19 Şubat 2010 Cuma

Kendimizi kandırmayı ne kadar da seviyoruz

Yorum – Sürur Öztürk

EMITT Fuarı’nda yaşadığım hayal kırıklığını hâlâ üzerimden atabilmiş değilim.

Fuardaki Yozgat standını ziyaret etmeden önce, fuara katılan diğer illerin, ilçelerin, otellerin, turizm firmalarının stantlarını gezdim. 3-5 stant dışında hepsi özenle hazırlanmış, temiz, ferah, amacına uygun olarak dizayn edilmiş stantlardı. Neredeyse bütün katılımcılar, stantların dış cepheleri ve iç dekorasyonları için özel, özgün ve estetik tasarımlar hazırlamışlar. Renk seçimleri isabetli, aydınlatma gayet iyi…

Sonra Yozgat standını ziyeret ettim. İlk şoku, standı uzaktan fark ettiğimde yaşadım.


Uzaktan baktığınızda, mahalle arasında faaliyet gösteren bir tabelacı dükkânı ya da orta halli bir camcıyla karşılaştığınız hissine kapılıyorsunuz. Standa yaklaştığınızda, mahalle arasındaki tabelacıların ve camcıların vitrinlerinin bile Yozgat standından daha estetik gözüktüğünü düşünmeye başlıyorsunuz.

Derin bir hüzün kaplıyor içinizi… Sessiz ve şaşkın bir hüzün içerisinde, ‘Yozgat bu mu?’, diye soruyorsunuz kendi kendinize… ‘Benim doğduğum toprakların standı bu stant mı?..’ Kısa bir duraklamadan, kısa bir tereddütten sonra, ‘Evet’ diye itiraf ediyorsunuz kendinize; ‘Evet, işte Yozgat bu… Bu görüntü, Yozgat’ın fotoğrafı…’

Sonra, hüzün ve öfkeyle karışık bir itiraz sesi yükseliyor içinizden. Kabullenemiyorsunuz, kabullenmek istemiyorsunuz. ‘Benim doğduğum toprakların, İstanbul’daki bir fuarda Türkiye’ye sunulan görüntüsü böyle olmamalıydı’ diye hayıflanıyorsunuz kendi kendinize…

Günlerdir, önce, yazacak psikolojik mecali kendimde bulamadığım, sonra da yazıp yazmamakta tereddüt ettiğim bu yazıyı kısa tutacağım. Bunu bir girizgâh kabul edin. Pazartesi gününden itibaren, Yozgat’ın katıldığı fuarlardaki durumunu, “Yozgat’ın tanıtımı” konusunda atılan içi boş, çapsız ve samimiyetsiz nutukları, yapılan hataları, eksiklikleri ve neler yapılabileceğine dair görüşlerimi, çektiğim fotoğraflarla birlikte, hem www.yozgatgazetesi.com’daki köşemde, hem de Yozgat Muhabir’de yayınlayacağım.

Artık, ‘Yozgat’ın nesi meşhurdur?’ sorusuna, ‘Yozgat’ın sahipsizliği meşhurdur’ cevabı vermek istemiyorum. Yozgat’ın sahipsizliğinin tek sorumlusunun siyasetçiler olmadığını da kayıtlara geçirmek gerekiyor.

Hepsini, her şeyi konuşacağız, tartışacağız.

Saygıdeğer Mehmet Ali Çakır Beyefendi bana “Yozgat Divanı” dergileri ile “Osmanlı Devleti ve Bozok Sancağı” isimli kitabı göndermemiş olsaydı, muhtemelen moralim hâlâ bozuk olacaktı. Allah’tan “iyi birşeyler” gördüm de, kendime geldim biraz… “Yozgat Divanı”nı ayrıca yazacağım. Sayın Çakır’a açıktan teşekkür etme ihtiyacı duyuyorum… Yazacaklarım var…