın beni unutma
Unutursan küserim
Gözlerinden öperim…

“Seni ömür boyu unutmayacak olan arkadaşın, Filan…”

Hiç şüphesiz, yazılanların bütün suniliğine ve basitliğine rağmen, o hatıra defterleri “sevimli şeyler”di… 40’lı, 50’li yaşlarda olup da, elinde o hatıra defterlerinden olanlar var mıdır bilmem…

Edebî olması için çaba harcanarak yazılmış ama bütün sevimliliğine rağmen çoğu zaman hatıra defterinin sahibini hayal kırıklığına uğratacak derecede sahte ve basit cümlelerle dolu olan o sayfalar, her şeye rağmen yine de bir değer taşıyorlardır şüphesiz… Çocukluk ve gençlik yılları hangimiz için değersizdir ki?.. O yıllardan kalan her şey, bir önlük yakası bile olsa, zaman tüneline girip bizi geçmişe götüren bir vasıta gibidir… Taşıdığı değer, geçmişe ait oluşundandır; geçmişte yaşadığımız bir ânın bugüne yansıyan elle tutulur, gözle görünür, sembolik bir kalıntısı, bir ispatı, bir ısrarı oluşundandır…

Bir emrivaki ile de olsa, çocuksu sevgilerin vefâsıyla yazılmış cümlelerdi onlar… Bir doktora tezi konusu olarak seçilse, kimse itiraz etmez herhalde… Belki üzerinde çalışan akademisyenler olmuştur…

“Hayırdır, nereden çıktı şimdi bu hatıra defteri konusu?” diye sorabilirsiniz… Sadede geleyim…

O defterlere kaydedilen şiirlerin basitliği, yazanların çocuklukları göz önüne alınarak mazur görülür elbette… Zaten onlar şiir değilse de, çocukların şiire ihtiyaç duymuş olmalarının, şiirden medet ummalarının, şiiri yardıma çağırmalarının ve şiire değer vermelerinin en çocuksu göstergelerinden birisidir.

Fakat, çocukluk ve gençlik yıllarını çoktan geride bırakmış olan yetişkinlerin hâlâ “Sepet sepet yumurta” kıvamında şiirler yazıyor olmalarını, dahası bu çapta şiirlerle festivallere katılıyor olmalarını nasıl değerlendireceğiz?

Artık, “sepet sepet yumurta”yı insanlara “şiir” diye takdim etmek gibi vahim hatalar yaptığımızın farkına varma zamanı gelmiştir.

Adının başında “uluslar arası” ibaresi bulunan bir festival, yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ bir “uluslar arası” kimlik kazanamamışsa, basit düşündüğümüzden, bu işleri hafife aldığımızdan, eleştirmediğimizden ve eleştirileri de birer “saldırı” gibi algılayışımızdan kaynaklanıyor.

Eğer Yozgat’ta geleneksel hâle getirilen ve “uluslar arası” olmak iddiası taşıyan bir festivalde bir “Şiir Şöleni” düzenlenecekse, o şölende “şair” diye anılmayı daha fazla hak eden simaları görmek ve gerçekten “bu, yüksek derecede edebî değer taşıyan güzel bir şiirdir” diyebileceğimiz şiirler dinlemek isteriz…

Şüphesiz bu tür programlar, Yozgat ve çevre illerdeki emekli öğretmenlerin, torunlarını sevmek, balkonda çiçek yetiştirmek veya kafeste kuş beslemek gibi “kendi hâlindeki” hayatlarına şiir yazmak gibi güzel ilâvelerde bulunmaları ve bunu başkalarıyla paylaşmaları bakımından fevkalâde güzel işler…

Fakat, “uluslar arası” olmak iddiası taşıyan bir festival bünyesinde bir “Şiir Şöleni” düzenleniyorsa, bu işi çok daha fazla ciddiye almak gerekir.

Düzenlenen programlardan dolayı Yozgat’ta bol bol plaket üreten plaketçi amcanın işlerini sekteye uğratmak istemem tabii; ama artık edebî sanatları plaket enflasyonuna kurban etmeyelim… Plaketlerden önce, bu işlerin ciddiyetini fark etmeye ve daha büyük düşünmeye ihtiyacımız var…

Kimse kırılıp gücenmesin; ben kimseye ‘Siz şair değilsiniz, yazdıklarınız da şiir değil’ demiyorum. Fakat, lütfen anlamaya çalışınız, artık daha yüksek seviyeli edebî ürünler okumak ve dinlemek istiyoruz.

Kimsenin iyi niyetinden, samimiyetinden, sanatseverliğinden şüphe ediyor değilim. Ama artık biraz daha emek harcamak, kafa yormak gerekiyor. Sanatsever olmak başka şey, sanat eserleri üretmek, sanatkâr olmak başka şey…

Nasıl desem?.. Ne bileyim, vallahi ayıp oluyor… Şiire de, edebiyata da, Yozgat’a da yazık oluyor…

“Neden destek yerine köstek oluyorsun?” diye tepki gösterme eğilimindeyseniz, unutmayınız ki, gerçek dostlar zaman zaman uyarıda bulunanlardır…

(surur-ozturk@hotmail.com)