12 Ocak 2010 Salı

Ülsever’in “hıyarlığı” ve Soyer’in yanılgısı

Yorum – Sürur Öztürk

Yozgat Haber gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İnan Soyer, “Biz de hıyarlık etmişiz diyor musunuz?” başlıklı yazısında, küresel çaptaki bir ayrışmayı, Yozgat’taki belediye işçilerinin muhtemel pişmanlıklarına benzetmekle, bana göre siyasî yazılarının kalitesini düşürmüş.

Önce, yazıyı okumamış olanlar için bir özet yapmam gerekiyor.

İnan Soyer, yazısında, Hürriyet gazetesi köşe yazarı Cüneyt Ülsever’in, Yeni Harman dergisine verdiği röportajdan alıntılar yapmış.

Soyer’in alıntı yaptığı röportajında Cüneyt Ülsever, özetle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a önceleri destek verirken, 2004’ün sonlarına doğru Erdoğan’a olan inancının “acaba”ya döndüğünü belirtiyor ve şöyle söylüyor: “Ve ben karar verdim ki bu adam beni aldattı.”

Cüneyt Ülsever, röportajında ayrıca, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilâl ile yemek yerken, ondan duyduğunu söylediği bir cümleyi hatırlatıyor ve buna istinaden şöyle söylüyor:

“Şimdi benim böyle bir zihniyetle işbirliği yapmam mümkün mü? Ha şimdi Kemalist arkadaşlarım ‘sen zamanında bu kazığı nasıl yedin?’ diye sorunca, inan karşı çıkmıyorum. O da benim hıyarlığımdan diyorum.”

Yozgat Haber gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İnan Soyer, Hürriyet gazetesi yazarı Cüneyt Ülsever’in bu ifadelerini aktardıktan sonra, konuyu Yozgat Belediyesi’nde iş akitleri feshedilen işçilere getirmiş.

Soyer, vaktiyle bu işçilerin bir kısmının “fedai”, bir kısmının da “propaganda metaı” anlayışıyla istihdam edildiğini, Belediye Başkanı Yusuf Başer’in ikinci dönemde de seçimi kazanmasında bu işçilerin çalışmalarının da payı olduğunu ileri sürdükten sonra, Ülsever’in sözüne gönderme yaparak, bu 130 işçinin kandırıldığını ifade etmiş. Soyer, yine Ülsever’in “hıyarlığımdan” ifadesine atfen, bu işçilerin “Biz de hıyarlık etmişiz” diye düşünüp düşünmediklerini sormuş.

Bu yazıyı yazmamın sebebi, belediye işçilerinin durumu değil.

Başkan Başer her ne kadar, Merhaba Yozgat gazetesine yaptığı açıklamada, Belediyenin malî sıkıntıları sebebiyle, işçilerin bir bölümüne 2 ay süreyle ücretsiz izin verdiklerini ve bahar aylarında bu işçileri tekrar işe alacaklarını söylemiş olsa da, konuya bütün boyutlarıyla vâkıf olmadığım için, bu konuda şimdilik görüş belirtmeyeceğim.

Soyer’in yazısına itirazımın konusu şu:

Ben, Soyer’in, siyasetteki küresel bir ayrışmayı, getirip mahallî bir işçi-işveren konusuna bağlamakla, siyasî açıdan bir yanılgı sergilediğini düşünüyorum. Bu yazımı da, sadece bu konuda bir not düşmek için yazdım. Konunun bu tarafını da, gerek Soyer’in, gerekse gazetenin sahibi Ruhi Bacanlı’nın bu konuda zaman zaman yanılgıya düştüklerini düşündüğüm için önemsiyorum.

Türkiye’de, daha önce AK Parti’ye destek veren bazı çevrelerin, şimdi AK Parti karşıtı olmalarının gerçek sebebi acaba nedir? Bu sorunun, benim zihnimdeki cevabı şöyle:

İçinde bulunduğumuz dönemde, yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Tarihteki her düzen değişikliği dönemlerinde yaşandığı gibi bu dönemde de siyasette, ekonomide, medyada dünya genelindeki ittifaklar yeniden şekilleniyor, hangi devletin hangi ittifak içerisinde yer alacağı belirleniyor.

Bana göre, Türkiye’deki siyasî kavga, Türkiye’nin hangi ittifak içerisinde yer alması gerektiği konusundaki görüş farklılıklarından kaynaklanıyor. Temel ayrışma sebebi de şu: Türkiye, bu yeni dünya düzeni içerisinde ABD ittifakı içerisinde mi yer alacak, yoksa AB ittifakı içerisinde mi?

AK Parti ilk kurulduğunda, Recep Tayyip Erdoğan siyasî yasaklıydı ve partinin başında Abdullah Gül vardı. Bu sebeple de, partinin ilk yapılanması, AB ittifakını benimseyen kadrolar tarafından yapılmıştı. Partinin rotası da AB’ye doğru çevrilmişti.

Ancak, bana göre partinin Tayyip Erdoğan kanadı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ağırlıklı kanadı, esas itibariyle AB ittifakı içerisinde yer almıyordu. Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ arasındaki sıkı ittifakın sebebi de bu olsa gerektir.

İşte, medyada AK Parti konusunda yaşanan ayrışmanın temel sebebi de bana göre bu. Doğan Medya Grubu, daha önce AK Parti iktidarına güçlü bir destek verirken, ne değişmişti de, sonradan hükümet karşıtı bir çizgiye gelmişti?

Doğan Medya Grubu, AB ittifakını benimsiyordu. AK Parti, AB’den uzaklaşıp ABD ittifakına yaklaştıkça, medyanın tavrı da değişmeye başladı. Daha önce hükümete destek veren Cüneyt Ülsever gibi AB kanadında yer alan ve küreselleşme modelini benimseyen liberal yazarlarla hükümetin arasının açılmasının temel sebebi de bu. Cüneyt Ülsever’in kendisini “kandırılmış” hissetmesinin en anlaşılır açıklaması da bence bu. Meseleye bu açıdan bakıldığında, Ülsever’in kandırılmışlığından değil, siyasî analiz yaparken yanılmışlığından söz etmek, sanırım daha isabetli olur.

Ben, Türkiye’deki bütün ayrışmaların temelinde bu ittifak tercihlerinin yattığına inanıyorum. Bir örnek vermek gerekirse; 27 Mayıs 1960 darbesini radyodan duyuran kişi, Albay Alparslan Türkeş’ti. Fakat, darbeden kısa bir süre sonra, Türkeş tasfiye edilmişti. Bu çelişkili gözüken durumun bence en anlaşılır açıklaması şu: Alparslan Türkeş, ABD ittifakı içerisinde yer alıyordu. 27 Mayıs darbesi ise bir İngiltere darbesiydi ve Türkeş, darbeden sonra tasfiye edilmişti.

Günümüzde eski “Türkeşçiler”in MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den pek hazzetmiyor olmalarının arkasındaki görünmez sebep de bana göre aynı. Bahçeli, her ne kadar AB karşıtı söylemleri dile getiriyorsa da, esas itibariyle, ABD’nin en büyük rakibi olan İngiltere’nin politikalarına paralel bir çizgide yürüyor. Bu da, eski Türkeşçiler ile Bahçeli taraftarları arasında ayrışmalara sebep oluyor… İşin ilginç olan tarafı ise, ayrışanların, bu ayrışmanın esas sebebini bilmiyor olmaları…

Ben, Soyer’in, Cüneyt Ülsever’in “hıyarlığı” ile Yozgat’taki belediye işçilerinin muhtemel pişmanlıkları arasında bir bağ kurmasını bu bakımdan anlamsız buluyorum. Yani, böyle yazılar Yozgat’taki muhalif çevreler tarafından alkışlanabilir ama, ulusal düzeyde komik bulunur.

Belediye işçilerinin durumu elbette haber değeri taşır ve bir yazı konusu olmaya lâyık önemdedir. Fakat, işçilerin muhtemel pişmanlıklarını, Cüneyt Ülsever’in pişmanlığı ile benzeştirmek, popülist bir yaklaşımdır ve yazının kalitesini düşürür.